Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Asker anılarının biriktiği Ankara kışlaları Nizam-ı Cedid Kışlası ve Sarıkışla

Asker anılarının biriktiği  Ankara kışlaları Nizam-ı Cedid Kışlası ve Sarıkışla

‘Ahmet Onbaşı’ kalabalığın arasında ön sıralarda kendine yer açmaya çalışıyor ve Yunan esirlerin geçişini kaçırmak istemiyordu. Meclisin önünden geçerken esirlerin başlarındaki şapkaları çıkartarak meclisi selamlamaları ve “Zito Mustafa Kemal” (Yaşa Mustafa Kemal) diye bağırtılmaları pek hoşuna gitmişti. İçinin, aynı gençliğinde olduğu gibi kabına sığmayan bir heyecanla dolduğunu hissediyor, kalbi hızlı hızlı atıyordu. Esirlerin Sarıkışla’ya hapsedilecek olmaları anılarını canlandırmıştı. Yaşı 70’i geçmekle birlikte askerliğini yaptığı Sarıkışla’yı çok iyi hatırlıyordu. Savaş yıllarından beri hastane olarak kullanılan kışlaya bu kadar esiri nasıl sığdıracaklarını merak ediyor, esirlerin şehirde tifüs vakalarını artıracağından endişeleniyordu.

1922 yılının sonbahar aylarıydı. Dumlupınar Savaşı sonrası Yunan orduları etkisiz hale getirilmiş, komutanları Genaral Trikopis de dahil olmak üzere çok sayıda Yunan askeri esir alınmıştı. Eskişehir üzerinden trenle Ankara'ya getirilen ilk esir kafilesi, İstasyon Caddesi'ni takiben Taşhan'ın önüne doğru süngülü askerler arasından yürütülüyordu. Hapsedilmek üzere Sarıkışla'ya doğru götürülen esirlerin sayısı binden fazlaydı. Hepsi perişan vaziyetteydi. Bazıları da yaralıydı. Büyük Millet Meclisi önünde ve Taşhan Meydanı'nda büyük bir kalabalık, ellerinde Türk bayrakları ile esirlerin geçişini seyretmek üzere birikmişti. Yuhalayanlar, limon kabuğu, çürük yumurta ve yer yer taş atanlar da oluyordu. Halk özellikle Trikopis'i görmek istiyordu. Ancak herhangi bir taşkınlığa neden olmamak amacıyla Trikopis ve bazı Yunan subaylar arka yollardan araba ile Etlik yolundaki Sarıkışla'ya götürülmüştü. Esirler Sarıkışla'da bir süre kaldılar. Daha sonra Kayseri'ye Üsera Garnizonu'na sevk edildiler.

Ankara’nın ilk kışlaları

Osmanlı Dönemi'nde Ankara'da yapıldığı bilinen ilk kışla, 1804 tarihinde yapılan Nizam-ı Cedid Kışlası'dır. Hakkında fazla bilgi olmadığından genellikle Sarıkışla ile karıştırılır. Sarıkışla daha sonra, 1837'de inşa edildi. Sarı badanalı olduğu için halk arasında 'Sarıkışla' diye anılmaya başlaması ise çok sonradır. Osmanlı belgelerinde adı, 'Redif-i Asakir-i Mansure Kışlası' olarak geçmektedir. Dikkat edilirse her iki kışlanın da Ankara'da yapılma dönemi 1800'lü yılların ilk yarısına denk gelmektedir. Peki, Ankara'da daha önce askeri bir kışla yok muydu? Bir kışla gibi kullanılan Ankara Kalesi'ni saymazsak bu soruyu 'yoktu' diye yanıtlayabiliriz.

Ankara'da ilk askeri kışlaların 17. yüzyıl başlarında yapılmış olması, Osmanlı Ordusu'nun bu dönemde yeniden düzenlenmesi ve yapılandırılmasıyla bağlantılıdır. Askeri kışlalar, bilindiği gibi silah ve savaş malzemelerinin depolandığı, muhafaza edildiği, askerlerin kaldığı ve talimlerini yaptıkları mekanlardır. Osmanlı Devleti'nde asker temini, kuruluştan itibaren taşradan tımar sistemi ile sağlandı. Bunun için taşrada kışla tipi yapılara gerek duyulmamıştı. Tımar sisteminin bozulmaya başlamasıyla birlikte, asker temininde de sorunlar yaşanmaya başladı. Düzenli orduya geçiş bu dönemde bir çözüm olarak gündeme geldi. Düzenli ordunun ilk ihtiyacı ise kışlaydı.

"Ankara'da ilk askeri kışlaların 17. yüzyıl başlarında yapılmış olması, Osmanlı Ordusu'nun bu dönemde yeniden düzenlenmesi ve yapılandırılmasıyla bağlantılıdır."

Nizam-ı Cedid Kışlası’nın inşa edilmesi

Düzenli ordu konusunda ilk hamle, III. Selim'in iktidarı döneminde (1789-1807) yapıldı. 'Nizam-ı Cedid Ordusu' adı verilen yeni bir ordu oluşturuldu (1793). Yeni ordunun Avrupa usulünde yetiştirilecek talimli askerlerden meydana gelmesi düşünülüyordu. Bu amaçla İstanbul'da Levent Çiftliği ve Üsküdar Ocağı adlı kışlalar inşa edildi. Bu dönemde Ankara sancağı da Nizam-ı Cedit kapsamına alındı. 1801 yılında Ankara'dan Levent Çifliği'ne katılmak üzere 300 asker istendi. Daha sonra Ankara'nın 'bir ortaya' (12 bölüğe) kafi asker tertip edebileceği düşünülerek 1803 yılında Ankara'da bir kışla oluşturulması kararlaştırıldı. Ankara kışlası, Nizam-ı Cedid'e ve Üsküdar Ocağı'na bağlı olacaktı. Bu amaçla Ankara'ya El Seyyid Mehmet Mesud adlı bir mütesellim atandı. Ankara Mütesellimi Mehmet Mesud'u bekleyen ilk görev, Nizam-ı Cedid askeri için yeni bir kışla yapmaktı.

Nizam-ı Cedid Kışlası'nın yapımına, 13 Temmuz 1803 tarihinde satın alınan 40 dönüm tarla üzerinde başlandı. Kışlanın yapımı 14 Ekim 1804 tarihinde tamamlandı. Açılışı ise 20 Aralık 1804'te yapıldı. Kışla, dikdörtgen biçimli avluyu çevreleyen yapılardan oluşuyordu. Kışlanın yapımı ile ilgili olarak Osmanlı Arşivleri'nde bulunan bir belgede, kışlanın planı ve kışla için yapılan harcamalar döküm halinde verilmiştir. Belgeden, kışla için yapılan toplam harcamanın 30.859 kuruş olduğu anlaşılmaktadır.

Mehmet Mesud, kışlayı inşa etmekle işe başlamıştı ama asıl görevi asker toplamaktı. Kendisinden genç, harbe kadir 600 nefer tertip edip hepsini bahara kadar (1805 baharı) İstanbul Üsküdar Ocağı'na göndermesi bekleniyordu. Kışlanın yapımı sonrası Ankara'nın 6 bölük olan asker sayısı, 12 bölüğe (Bir orta) yükseltildi. Kışlanın yapımı sırasında gerekli olan keresteler, Ankara'nın Yabanabad (Kızılcahamam) ve Şorba (Güvem ve Pazar çevresi) kazaları ile Bolu Sancağı'nın Gerede kazasından kesilerek Ankara'ya nakledildi.

Nizam-ı Cedid Kışlası çok kısa ömürlü oldu

Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mısır Eyaleti'ni ayrı bir devlet haline getirmek üzere isyan ettiğinde, ordusu ile birlikte 1833 yılında Ankara'ya kadar geldi. Ankara'da yaklaşık 6 ay konakladı. Bu sürede askerleri, Ankara'nın dış surlarının (3. Sur) onarımını yaptı. Mehmet Ali Paşa'nın, İbrahim Paşa komutasındaki ordusunda kaç kişi olduğu belli olmamakla birlikte, ordusu için Ankara'da konaklayacak bir kışla bulamadığı bilinmektedir.

