Geçen yaz itibarıyla dijital yerlilerin ayak seslerini İstanbul sokaklarında duymaya başladık. Geleneksel ve yeni medyalar üzerinden izlediğimiz Arap Baharı ve Wall Street’i İşgal eylemlerinin çok daha üst seviyedeki tezahürünü bu kez geleneksel medyadan izleyemedik.
Ancak onların da görevlerini üstlenen yeni medya üzerinden genç kuşağın yaptığı paylaşımlar sayesinde anlık ve olumlu-olumsuz her yönüyle olayları izleme şansımız oldu. Bu yepyeni deneyim, ülkede yeni bir döneme girdiğimizin öncü işaretlerini verdi. Siber dünya ile yoğun ilişkilerini annebaba, öğretmen, müdür, patron ve siyasetçi kimliklerimizle hor gördüğümüz ve hatta burun kıvırdığımız bu gençler, İstanbul ve daha sonra bütün Türkiye’ye sıçrayan eylemler aracılığıyla bize bu alanı nasıl bir güce dönüştürdüklerine ilişkin adeta ders verdiler. Evet, belki Taksim’in göbeğindeki bir park değildi dertleri ve olayın başlangıcında yer almadılar ama o Cuma sabahı polisin orantısız güç kullanımını ilk farkeden, yayan ve onbinleri toplayıp o grubun yanında haksızlığa karşı ilk duran bu gençlerdi.
Anne-babalarının, öğretmenlerinin, müdürlerinin geçmişten kalma korkularına aldırmadan Taksim’e aktılar ve 21. yüzyıl Türkiye’sinin en kitlesel hareketinin temel taşları oldular. Medyaya uygulanan sansürü, sosyal medya üzerinden yaptıkları paylaşımlarla etkisiz kılmakla kalmadılar, ürettikleri akılcı içeriklerle #DirenGeziParkı’nı küresel gündemin ilk sırasına taşıdılar ve dünyanın dört bir yanından sanatçı, düşünür ile siyasetçilerin desteğini alarak Gezi Parkı’nın üzerine adeta bir siber kalkan ördüler. Zaman zaman yavaşlatılan İnternet ve sosyal medya platformu engelleri de durduramadı bu 10101010lara pek aşina jenerasyonu.
Siber dünyada yarattıkları özgün ve ayrıksı kültürü, orantısız zeka ve ironiyle birleştirerek üst kuşakları bunaltan bir enerji eşiğine ulaştılar ve Gezi Parkı’nı teslim aldılar. Gezi Parkı olaylarının boyutlarını anlayabilmek için, sizinle bazı rakamları paylaşayım: Eylemlerin ilk haftasında yaklaşık 2 milyon kişi 15 milyon tweet atmış. #DirenGeziParkı etiketi ise 3 milyon tweet ile gündemi belirleyen slogan oldu.
Mısır’daki Tahrir eylemlerinde tüm süreç boyunca atılan tweet sayısının 1 milyon olduğunu düşünürsek Gezi Parkı protestolarının 21. yüzyılın en katılımcı sosyal medya hareketi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kuşkusuz bu hareketi Arap Baharı misali siyasi düzeni değiştirecek bir devrim olarak nitelemek de doğru olmaz ancak otoriteyi ellerinde bulunduran üst kuşaklara doğrudan mesajlar var. Bu yeni kuşak siber dünya üzerinde oluşturduğu özgür yaşam tarzını artık fiziksel dünyada da talep ediyor. