3 Mayıs 1960 akşamı... Tahkikat Komisyonu kurulalı bir ay bile olmamış, aleyhindeki gösterilerde Turan Emeksiz ve Nedim Özpulat hayatını kaybetmiştir. Ankara’da bir grup (o zamanlar Adakale Sokak’ta yer alan) Mülkiyeliler Birliği Lokali’nde toplanıp 555K parolasıyla bir eylem planlar: Açılımı 5’inci ayın 5’inde saat 5’te Kızılay’da.
Plan şudur: Altan Öymen, Coşkun Irvalı, Öztin Akgüç, Cafer Canlı ve Turgut Erdem'in de bulunduğu bir grup bugün Soysal İşhanı'nın bulunduğu köşeden başlayarak Plevne (Osman Paşa) Marşı'ndan uyarladıkları marşı ıslıkla çalmaya başlayacak, oradan Zafer Meydanı'na doğru devam edeceklerdir. Eğer katılan olursa marşı sözleriyle söylemeye başlayacaklardır. Katılan olmazsa ya da polis baskın yaparsa tespit edilmemek için ara sokaklara dağılınacaktır.
Marş ilk defa 28 Nisan'da İstanbul'daki gösterilerde söylenmiş ancak Ankara'dakiler marştan haberdar olmakla birlikte marşın sözlerini bilmedikleri için, eylemi takip etmiş olan (hatta düzenlemekle suçlandığı için Takhikat Komisyonu'na ifade vermesi için Ankara'da tutulan) gazeteci Orhan Birgit'le Atatürk Bulvarı'nda bir pastanede buluşup hem marşın sözlerini hem de İstanbul'daki gösterilere dair bilmedikleri ayrıntıları öğrenirler.
29 Nisan'da ilan edilen sıkıyönetim sonrası Kızılay'da 4-5 kişiden fazlasının bir araya gelmesi yasaklanmış, güvenlik önlemlerinden biri de otobüs bekleme bahanesiyle bir araya gelinmesini önlemek için Bulvar'ın Kızılay kesiminden otobüs duraklarının kaldırılması olmuştu. 555K eyleminin amacı bu önlemleri aşıp hatırı sayılır bir kalabalık oluşturmaktı.
555K parolası kulaktan kulağa yayılıyor, sadece muhalifler arasında değil elbette Demokrat Parti destekçilerinin ve hükümetin de kulağına gidiyor. 555K Ankara'daki ilk gösteri de olmayacak, öncesinde, 29 Nisan'da Ankara Üniversitesi'nde başlayan olaylar da var.
5’inci ayın 5’i, saat 5’i (az geçe) Kızılay
Altan Öymen'in anılarında (Umutlar ve İdamlar 1960-61, Doğan Kitap) aktardığına göre, bugün Soysal İşhanı'nın (o gün ise Bekir İhsan Ünal'ın Soysal Apartmanı'nın) olduğu yerden, Bulvar üzerinde Sıhhiye yönüne doğru birkaç kişilik bir grup ıslık çalarak yürüyüşüne başlar. Sakarya Caddesi köşesine gelindiğinde zar zor çalınan ıslıklı marşın yerini sözleri almıştır. Tuna Caddesi'nin köşesinde bir Ankara Efsanesi Piknik'in bulunduğu bina (İşçi Sigortaları Hanı) ise tehlikeli mıntıkadır. Demokrat Parti İl (ya da İlçe) merkezi burada bulunmaktadır, ancak burası da aşılır ve Zafer Meydanı'na yani Abidin Mortaş tarafından tasarlanan (Dave Brubeck'in, Dizzy Gillespie'nin konser verdiği, bugün artık pasaj olan) Büyük Sinema'ya ve meydana bakan Büyük Apartman'a varıldığında kalabalık epey büyümüştür. Burası Öymen'in anılarında yok ama o günlerde Zeki Müren'in konseri olmalı ki, onun afişi vardır. Kalabalıktan sinirli bir genç afişi yırtar. İstiklal Marşı söylenir, aksi istikamette yürüyüşe geçilir ancak bu sefer Tuna Caddesi köşesi ilk geçişteki kadar sakin değildir. Gerginlik başlar, Menderes'in alana gelmesiyle iyice artar.
Menderes'in havalanı dönüşü veya o zaman Ulus'ta bulunan Meclis'ten Başbakanlık binasına geçerken kalabalığı görünce indiği söylense de kimilerine göre Menderes'in orada bulunması hazırlanan karşı tertibin bir parçasıdır. Halk veya oraya getirilmiş DP'li kitleler Menderes gelince tezahürat yapacak, belki de çatışma çıkacak ve gösteri basıtılacaktır. Menderes'in ilk olarak bugün Necatibey Caddesi başında bulunan Ankara Sineması önünde göründüğü söylense de asıl arbedenin yaşandığı yer Robert Oerley'in Kızılay Genel Müdürlüğü (bugünkü Kızılay AVM) binası önüdür.
Menderes göstericilerin arasında kalır, anlatılan odur ki onlara "ne istiyorsunuz" diye sorar. Öğrenciler "hürriyet" diye cevap verir, yaygın anlatının aksine Menderes "Başbakan'ın yakasına yapışıyorsunuz, bundan büyük özgürlük mü olur" diye değil, "Öldürecek misiniz beni, hadi, öldürün bakalım!" diye karşılık verince, "Biz katil değiliz, katil hükümet" yanıtını alır. Bu iki ifade de çok kesin değildir, kesin olarak bilinen o zaman Karanfil Sokak başında bir apartmanda bulunan Hürriyet Gazetesi'nin Ankara temsilcisi Emin Karakuş'un henüz borcunu bile ödemediği Volkswagen marka arabasını kalabalıktan kaçırmak için geldiği ve Menderes'in o arabaya binip uzaklaştırıldığıdır. Menderes göstericilere "bana mı yuh ulan" diye sorar, "evet, sana yuh" cevabını alınca da sinirden arabanın tavanını yumrukladığı, ancak bir süre sonra kaçtı demesinler diyerek aynı araçla tekrar alana geri döndüğü, fırsattan istifade uzaklaşan Karakuş'un arabası yerine emniyete ait bir arabayla alandan zorla uzaklaştırıldığıdır.
Menderes'in yakasına yapışma detayı uzunca bir süre Deniz Baykal'a atfedilmiş ancak yine orada bulunan Cemal Süreya'nın aktardığına göre bunu yapan Ankara'nın 1973-77 yılları arasında Belediye Başkanlığını yürüten Vedat Dalokay'dır.
Altmış yıl sonrasından bakınca anlatılanlar bir film gibi, ıslıkla eylemi başlatan muhalifler, parolayı duyup gelip onlara katılanlar, göstericileri karşısına alan bir başbakan... Keşke filmin sonu böyle bitmeseydi demeden de edemiyorum.
Müzikli İhtilal
Gelelim marşın hikayesine... Önceki yazıda bahsettiğim gibi, bugün İran Caddesi'nden Kuleli Sokak'a kadar hâlâ az sayıda örneği kalmış olan 14 Mayıs Evleri, Demokrat Parti'nin ileri gelenleri tarafından yaptırılmış evlerin bulunduğu mahalleye 27 Mayıs sonrası marştan esinlenilerek inadına Gazi Osman Paşa adı verildi.
555K olaylarında posteri yırtılan Zeki Müren 4 Haziran'dan itibaren Tepebaşı Bahçesi'nde yaptığı programda marşa da yer verdi. Behiye Aksoy ve Ruhi Su ("Uyur iken Uyardılar" albümünde bu marşa sözlerine az çok sadık kalarak yer verdi, bu kayıt Spotify'dan dinlenebilir). Münir Nurettin farklı bir marş bestelerken İlham Gencer "ilham" için marşın güftesini değiştiren gencin peşine düştü. Bianet'te Derya Bengi'nin bu konuyla ilgili detaylı bir yazısına erişilebilir).
Fotoğraflar Eski Ankara Resimleri Antolojisi Facebook grubundan alınmıştır.
Yorumlar (0)