Aynı dönemde Ankara'da bulunan Fransız arkeolog ve gezgin Charles Texier, yaşananları şöyle naklediyor: "Bu birlikleri yerleştirecek kışla olmadığından, memleketin valisi bunları halkın evlerine dağıtmak zorunda kalmıştı. Halbuki Hıristiyanlar, bu Müslüman askerleri evlerine almak istemediklerinden, buna karşılık para vermeyi önermişler ve vali de bunu kabul ederek paraya makbuz vermişti." Bu bilgilerden 1833 yılında Ankara'da bir kışla olmadığı sonucu çıkmaktadır. Oysa bu tarihten önce Ankara'da 1804 yılında yapılan Nizam-ı Cedid Kışlası'nın var olduğunu biliyoruz. Peki, ne olmuştu da bu kışla kullanılamamıştı?

III. Selim'in tahtan indirilmesi (1807) sonrasında, Nizam-ı Cedid Ordusu kaldırıldı ve kışlaları da tasfiye edildi. Tasfiye edilen kışlalar arasında Ankara'daki Nizam-ı Cedid Kışlası da bulunuyordu. Bunu Ankara'ya gönderilen bir emirden anlıyoruz. Ankara'ya gönderilen emirde, Ankara kışlasında bulunan tahta, kereste gibi malzemelerin sökülmesi, bakır eşya ile elbiselerin de satılarak bedellerinin harp masraflarında kullanılmak üzere İstanbul'a gönderilmesi isteniyordu. Kışlanın iptal edilmesine bağlı olarak kışlada bulunan 3 adet topun da Ankara Kalesi'ne nakledilmesine karar verilmişti. 1833 yılında Mehmet Ali Paşa Ankara'ya geldiğinde işte bu nedenle ordusuna kalacak kışla bulamadı. Konunun detaylarını tarihçilere bırakarak kışlanın Ankara'nın neresinde olduğunu bulmaya çalışalım.

Nizam-ı Cedid Kışlası’nın yeri

Osmanlı belgelerinde yeni kışlanın "Ankara'ya yarım saat mesafedeki Akköprü mevkiinde Şeyh Yağmur Ovası'nda, Emiroğlu tarlasında inşa edildiği" belirtilmektedir. Belgelerde belirtilen alanın günümüzdeki yerini şöyle tarif edebiliriz. Macun Mahallesi'nde, Gimat Toptancılar Sitesi'nin bulunduğu alanda, eskiden 'Macun Çiftliği' denilen bir çiftlik vardı. Macun Deresi'nin kenarında yer alan Macun Çiftliği'nin güneyinde bulunan düzlük alan 'Şeyh Yağmur Ovası' adıyla anılıyordu. Meraları, kaynak suları ve çeşmelerinin fazlalığıyla bilinen bu alanda 'Yağmurbaba Çiftliği' adıyla bilinen bir de çiftlik vardı. Nizam-ı Cedit Kışlası, 1804 yılında bu çiftliğin yakınlarına inşa edildi. Günümüzde koordinatlarını tam olarak belirleyemesek de kışlanın bulunduğu yerin, Çiftlik Kavşağı'nda yer alan Yumurtatepe'nin doğusunda SSK Bloklarının bulunduğu alanda ya da bu alanın yakınında olduğunu söyleyebiliriz.

Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) arazisi satın alındıktan sonra AOÇ arazisine komşu olan bazı tarlalar da satın alındı. AOÇ arazisi bu şekilde kısa sürede genişletildi. Macun Çiftliği ve Yağmurbaba Çiftliği arazileri de bu genişletme çalışmaları sırasında 1925 ve 1937 yılları arasında satın alınarak AOÇ arazisine dahil edildi. 'Çiftlik Ağılı' adı verilen AOÇ'nin fenni ağıllarından biri, söz konusu araziler satın alındıktan sonra Yumurtatepe'nin batı tarafına yapıldı. Bu arazilerin 1957 yılından sonra satılarak AOÇ arazileri arasından çıkarıldığını biliyoruz.

Ankara’da Redif Taburu’nun kurulması ve Sarıkışla’nın inşası

III. Selim ile birlikte düzenli orduya geçiş çabaları, Osmanlı'da sancılı bir süreç şeklinde seyretti. Zaytung tabiri ile söylersek 'orduda sular durulmuyordu'. Nizam-ı Cedid kaldırıldı, Sekban-ı Cedid denendi. Sonunda Yeniçerilik kaldırıldı ve yerine 'Asakir-i Mansure-yi Muhammediye' adı verilen yeni bir ordu kuruldu (1826). Yeni ordu ile birlikte, Ankara da dahil olmak üzere sancak idareleri yeniden düzenlendi. Ancak asker sayısı yeterli düzeye bir türlü ulaştırılamadı. Bunun üzerine 'Redif Teşkilatı' adı verilen yeni bir yapılanmaya gidildi. Bu teşkilat kapsamında her sancağın bir redif taburu oluşturmasına karar verildi. Bu karara bağlı olarak 1834 yılında Ankara Sancağı'na gönderilen bir fermanla, 1400 kişilik Redif-i Asakir-i Mansure taburu oluşturulması emredildi.

Redif askerleri yalnızca sefer durumunda kullanılabilecek yedek bir güç olarak planlandı. Bunlar muvazzaf askerlerin tabi oldukları kurallara tabi kılınmadı. Redif askerlerine ayda 5 kuruş aylık bağlandı. Redif zabitleri daima askeri kıyafet giymeye mecburdu. Redif askerleri ise savaş harici zamanlarda normalde sivil kıyafetler giyiyorlar, isterlerse askeri kıyafetle de gezebiliyorlardı. Ancak bu durumda kıyafetlerini kendileri temin etmek durumundalardı. İlerleyen yıllarda 5 yıl muvazzaflıktan sonra redife çıkma kuralı benimsendi. Orduda redif teşkilatı 1912 yılında kadar sürdürüldü.

Ankara redif taburları oluşturulduğunda topçu bölükleri kendilerine tahsis edilen çiftliklerde, süvari birlikleri ise kiralanan Ankara Hanları'nda ikamet etti. Bu durumun böyle devam etmeyeceği belli olduğundan, İstanbul'un yanı sıra birçok sancakta kışla ve çeşitli askeri yapılar (Baruthane, cephanelik, askeri hastane vb.) inşa edilmeye başlandı.

Ankara'da Sarıkışla'nın yapımı bu döneme denk gelmektedir. Osmanlı arşivlerinde bulunan 6 Nisan 1837 tarihli bir belgede, Ankara'da 'Redif-i Asakir-i Mansure' için bir taburluk bir kışla yapımına padişah (II. Mahmut) tarafından izin verildiğine dair bir belge yer almaktadır. 'Redif-i Asakir-i Mansure Kışlası' adıyla belgelerde adı geçen bu kışla, Sarıkışla'dır.

Redif-i Asakir-i Mansure Kışlası (Sarıkışla)

Bir tabur askerin konaklamasına uygun olarak inşa edilen kışla, ilk yapıldığında kare biçimli bir avlunun dört tarafını çevreleyen binalardan ibaretti. Ankara şehrinin bilinen ilk şehir planı olan Prusyalı Binbaşı Von Vincke'nin 1839 yılında çizmiş olduğu Ankara haritasında, kışla binası tek bir yapı olarak gösterilmiş ve üzerine Almanca kışla anlamına gelen 'Kaserne' yazılmıştır.

Hicri 1288 (Miladi, 1871) tarihli Ankara Salnamesi'nde ise, "Ankara'nın şimal cihetinde ve şehrin tahminen 20 dakika bu'dunda iki tabur piyade ve bir alay süvari asakir-i nizamiye-i şahaneye kafi ve birbirine mülasık iki bab kışla-yı hümayun ve ikisinin arasında bir bab hamam mevcuttur." denilmektedir. Bu bilgilerden anladığımıza göre Sarıkışla'nın yapımına 1837 yılında başlanmış ve 2 yıl içinde ilk bina bitirilmiştir. Sonrasında 1871 yılına gelmeden ikinci bina, ahırlar ve hamam gibi ek yapılarla kışla büyütülerek 2 tabur piyade 1 alay süvari askerini barındırabilecek kapasiteye ulaştırılmıştır. Alptekin Müderrisoğlu kışlayı anlatırken, "Sarı renk boyalı olduğundan Sarıkışla şeklinde adlandırılan yapı, Ankara'da büyük bir askeri birliğin konakladığı mekandı. Düz bir ovada yer alan kışlada, piyade ve süvari birliklerine ait eğitim alanları ve koğuşlar bulunuyordu" demektedir.

Sarıkışla neredeydi ve ne zamana kadar varlığını sürdürdü?

Ahmet Onbaşı'nın askerlik anılarına mekânlık yapan Sarıkışla, Milli Mücadele yıllarında ve Cumhuriyet sonrasında da bir süre kullanılmaya devam etti. Alptekin Müderrisoğlu Sarıkışla'nın 1950'li yıllarda yıkıldığını belirtmektedir. Bu bilgi doğru olmamakla birlikte birçok kaynakta fazla araştırılmadan kullanılmıştır. Şerafettin Turan, Sarıkışla'nın 1960'lı yıllara kadar geldiğini söylemektedir. Ankara haritalarını incelediğimizde 1960 yılına kadar olan haritalarda kışla binasının gösterildiği, 1967 yılı haritasında ise kışlanın yerinin boş olduğu ve buraya birbirine dik açı oluşturacak iki bina halinde 'Altındağ Adliyesi' yapıldığı görülmektedir.

Dönem gazetelerinde yaptığımız sınırlı bir araştırmayla Sarıkışla'nın 1963 yılında kullanıldığı anlaşılmıştır. Bu bilgilerden Sarıkışla'nın 1963 ile 1967 yılları arasında (60'lı yılların ortalarında) yıkılmış olduğu söylenebilir. Sarıkışla yıkıldıktan sonra yeri uzun süre boş olarak kaldı. 1976 Ankara haritasında bölgede sadece Altındağ Adliyesi, Altındağ Kaymakamlığı ve lise binasının var olduğu görülmektedir. Sarıkışla'nın günümüzdeki yeri, Etlik Caddesi üzerinde Altındağ Kaymakamlığı ve Altındağ İlçe Emniyet Müdürlüğü binalarının bulunduğu alan ile bu binaların kuzey bitişiğindeki Ankara Anadolu Lisesi'nin kapladığı alana denk gelmektedir.

"Sarıkışla yapıldığı dönemlerde, Ankara şehir merkezine yaklaşık yarım saat kadar uzaklıkta tek başına bir yapı topluluğuydu. Etrafında boş büyük araziler yer alıyordu. Güneybatısında Kazıkiçi bostanları denilen bağlık bahçelik bir alan vardı. Kuzeyinden geçen Çubuk Çayı'nın karşı kıyısında ise yine tek bir yapı topluluğu olarak Vank Manastırı bulunuyordu."

Vank Manastırı’ndan Hayvan Hastanesi’ne Sarıkışla’nın çevresindeki yapılar

Yunus Nadi hatıralarında İstanbul'un İngilizlerce işgali sonrası 1 Nisan 1920 günü Ankara'ya girişini anlatırken, "Tren dolandıkça sol taraftan binalar seçiliyordu. Şu tepelerdeki Ziraat Mektebi idi. Paşa orada oturuyordu. Şu altındaki ovadaki, Sarıkışla idi. Nihayet Ankara'nın ufukta dantellenen şekli teressüm etti" derken Sarıkışla'nın ovadaki yalnızlığını da dile getiriyordu.

Sarıkışla yapıldığı dönemlerde, Ankara şehir merkezine yaklaşık yarım saat kadar uzaklıkta tek başına bir yapı topluluğuydu. Etrafında boş büyük araziler yer alıyordu. Güneybatısında Kazıkiçi bostanları denilen bağlık bahçelik bir alan vardı. Kuzeyinden geçen Çubuk Çayı'nın karşı kıyısında ise yine tek bir yapı topluluğu olarak Vank Manastırı bulunuyordu. Gregoryen Ermenilere ait olduğu bilinen manastır erkeklere ayrılmıştı.

5 Teşrin-i Sani 1339 (5 Kasım 1923) tarihli Ankara Vilayet Meclisi'nin aldığı bir kararda, şehir içindeki mezarlıkların şehrin sıhhati için şehir dışında uygun yerlere taşınması gerekliliği üzerinde duruluyordu. Bu kapsamda şehir içindeki bazı Gayrimüslim mezarlıkların (belgede, Ermeni Katolik, Rum ve Yahudi şeklinde bahsediliyor) Sarıkışla yakınındaki Gayrimüslim mezarlıklarıyla birleştirilebileceği belirtiliyordu. Bu belgeden, Sarıkışla yakınında bulunan bir alanda Cumhuriyet öncesi Gayrimüslim Mezarlığı olduğu anlaşılmaktadır.

Enver Behnan Şapolyo, Çankırıkapı tarafından bahsederken, "Geceleri Ankaralı aşıklar burada saz çalarlardı. Şimdi burası Dışkapı semti ve Yıldırım Beyazıt Meydanı'dır. Burada o devirlerde genelevler vardı. Bu semtin Sarıkışla'ya doğru olan kısımları hep bostandı" demektedir.

Sarıkışla'nın çevresindeki boş meydanlar, bir dönem Ankara'da futbol sahası olarak da kullanıldı. Seyyah Kandemir'in verdiği bilgilere göre, Meşrutiyet'in ilanı sonrasında Ankara Sultanisi'nde (Taş Mektep) muallim Münif Kemal Bey'in kurduğu takım, Ziraat Mektebi ve Muallim Mektebi'nde kurulan futbol takımları ile ara sıra maçlar düzenliyordu. Bu maçların yapıldığı saha, Sarıkışla'nın önündeki düzlük alandı.

Sarıkışla'nın batısında (Etlik Caddesi'nin karşı tarafında) bir dönem 'Askeri Hayvan Hastanesi' faaliyet gösterdi. Milli Mücadele Dönemi'nde seyyar olarak çalışan hayvan hastanelerinin savaş sonrası sabit hale getirilmesiyle 'Sabit Memleket Hayvan Hastaneleri' adıyla ilk hayvan hastaneleri açıldı. Bu hastane kapsamında Naki Cevat (Akkerman) tarafından kurulan 'teşhis ve muayene laboratuvarı' 1922 yılına kadar Ulus'ta Taşhan'ın bir odasında faaliyet gösterdi. Daha sonra Etlik Caddesi üzerinde Sarıkışla'nın karşı tarafına yaptırılan binaya taşındı ve 1944 yılına kadar burada faaliyet gösterdi. Görevleri ve çalışma alanları genişletilince Dışkapı tarafına nakledildi. Ancak eski binası bir süre daha varlığını sürdürdü.

Milli Mücadele Dönemi’nde Sarıkışla

Milli Mücadele döneminde Ali Fuat Cebesoy komutasındaki 20. Kolordu'ya bağlı 24. Tümen, 1919 yılının Nisan ayında Ankara'ya geldiğinde, Ali Fuat Paşa, birliğinin bir kısmını Etlik sırtlarında kurulan çadırlara yerleştirmiş bir kısmını da Sarıkışla'da konaklatmıştı. Cebesoy'un 3500 kişilik ordusunun tamamını Sarıkışla'da konaklatmaması, şehirdeki yabancı askerlere karşı birliğini sayıca fazla göstermek amacını taşıyordu.

Enver Behnan Şapolyo, 1920 yılının ilk aylarında işgal askerlerinin henüz Ankara'da bulunduğu bir dönemde, Sarıkışla'da konaklayan 20. Kolordu askerlerinin şehirde yaptıkları bir gösteriyi anlatıyor. "Bu zamanlar Sarıkışla'da 189. Alay bulunmakta idi. Bir gün bu alay şehirde bir nümayiş hazırladı. Sabahleyin erkenden ve kimsenin haberi olmadan muntazam surette bir alay, topları ve süvarileriyle Sarıkışla'dan hareket ederek, Çankırıkapı'dan şehre geldi; sokaklardan geçerek Cebeci'de Topraklık mevkiinde askeri bir manevra yaptı. Akşam üzeri muntazam bir biçimde kışlalarına döndüler. İşgal ordusu, bu askerlerin nereden çıktığına şaştı ve içlerine bir korku girdi."

