Ankara’ya kış geldi mi kar yağardı lapa lapa... Yağdı mı da kalkmazdı haftalarca! Kayma eyleminin en saf halini çocuklardan öğrenirdi Ankaralı. Tahtasını, kartonunu, tenekesini kapan yarışırdı kızaklılarla yokuş aşağı...
Kış başlangıcında Ankara sokakları siyaha bürünürdü ellilerde. Telaşı, kıştan önce bastırırdı. O zamanlar merkezi ısıtma, kalorifer sistemi yok. “Apartman yöneticiliği”! O ne ki? Her konut kendi derdinde, kendi yakar kendi ısınırdı. Her evin bir de kömürlüğü vardı. Kış öncesi at arabalarıyla taşınırdı kömür…
Çifte atın çektiği araba kasasının dikmelerine dayalı yan duvarları, yukarıya doğru otuz derecelik açıyla yükselirdi. Doğru adresin kapısı önünde atların dizginleri çekilir, arabanın her iki yanında verev konumdaki korkuluklar yerlerinden çıkartılınca büyük bir gürültüyle olanca kömür hiçbir ek emek gerektirmeden oracıkta yerlere serilirdi. Simsiyah toz bulutu yayılırdı; zerreciklerin çökmesini beklemekten, havanın nefes alınabilir arılığa gelmesine sabır göstermektense yol değiştirilirdi...
Eli yüzü kara arabacının görevi, at arabasının her iki yanında yerde birbirine paralel oluşmuş kömür silsilesini beraberinde getirdiği iri küfeyle evin bahçesindeki kömürlüğe taşımasıyla son bulurdu. Korkulukları bir hamlede yerlerine takan arabacı, kömür sahibinden ‘bedeli ödenmiştir’ fişini aldıktan ve hak ettiği taşıma parasını mendiline sarıp cebine indirdikten sonra arabasının ön tekerleklerini birbirine bağlayan aksı atların boyunduruklarıyla buluşturan işlenmiş kalas üzerinde dengeli bir biçimde ayaktaki konumunu alır almaz kamçısını ustalıkla savururdu…
Ankara’nın uzun sonbaharlarının da bir sonu vardı elbette. Kömürlüklerde saklanan soba borularının içlerindeki kurumlar uzun sopalara takılan çaputlarla temizlenir, yetmezse bahçenin bir köşesinde iç yüzeylerine hortumla su tutulur, evlerin orta yerlerine sobalar kurulurdu. İşin eğlenceli tarafı, daha doğrusu hüner isteyen kısmı, sobanın duman çıkış ağzı ile salon duvarının tavana yakın bir köşesinde yaz boyunca düğmeli tencere kapağını andıran tenekenin çekilmesiyle ortaya çıkan baca deliği arasındaki boşluğu eldeki soba borularını uç uca ekleyerek aşmaktı. Bir de, kıvrımlarda ‘dirsek soba boruları”nı araya sokuştururken birleşme yerlerinden dumanı salıvermeyecek şekilde yerleştirmek deneyim isterdi.
Bir kış gecesi çentiklenmiş kestaneleri çevirirken üstünde, hecelemiştim sobanın ön kapağındaki yazıyı, okumayı söktükten sonra; “şa-kir-züm-re”! diye…
Evlerin ortasında genellikle salon bulunur, diğer tüm odalar bu salona açılırdı. Salonun ortalık bir yerine konuşlandırılan soba, gün boyu yanarken odaların kapıları açık tutulur ve dengeli ısıtılmaları böylece sağlanırdı. “Şakir Zümre” sobaları çeşit çeşitti. Bizimkisi taş kömürü yakardı, kalorisi yüksek. Sobanın iç çeperi bütünüyle ateş tuğlası. Girdisi odun, çıra, kömür; çıktısı kül ve cüruf… Sabahları çay suyunu ateşe koymadan önce sobanın içine su serpilir, külleri çekilirken tozutması önlenirdi. Sobanın altında iri kıyım bir tepsi bulunur, sağında ve solunda kül çekme küreği ile demirden uzunca bir de maşa yer alırdı.
Kaldırımın bahçe duvarıyla kesiştiği çizgiye yakın, dik durmaya çalışırdı ezik-büzük çöp bidonları. Günlerin kısaldığı aylarla birlikte kül ve cürufa geçici konaklama mekânı olurlardı. Geri kazanım sektörünün ilk temsilcileri yüz vermezlerdi bizim çöp bidonları içeriğine. Verimli çalışırlardı. Bellemişlerdi TUSLOG-JUSSMAT çalışanlarının kiraladıkları evleri, sadece onların kapılarının önündeki atık tümseklerine yönelirlerdi. Neler yoktu ki bu tepeciklerde; eski gazeteler dergiler, rengârenk kartonlar mukavvalar, konserve kutuları tenekeler, kavanozlar cam şişeler, eskitilememiş postallar, parkalar… Bizimkilerin dörtte üçü ise, gerçek katı atık!
12 Eylül’ün ardından ezik-büzük, kirli-paslı Mobil-Oil varillerinden bozma kaldırımlardaki çöp bidonlarının maviye boyanması emri geldi atanmış emekli eski asker yerel yöneticimizden. Aynı günlerde gecekonduların ön cephelerine beyaz badana vuruldu, taksiler de kirli sarıya boyandı… Neden sarı diye sormamıştık, çünkü New York’takiler de sarıydı. Ama merak ettik çöp bidonlarının neden maviye boyattırıldığına…
Yorumlar (0)