Başladığı tiyatro, Tevfik Bilge'nin turne tiyatrosuydu, "Kongre Eğleniyor" vodvilinde hizmetçi rolüyle sahneye çıktı. Daha ilk repliğinde alkış alınca da çok şaşırdı. Oradan kazandığı ilk parayla Nacar marka bir kol saati aldı. Oysa kardeşleriyle birlikte kazandıkları her kuruşu annelerine veriyorlardı. Fakat bu saat için paraya kıydı. 74 yaşında hayata veda ederken, o saati hala saklıyordu.
İŞTE AŞK; MÜJDAT GEZEN
1963'te, sahnede tanıştılar, bir sene aynı oyunda oynadılar, sonra Müjdat askere gitti. İzinli geldiği günün akşamı Saraçhane'de dolaşırken Ayşen'i gördü uzaktan, seslenmeye başladı, "Deli, delii" Ayşen döndü, baktı. Böylece flört etmeye başladılar. Müjdat askere döndü, oradan Ayşen'in deyimiyle "kiloyla mektup yazdı". Ayşen de cevapladı bunları, hatta bikinili bir fotoğrafını yolladı bir defasında, jest kabilinden. Bu coşkulu aşk, 1965'te, "Yasak Sokaklar" filminin setinde sona erdi. Müjdat Gezen‘i, rol arkadaşı Pervin Par'ın kirpiğini takıp kıyafetini giyip taklitler yaparken gören Ayşen, büyük bir kıskançlık
krizine kapıldı. Uzun uzun ağladı, Müjdat'la devam edemeyeceğine inanmıştı. Bir mektup yazdı, "bu iş bitsin" diyor ve ekliyordu, "ben evleniyorum." Müjdat Gezen mektubu okuyunca ne yapacağını şaşırdı. Çünkü bir yüzük almıştı Ayşen'e vermek için, nişanlanmaya hazırlanıyordu. Mektubu bir kez daha okudu ve yüzüğü tuvalete atıp gitti.
Sahiden evlendi Ayşen, yıl hâlâ 1965. Damat Ankara Meydan Sahnesinde tanıştığı Yılmaz Gruda'ydı. Bir de kızları oldu. Bu sürede sahneye ara veren Ayşen Gruda, epey sonra eşinden boşandı. Fakat soyadını bırakmak istemedi, yıllar sonra, "adamın hiçbir şeyini kullanamadım, bari soyadını kullanayım" diyecekti.
Müjdat Gezen'e gelince... İlginçtir, bunca fırtına, kıyamet, arkadaşlıklarına dokunmadı. Aşkı bitirdiler fakat müthiş yakın ve sağlam bir dostluk kuruldu aralarında. Yıllarca aynı sahneleri, setleri, öğrencileri, paylaştılar ve her zaman çok yakın arkadaş olarak kaldılar.
VE ERTEM EĞİLMEZ.. SİNEMA!
Ayşen Gruda'nın yeniden çalışmaya başladığı dönem, Ertem Eğilmez filmlerinin çekirdek kadrosuna girdiği yılların başlangıcı olacaktı. Onu Eğilmez'in setine götüren ise apartmandaki üst kat komşusu Adile Naşit'ten başkası değildi.
Ertem Eğilmez'e, bir öğretmen gibi yaklaştı Ayşen. Onun seti diğerlerine benzemiyordu. Eğilmez, set işçilerini bile her gün traş olmuş, mis gibi kolonya kokar vaziyette istiyordu. Ayşen Gruda işte bu sette, sinemanın ta kendisiyle tanıştı.
"İlk Hababam setine gittim, 25 gün öyle oturdum orada. Hiçbir şey sormadım; oynayacak mıyım, para alacak mıyım.. Hiç. Oturdum bekledim.
Sonra bir gün minicik bir rol geldi; yarışmayı idare eden öğretmen, onu oynadım. İyi ki de bir şey sormamışım, çünkü önce mutfağa bakardı Ertem Eğilmez. Hırlı mıyım, hırsız mıyım, ne yapıyorum, uyumum ne? Uyumlu olmayanı istemezdi. Baktı ki, ekibe uygunum, arkadaşlıklarım güzel. Bunları görünce bana rol verdi, çekirdek kadroya girdim."
Kadro da kadro ama; Münir Özkul, Adile Naşit, Kemal Sunal, Şener Şen, Halit Akçatepe, Yavuz Turgul, Metin Akpınar, Zeki Alasya, sonradan İlyas Salman" Tüm ekip bir arada çalışıyordu, senaryo birlikte tartışılıyor, yazılıp çiziliyordu. Son söz Eğilmez'indi fakat sette herkes hem işini yapıyordu, hem de nasıl denir, mutluydu.
1977'de, canlandırdığı Domates Güzeli karakteriyle de ismini herkes duydu. "Mum Söndü", "Devekuşu Kabare", "Yedi Kocalı Hürmüz" gibi bugün Türkiye'nin tiyatro tarihinde köşe taşı sayılabilecek müzikallerde ve sayısız oyunda yer aldı. Buna, Tosun Paşaları, Hababam Sınıfı filmlerini, Gırgıriyeleri ekleyince normal bir memlekette böyle bir aktristin ciddi bir telif geliri olmalı diye düşünülebilir. Tabii ki, bizde böyle değil. Sayısız kanalda dönüp duran filmlerden aktörler tek kuruş para almıyor. Hatta Müjdat Gezen yazarı olduğu Gırgıriye'den bile para almıyor. Ayşen Gruda bir röportajında "Kanalların bana trilyonlarca borcu var. Ama bizim yüreğimiz zengin" demiş ve eklemişti, "Çok ayıp ediyorlar ayrıca. İnsan bir tane gül gönderir. Her gün kaç tane filmimiz yayınlanıyor. Birkaç gül gelmesi lazım eve en azından!"
Ayşen Gruda; küresel ısınma, su ve göçmenlik krizi gibi, Amerika başkanının bile üstünde iki laf edemediği bir çok konuda hem bilgili, meraklı hem de cesur bir kadındı. Cüretkâr repliklerle dolu bir interaktif sohbet olan "Delikadın"da, günümüzün politikacılarına kimsenin söyleyemediklerini söylüyordu ama sahne dışında da durumu farklı değildi. Kadınlar sussun diyen Bülent Arınç'a "Bir erkek olarak sen sus! Otur oturduğun yerde! Ağlamaya devam et. Tam ağlanacak zaman zaten." demişti. 2013 Haziran'ında da dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'a seslenmişti Halk TV'den; "Oğlum demeye de yaşımız tutmuyor. Yeğenim diyeceğim ona. Bu ülkeyi bölmek çok kolay, bir arada tutmak çok zor. İstersen hiç kimseye haber vermeden seninle görüşürüm. Seni yanıltan birileri var. İnsanları birbirine kırdırma. Empati yap. Ben sana empati yapmayı öğretirim yeğenim. Yeğenim n‘olursun, seni yanıltıyorlar. Ben 56 senelik oyuncuyum, bir tane evim var. Senin nelerin var, insan mezara çoraplarını bile götüremiyor. Bir sakin ol. Sen bu ülkenin başbakanısın." Geçen yıl bu vakitlerde de, "Türkiye'de baskı yok, herkes fazlasıyla özgür" diyen Hülya Koçyiğit'i cevaplamıştı:"Sevgili Hülya, daha ne yapsınlar pardon, kamçıyla mı dövsünler bizi? Hülya hanım bu hülyalardan bir an evvel uyansın." Muhalefet olmaktan ödün vermek istemiyordu. "İyi bir şey yapılıyorsa alkışlamayı bilirim ama sanatçının işi muhalefettir. Bakın iyi bir muhalefet partimiz yok diye ne durumdayız! Güçlü bir muhalefet partimiz olsa herşey farklı olabilirdi."
Son günlerine kadar her yıl başka bir oyunla seyirciyle buluştu Ayşen Gruda, "Biz insanların beynine beynine vurmadan, dostça, eğlendirerek bir şeyler anlatabildik. Bizden insanlara birvçok anı kaldı, gülüşler kaldı, sözler kaldı. Bunu bilmek bana hoşnutluk veriyor" diyordu. Aktif sahne hayatını sürdürürken, öğrencileriyle
sahne alırken aramızdan ayrıldı Ayşen Gruda. Tiyatroda gelenektir, eski bir oyuncuya mutlaka Dümbüllü'nün kavuğu kime verilmeli diye sorarlar. Ayşen Gruda'ya da soran olmuş, sizin adayınız kim demişler, cevap açık; "Ben kavuğu kendime bekliyorum! Bir erkeğin kavuğunu bir kadın takamaz mı? Kadına yakışmaz mı?"
Engin Cezzar ve Gülriz Sururi'nin sessizce gömülmek isteği gibi, Ayşen Gruda da, beklenmedik bir vasiyetle çıktı ortaya "bu halk beni nasıl gömeceğine kendisi karar verecek".
Adile Naşit'in "Ayşo" su, Müjdat Gezen'in "Deli"si, 7 kuşak İstanbullu, akıllı, fikirli, dilinin altı iğnelerle dolu bir kadındı Ayşen Gruda, 56. sanat yılını kutlamıştı; "İnsanlar 30-35 yılda yaptığı işten emekli oluyor, 56 sene yarım asır. Bana kattığı en büyük şey halk" diyerek.
Geçen ay SOLFASOL için Gülriz Sururi'yi yazıyordum; Engin Cezzar'ı, Haldun Taner'i anarak, ne acı. Yaprak gibi, yıldızlar gibi teker teker dökülüyor, kayıp gidiyorlar. Savaş Dinçel, Kemal Sunal, Zeki Alasya, Tarık Akan, Halit Akçatepe, Münir Özkul... Şu bizim 3-5 kuşak çok ama çok şanslı onları kimsenin bize anlatmasına gerek olmadığı için. Belki bizim kuşakların yalnızlığını da açıklıyordur, yani böyle teker teker hepsinin gitmesi...
Yorumlar (0)