Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

AVM’miz 5 Dakika İçerisinde Kapatılacaktır!

1 Haziran 2013 Cumartesi günü Ankara için uyanışın miladıydı. Önceki gece patlak veren Gezi olaylarını takiben binlerce kişi Kızılay Meydanı'nda protesto eylemi için toplandı. Sert müdahaleye rağmen dayanışmadan ödün vermeyen bir grup eylemci ise ilk darbeyi kent yaşamının en büyük düşmanından yedi: bir AVM’den!

AVM’miz 5 Dakika İçerisinde Kapatılacaktır!

Direniş boyunca Ankara’daydım. İstanbul’u, Hatay’ı, Adana’yı, Dersim’i görme fırsatım olmadı. Gidemedik buralardan. Çünkü buralar hiç olmadığı kadar hareketli, hiç olmadığı kadar heyecanlıydı. Zaten sabah 8 aksam 6 mesaimiz de fırsat vermezdi ama başka zaman, başka ilde bu denli büyük bir hareketlilik olsa, kalkar giderdik herhalde. Daha önce hiç “kalkıp gitmemiştik” aslında ama, hiç de bu kadar büyük bir şey görmemiştik biz 80 sonralılar. Sosyal paylaşım sitelerinde İstanbul’da olanları görünce, içimde bir yerlerimden “Tak!” diye bir ses geldi. “Bu sefer farklı” dedim. Televizyonda malum hiçbir şey gösterilmiyordu, fakat sosyal medya çalkalanıyordu. İçimdeki “Tak!” sesi “Kalk!” sesine dönüştüğünde duramadım, evden koşar adım çıktım. Abidinpaşa’dan Kızılay’a gidebilmek için mahalledeki taksi dolmuşlardan birine bindim. Giderken taksici yol kapalı deyip, Kolej üzeriden Kocatepe’ye çıktı. Öyle varabildim Kızılay’a. Direnişin Ankara’daki ilk günü Ziya Gökalp ve Atatürk Bulvarı’nın kesiştiği yer merkezde olmak üzere, tüm Kızılay hınca hınç insan doluydu. Güvenpark’ta saat 4’te protesto için toplanılacaktı fakat saat daha 3.30’da insanlar çoktan gelmişlerdi. Demek ki canına tak eden benim gibi birçok kişi vardı ve kimse oturduğu yerde duramıyordu artık.

Yıllarca ne olacağı bilinmeden Kızılay’ın ortasında duran, şimdilerde ise AVM’ye dönüştürülen talihsiz binanın önünde toplanmış yüzlerce insan vardı. İlginçtir ki çoğunluğu çocuktu. 13-15 yaşlarında, kızlı erkekli, kiminin boyunlarında tuttukları futbol takımının atkısı, kimisinin elinde çeşitli bayraklar, çocuklar vardı hep... Ben bu durumu bir türlü anlamadım, o kadar çok çocuk n’apıyordu orada? Kuzenlerimle yaşıtlardı genel olarak. Kuzenlerimi sokağa dökecek bu kadar ne olabilirdi? Ben bildim bileli onlar hep ders çalışırdı çünkü. Sokakta oynamayı da mahalleler sitelere, konutlar rezidanslara dönünce bırakmışlardı. Onları sokağa ne dökmen olabilirdi bu kadar? Biz yine biraz eylem görmüş sayılırdık. Bir işe yaramazdık belki ama eylemlere gider gelir, elimize tutuşturulan broşürleri okurduk en azından. Ama kuzenlerime benzeyen o çocuklar, o kadar uzaktaydılar ki bu olanlara, onları sokaklara ne dökmüştü gerçekten? Kimisi dedi “eğitim sistemini bok ettiler çocuklar dayanamadı”, kimisi “yaz geldi, kanları kaynadı” dedi, kimisi maçların bitişine bağladı bu durumu. Bunlar belki kısmen doğrudur, tam bilemiyorum. Ama Ankara’da son yıllarda çocuklar hiç var olamadılar. Sonradan dayatılma AVM gezme kültürü insanın özüne uymadı, en çok da enerji ile dolu o çocukların özüne. Çünkü çocuklar “toplanma”yı severler, çünkü çocuklar bir arada olmak isterler, çocuklar birlikte olmaktan enerji alırlar, şakalaşmayı, birlikte şarkı söylemeyi severler. Yeni Ankara’da yapamadılar bunları. Birileriyle tanışmak imkansızdı mesela. Güvenpark’a, Kızılay’a sadece dershane için gelinirdi ve Ulus’a gidilmezdi asla! Çünkü hep korkutuldular. AVM’lere doluştular. Ama insanların içine tıkıştırıldığı o kutular, janjanlı mağazaların yüksek sesli müzikleri vermedi o birlikte eğlenme ve bir arada olma coşkusunu onlara.

nları düşünürken ben, AVM’nin önündeki asansör kolonu ile kapısı arasında kalan yere bir gaz bombası atıldı. Çoğunluğu çocuk olan tüm bu kalabalık içeri doğru koşmaya başladı. Sıhhiye yönünden gelen bir TOMA ise su sıkarak o taraftaki kalabalığın da AVM’nin içine yığılmasına sebep oldu. İnsanlar çığlık çığlığa içeri kaçışırken birdenbire AVM’nin içindeki hoparlörlerden inanılmaz bir anons geldi “AVM’miz 5 dakika içerisinde kapatılacaktır!”. Kapının önüne atılmış gaz bombaları, TOMA’lar ile AVM’nin kapatılma anonsunun şaşkınlığı arasında kalan o çocuklar birdenbire içerideki tüm duvar ve kolonlara var güçleri ile vurmaya başladılar. “Tak! Tak! Tak!”. Çok büyük bir gürültü çıkıyordu, AVM’de yer yerinden oynuyordu ve çocuklar duvarlara vurmaya kesintisiz devam ediyorlardı. “Tak! Tak! Tak!”. Herkes resmen kapana kıstırılmıştı ve çocuklar gerçekten korkuyorlardı. Başka zaman insanların, özellikle de çocuk ve gençlerin, arkadaşları ile vakit geçirmek, yemek yemek, alışveriş yapmak ya da önünde buluşmak için hep geldikleri bu AVM, şimdi kapılarını insanlara kapatıyor, herkesi dışarıdaki gaz bombalarının önüne atmaya çalışıyordu. Beş dakikadan uzunca bir zaman geçti ve AVM bu tepkiler üzerine kapatılamadı. İnsanlar yavaş yavaş Güvenpark’a doğru yönelmeye başladı. Ankara’da direniş 1 Haziran Cumartesi günü Kızılay tarafında böyle başladı.

Ankara’nın çocukları o gün hep birlikte duvarlara vurduklarında, aslında kendilerini hapseden bu yeni tüketim düzeninin duvarlarına vuruyorlardı sanki. Şehrin tüm yaşamsal alanlarını hapseden AVM, şimdi fiziksel olarak onları barındırmak istemiyordu. Yüksek duvarlarına vurmak, içinden kurtulmak istedikleri yeni yaşam biçimine de tepkiydi adeta. Çünkü gerçekte de olduğu gibi AVM’ler “işlerine gelmeyince” herkesi kapı dışarı ederlerdi. O gün AVM’nin içindeki duvarlara vurmakla başlayan tepki, insanların sıkıştırılmışlıklarından kurtulmak istediğinin ilginç bir şekilde vücut bulmuş metaforuydu. Görünen o ki, bu çocuklar artık içerideki duvarlarla yetinmeyecekler. Bize dayatılan yapay duvarlar, çoktan sallanmaya başladı. Tak!Tak!Tak!

 

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış