Yaya dostu şehri yayanın bir yerden başka bir yere güvenli ve konforlu olarak gidebileceği, ihtiyaçlarını giderebileceği üstü açık alışveriş veya yemek alanlarının bulunduğu, dinlenme ve park alanlarına kolaylıkla erişebileceği şehir olarak tanımlamak mümkün olabilir.
Dünyanın en yaya dostu şehirlerinden biri Venedik’tir. Bunun nedenlerinden biri motorlu araçlardan (motorsiklet dahil) tamamen arındırılmış geniş yaya bölgelerinin bulunmasıdır. Bu sayede şehir nüfusunun yoğunluğuna rağmen yaya alanlarının sakin ve huzurlu olmasını sağlamaktadır. Diğer bir yaya dostu şehir ise Kopenhag’dır. Her ne kadar dar sokaklarının engel olacağı düşünülse de şehir merkezi araç trafiğinden arındırılarak yaya dostu bir hale getirilmiştir. Bunu gerçekleştirebilmek için öncelikle sokaklar yaya geçiş bölgelerine dönüştürülmüş ve motorlu araçların bu bölgelere girişi kesinlikle yasaklanmıştır. Park alanlarını aşamalı olarak azaltılmış, böylelikle şehir merkezine giren araç sayısı azaltılmıştır. Otoparklar ise şehir meydanlarına dönüştürülmüştür. Şehir merkezinde alçak binalar yapılmış, öğrencilerin ise okullarına bisikletleriyle gidebilmeleri teşvik edilmiş, belediyeler tarafından bisikletler sağlanmıştır. Ayrıca dış mekanlar daha cazip hale getirilmiş, şehir merkezlerinde insanların keyifle vakit geçirebilecekleri rekreasyon alanları oluşturulmuştur.
Peki Ankara yaya dostu olmaya ne kadar yakın?
Ankara’da en zor şeylerden biri yaya olmak. Şehrin en güzel yürüme alanlarından biri olabilecek Atatürk bulvarı batçıklar yapılmak suretiyle otobana dönüştürüldü. Bundan yaklaşık 20 yıl önce geniş ve ağaçlı kaldırımlar, araçlara şerit açılsın diye daraltıldı.
Diğer yandan toplu taşıma etkin kurgulanmadığı için insanlar şehir içi ulaşımda otomobil tercih etmekteler. Bunun sonucunda da şehir içinde araç sayısı her gün daha çok artmakta ve bu da park sorunu yaratmaktadır. Ankara’da yayaları en çok zorlayan şeylerden biri de trafiğe kurban verilmek suretiyle daraltılan kaldırımların üstüne araçların park etmesidir. Araç park etmemişse dükkan sahiplerinden biri kaldırıma enlemesine reklam tabelası koymuştur. O da yoksa yine kaldırımı enlemesine kaplayan ve Ankara Büyük Şehir Belediyesine ait olan reklam panoları vardır. Reklam panosu da yoksa 1 metre yarıçaplı beton saksı vardır. Bazen de seyyar satıcı vardır. Netice olarak yaya olarak bir yerden başka yere giderken kendinizi her defasında yola inerken bulursunuz. Bazen kaldırımda yürürken motosikletliler tarafından taciz edilirsiniz. Çünkü motosiklet sahibi olmak, kaldırımda sürme izni tanıyormuş gibi bir durum söz konusu. Bazen ise kaldırım yoktur. Bunun da en güzel örneklerinden biri Süleyman Sırrı Caddesidir. Kaldırım olmadığı için yayalar çift sıra park eden araçların arasından yürümeye çalışırlar.
Yaya olmanın en zor olduğu ama aslında harika bir yaya bölgesi olmaya örnek olabilecek yerlerden birisi de Tunalı Hilmi Caddesidir. Kaldırımlar yine ilave şerit için daraltılmış ancak araçlara feda edilen alanlar sadece araçların park etmesi için kullanılmaya başlamıştır. Şehrin en kalabalık ve en güzel caddelerinden birinde ikişer kişi karşılıklı birbirlerine doğru yürüyorlarsa kaldırımın alanı bu kişilerin geçişlerine yetmemektedir. Zaten ağaçlar da binaların manzarasını engellediği için kesildiği için yazın insanlar kaplumbağa gibi bina dibindeki gölgelerden yürümeye çalışıyorlar. Yorulunca insanların bir ağaç gölgesinde oturup dinlenebileceği park vb. alanlar da yeterli değil.
Avrupa şehirlerinde dönüşüm yaşanabilmişse Ankara’da da dönüşüm mümkün. Küçük ama etkili adımlarla şehir, yayaların daha kolay kullanabilecekleri, araçlarına ihtiyaç duymadan bir yerden bir yere gidebilecekleri, ses ve hava kirliliğinin daha az olduğu huzurlu bir şehir olabilir. Ankara bunu hak ediyor.
Yorumlar (0)