Osmanlı Dönemi'nde Sarıkışla'nın içinde askeri bir cezaevi olduğunu çeşitli metinlerden anlıyoruz. Nitekim Ocak 1919'da yeniden kurulan Hürriyet ve İtilaf Fırkası üyeleri, Kuva-yi Milliye aleyhine çalıştıkları iddiası ile tutuklandıklarında Sarıkışla'ya kapatıldılar.
Sarıkışla, 1921-1922 yılında çok sayıda yaralının Ankara'ya getirilmesi sonrasında bir süre hastane olarak kullanıldı. Bu dönemde 14 doktorun görev yaptığı Sarıkışla'da 1200 yatak kapasitesi bulunuyordu. Savaş sonrası Türk ve Yunan tarafları arasında esirler konusu bir sorun haline gelince Kızılhaç bir heyet oluşturarak her iki ülkedeki esirlerin durumunu incelemekle görevlendirdi. Doktor A. W. Roerich bu heyetle birlikte 30 Ocak 1922 tarihinde Ankara'da Sarıkışla'ya gelerek incelemelerde bulundu. Hazırladığı raporda, Sarıkışla'da bulunan 2 Yunan savaş esirinin tifüs tedavisi gördüğü kaydedilmiştir. Bu dönemde Ankara'da toplam tifüs vaka sayısının 80 kadar olduğu bilinmektedir.

II. Dünya Savaşı, Kore Savaşı ve bir askerlik anısında Sarıkışla

Cumhuriyet yıllarında Sarıkışla askeri kışla olarak kullanılmaya devam etti. 1934 yılında İstanbul'da açılan Deniz Müzesi, II. Dünya Savaşı başladığında (1939) güvenlik nedeniyle Anadolu'ya taşındı. Müzeye ait eşyaların depolandığı yerlerden biri de Sarıkışlaydı. Sarıkışla'da depolanan eserler arasında son derece değerli tarihi sancaklarla altın ve gümüş eşyaların bulunduğu bilinmektedir. Savaş sonrası bu eserler tekrar İstanbul'a gönderildi.

1950 yılında Kore'ye gönderilecek askerler Ankara'da Etimesgut Garnizonunda toplandı. Asıl görev yeri Ayaş olan 241. Piyade Alayı geçici olarak Sarıkışla'ya yerleştirildi. 8 Ağustos 1950 tarihinde Sarıkışla'da toplanan birliğin 31 subay, 10 astsubay ve 1929 doğumlu erlerden oluşan 494 mevcudu bulunduğu bilinmektedir. Türk Tugayı kısa bir eğitimden sonra 19 Eylül 1950 tarihinden itibaren kafileler halinde trenlerle İskenderun'a hareket etti. Buradan da Kore'ye sevk edildi.

Sarıkışla'da askerliğini yapan sadece Ahmet Onbaşı değildi. Edebiyatımızın önemli simalarından Nurullah Ataç da (1898-1957) askerliğini Sarıkışla'da yaptı. Mehmet Kemal şöyle anlatıyor; "Ataç'ı günün birinde askere aldılar. Yaşlı çağında, Sarıkışla'da 6 ay kadar askerlik etti. Ataç askerliği için bir de beyit düzmüştü. 'Asker oldum süvari/Yürürüm yengeçvari' der ve kıs kıs gülerdi. Bir gün bunu okudu ve Orhan'ın (Orhan Veli) şiirlerinden daha güzel dedi. Orhan'a anlattığımızda, 'Nurülhüda Bey (Ataç'a böyle derdi) şiir yazmadan ne anlar?' demişti". (Önceleri iyi dost olan Nurullah Ataç ile Orhan Veli'nin sonradan aralarının açıldığı ve birbirlerine zaman zaman sataşmalarda bulundukları biliniyor.)

Gazetelerden seçilmiş bazı Sarıkışla haberleri

Gazete haberlerinden derlediğimiz bilgilere göre; 27 Mayıs 1960 yılında Yassıada duruşmaları sırasında yargılanmak üzere Ankara'ya getirilen 3 emekli general ve bazı subaylar, Sarıkışla'da nezaret altında tutulduktan sonra serbest bırakıldı (9 Kasım 1960 Milliyet Gazetesi). DDY eski Genel Müdürü Safa Yalçuk ile armatör Ali İpar da Sarıkışla'da nezaret altına alındılar (17 Temmuz 1960 Milliyet Gazetesi). 1962 yılında darbe girişiminde bulunan Talat Aydemir olayını bastırmak için Çubuk'tan gelen 230. Piyade Alayı'nın Sarıkışla'da konakladıktan sonra tekrar Çubuk'a geri döndüğü biliniyor (2 Mart 1962 Milliyet Gazetesi). 21 Mayıs 1960 günü Kızılay'da sessiz gösteri yapan Harp Okulu öğrencilerinin hareketlerinin bastırılması sırasında şiddete başvurduğu düşünülen bazı yetkililer de yine Sarıkışla'da tutuklu bekletildiler (4 Temmuz 1962, Milliyet Gazetesi).

Yararlanılan Kaynaklar

- 1839 Binbaşı von Vincke Haritası
- 1944 Ankara Haritası, Harita Genel Müdürlüğü Yayını, 1944
- 1960 Ankara Haritası, Harita Genel Müdürlüğü Yayını, 1960
- 1967 Ankara Haritası, Harita Genel Müdürlüğü Yayını, 1967
- 1976 Ankara Haritası, Harita Genel Müdürlüğü Yayını, 1976
- Altekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşında Ankara, Ankara Büyükşehir Belediyesi Yayını, 1993
- Ankara'nın Türk İslam Dönemi, Panel, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 2006
- Atatürk Çiftlikleri, Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu Neşriyatı, 1939
- Bekir Koç, Osmanlı Kent Yıllıklarında Ankara, Ankara Sanayi Odası Yayını, 2014
- Charles Texier, Küçük Asya, Çeviren Ali Suat, Cilt I, E. D. H. Vakfı Yayını, 2002
- Deniz Karaman, 18. Yüzyıl'dan Tanzimat'a Ankara, Cedid Neşriyatı, 2013
- Diyanet İslam Ansiklopedisi, 23. Cilt
- E. B. Şapolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, Rafet Zaimler Yayınevi, 1958
- E. B. Şapolyo, Mustafa Kemal Paşa ve Milli Mücadele'nin İç Alemi, İnkilap ve Aka. 1967
- Ferruh Dinçer, Türkiye'de askeri veteriner hekimlik tarihi üzerine araştırmalar II. Bölüm, 1980
- Mehmed Kemal, Acılı Kuşak, Çağdaş Yayınları, Aralık 1977
- Mesut Çapa, Anadolu'daki Yunan savaş esirlerini ziyaret eden Kızılhaç Heyeti, 1989
- Milliyet Gazetesi, 17 Temmuz 1960
- Milliyet Gazetesi, 2 Mart 1962
- Milliyet Gazetesi, 4 Temmuz 1962
- Milliyet Gazetesi, 9 Kasım 1960
- Müslihiddin Safvet, Ankara Vilayeti, ilk basım 1925 Osmanlıca, ABB Yayını 2009
- Osmanlı Belgelerinde Ankara, Ankara Kalkınma Ajansı, 2014
- S. Aydın, K. Emiroğlu, Ö.Türkoğlu, E.D. Özsoy, Küçük Asya'nın Bin Yüzü Ankara, Dost, 2005
- Serkan Sipahi, Kore Savaşı ve Türk Kamuoyu, 2007
- Seyyah Kandemir, Ankara Vilayeti, Seyahat Kitapları, 1932
- Şerafettin Turan, Osmanlı Dönemi Ankarası, Ankara Konuşmaları, TMMOB, 1992
- Yunus Nadi, Ankara'nın ilk günleri, Sel Yayınları, 1955

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış