Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Ankara Yahudi Mahallesi

Ankara Yahudi Mahallesi

Solfasol ekibi olarak Ankara mahalle gezilerimizin bir tanesini de günümüzün İstiklal, geçmişin Yahudi Mahallesi’ne gerçekleştirdik. Gezinin ilk sürprizi mahallenin şimdiki sakinlerinden ressam Muhammed idi. Onunla ilgili kısmı Akın Atauz’un yazısında okuyabilirsiniz. Daha önceki yıllarda burayı ziyaretimle öğrenmeye başladığım mahalledeki yaşanmışlıkların zenginliği beni şaşırtmıştı. Ankara’da böyle bir yer olduğunu çok kişinin bilmediğindendir ki, geçmişten şimdiye hakkında öğrendiklerimi paylaşmaktan keyif duyuyorum. Genellikle tüm Türkiye Yahudileri’nin İberik yarımadası kökenli oldukları sanılır. 1492’de engizisyon sonucu Anadolu’ya göç eden Yahudiler’den çok önce Anadolu’da, Ankara’da var oldukları atlanır. Roma’daki resmi adı, “Tektasagon Neocoros Lamportante Metropolis Sebaste d’Antoniania Ankyra” olan Ankara’da Yahudi cemaatinin varlığı o zamanlardan da eskiye dayanır. Roma Ankara’yı Galatlar’dan aldığında şehirde Yahudi toplumunun olduğunu çeşitli kaynaklardan biliyoruz. Roma dönemine kadarki kayıtlarda Ankara’da 5 mahalle görünüyor, şehrin gelişimiyle bu sayı 12’ye çıkmıştır. Çankırıkapı’da bulunan bir yazıtta M.S. 2.yy’ın birinci yarısında adları da sıralanmış bunların. 17.yy’da Ankara’da bulunmuş olan Evliya Çelebi “Seyahatname”sinde; “kentin Yahudi’si çoktur, sade Yahudileri 12 mahalledir.” diye yazar. Yahudi cemaatinin geçmişi açısından şaşırtıcı bir kenttir Ankara.
Anadolu’daki Yahudi varlığının ne kadar eskilere dayandığının kanıtlarındandır Ankara Yahudileri. Cemaatin çoğunluğu zaman içinde İstanbul’a, İsrail’e ve dünyanın çeşitli yerlerine göç etmişler. Onlardan kalansa, sonları geçen yüzyılda yaşanmış anılar ve mahallede kalan yapılar. Bugün içinde hiç Yahudi kalmamış ve yapılar harap vaziyette olsa da, yaşanmışlığın izlerini hissetmek mümkün. Dar sokaklarda cumbalarıyla fırlayacak gibi duran evlerin asimetrik pencereleri, oluklu damları, kiremitten saçakları, mahallenin bitap çeşmesi ve korumak için yükseltilmiş duvarların arkasında gizemiyle duran heybetli sinagogu bir şeyler fısıldıyor. 17.yy’ın sonunda yapımı başlamış ve 18.yy’da tamamlanmış olan Eskicioğlu Camisi’nin yapım tarihi sinagogun uzun bir geçmişi olduğunun kanıtıdır. O zamanki yasalar göz önüne alındığında, bu caminin yapılmasından sonraki bir tarihte, ona bu kadar yakın bir yerde sinagog inşa edilmiş olamayacağından dolayı 17.yy’dan önceye gittiği söylenebilir. Mahallede bulunan Roma dönemi kalıntıları da mahallenin çok öncelere dayanan bir yerleşim durumu olduğunu göstermektedir. İstanbul Hahambaşılık kayıtlarına göre 1843’te büyük bir tamirattan geçmiş olan sinagog, 1904’te yeni baştan yapımı için izin alınıp, 1909’da açılışı yapılarak günümüzdeki şeklini almış.

1927 doğumlu yazar, Beki L. Bahar’ın “Efsaneden Tarihe Ankara Yahudileri” kitabında mahallenin 19.yy başından bu zamana uzanan hikâyesini, anılarla dolu anlatımlarla aktarmış. Mahallede çocukluk ve gençlik yıllarını geçirmiş olan yazar; gündelik hayat, düğünler, cenazeler, Hanuka bayramları, Kipur kutlamaları gibi mahalle yaşamının iz bırakanlarını paylaşmış. Yaşananları canlı tanığından öğrenmek isteyecekler için güzel bir kaynak. Kitapta Beki Bahar, mahallenin 40’lı yıllardaki sınırlarını şöyle tarif ediyor; “Kuzeyi, Samanpazarı meydanına açılırdı. Güneybatıda Eskicioğlu Camii’nde, doğusunda ise Şengül Hamamı’nda noktalanırdı. Yenişehir yönünden gelenler, Denizciler Caddesi’ne açılan ara sokaklardan mahalleye ulaşırlar. Samanpazarı meydanından Anafartalar’a doğru sırayla üç ayrı merdivenden mahalleye ulaşılabilirdi. Birincisi Arnavut taşı döşeli geniş bir merdiven, ikincisi bundan yirmi otuz metre ilerde sinagogun bulunduğu alana inen tahta bir merdiven, üçüncüsü ise az ilerisinde Şengül Hamamı sokağına inen beton merdiven.”

Osmanlı’da Avrupa’daki getto tarzı, duvarlarla izole edilmiş Yahudi mahalleleri olmamıştır. Ankara’daki Yahudi Mahallesi’nde de camii ve sinagog yan yana, çeşmesi, hamamıyla tipik bir Osmanlı mahallesi tarzındadır. Yakın zamana kadar tebeşirinin, tahtasının görülebildiği, merkezi Paris’te bulunan “Aliance Israélite Universelle” isimli kuruluşun açtığı okul Eskicioğlu Camisi’nin karşısında yer alıyormuş, kız okulu olarak başlanıp 1924’de karma eğitime geçilmiş. Okulun Ermeni, Müslüman öğrencileri de varmış. 40’lı yıllar mahallenin renkli zamanlarında; sokak çeşmelerinden eve su taşıyan, kömür, odun kıran, ateş yakan, ev işlerine yardım eden, nasırlı elleri kınalı alınları dövmeli Kürt kadınlarına “bacı” kelimesinden Yahudileştirdikleri, yaşça küçüklük kadar sevgiyi de belirten “ka” ekini ekleyerek “baciika” diye seslenirmiş mahalleli. Bayram geceleri ve Cuma akşamları sinagogdaki duaya çocuklar da katılır, dua bitince ellerinde mumlar taşıyan büyükler, onları evlerine bırakırlarmış. Kuraklık korkusu, yağmur dileği içinde, Nisan’a rastlayan Hamursuz Bayramı’nın son gecesi erkekler sinagog dönüşü “yeşil bir yıl” dileyerek eve girip ev halkıyla bayramlaşırlarmış.

Şimdiki adı İstiklal olan mahalle, öncelerinde; Yeğenbey, Hacendi Öksüz, Hoca Hindi olarak isimlendirilmiş. Sinagogun hemen karşısında, mimarisi Ankara evlerine benzemeyen dip dibe duran heybetli iki evin eski sahipleri Bonomo Araf ve Haymaçi Albukrek imiş. Albukrekler’in arka bahçesinde “ruda” denilen güzel kokulu, nazardan koruduğuna inanılan küçük yapraklı sedef otları yetişirmiş. Bu iki evin arka cephesindeki harika balkonları ve halen kapanmamış alabildiğine açık manzarası çevresindeki yüksek binalara çıkınca görülebiliyor. Her iki ev de 1909’da tamamlanmış ve sinagogu yenileyen İtalyan mimarın eseriymiş. Albukrek’lerin evinde iç merdiven parmaklıklarındaki tahta doğramaların motiflerinde, sinagogdaki motiflerin aynısını kullanmış İtalyan mimar.

Halen faaliyet gösteren Şengül Hamamı’nda yapılan sefâlar, mahalle düğünleri, millî ve dinî bayram kutlamalarıyla cıvıl cıvıl bir yermiş burası. Mahallede bir gece Yasef Ruso’nun evinde kalan Atatürk, kuşkusuz burada konaklamış olanların en ünlüsü. Atatürk’ü Ankara’da görmeye gelen ablası Makbule Hanım da burada misafir edilmiş. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yeterli otel olmadığından, İhsan Sabri Çağlayangil, Ali Çetinkaya, Tunalı Hilmi Bey gibi isimler de burada konaklayan kişilerden. Gündüzleri bir ıtriyatçıda çalışan, akşamları Havagazı fabrikası yakınındaki Bomonti Gazinosu’nda sahne alan şarkıcı Dario Moreno da mahallede kısa bir süre yaşamış ünlenince İzmir’e taşınmış. 30’larda Yenişehir’de yapılan evler cazibe merkezi olarak mahalleden taşınmaları başlatıyor ve cemaatin küçülmesi, Yahudi mahallesini terk ediş 1948’de İsrail devletinin kurulmasıyla başlayan göçlerden sonra hızlanmış. 50’li yıllarda Sağlık Bakanlığı’nın karşı tarafında apartmanların inşası üzerine, Sağlık ve Toros sokaklarına bitişik olan Sezenler Caddesi’ne de mahalleden gelenler yerleşmeye başlamışlar. Aslen İstanbullu olup Yahudi mahallesinde yaşayan müteahhit Albert Almozlinoz o yıllarda Sezenler Caddesi’nde apartmanlar yapıp satarmış. O kadar ki her apartmanda yaşayan ikiden fazla Yahudi ailesiyle bir Yahudi mahallesine dönüşmüş burası. 60’larda pek çok aile Kavaklıdere’ye doğru kayar ve kümeleşme kalmaz. Bazıları İncesu’ya, Cebeci’ye taşınır mahallede pek az oturan kalır. 80’lere doğru varlıklı olanlar İstanbul’da iş kurmaya ve yerleşmeye başlarlar. İş olanakları açısından İstanbul daha cazip gelir gençlere. 2000’li yıllarda Ankara’da 10-15 aile ya var, ya yoktur. Mahalle tarihi kent kültürünün bir rengi olarak ilgiye, bakıma, yenilenmeye ihtiyacı var elbette. Ancak bu yenileme sahte ve sırıtık bir restorasyona, kalitesiz rantsal dönüşüme maruz kalmadan gerçekleşmesi gerekir. Her ne kadar yapılar harap bitap durumda olsa da, buranın halen bir gerçekliği var. Sahteleştirmeden yapılacak bir koruma/yenileme projesiyle bura izbe halinden kurtarılabilir ve geleceğe şehrin bir kültür mirası olarak sunulabilir. Estetik ve kent kültürü merkezli projelerin hayata geçirilmesi dileğiyle diyelim.

 

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış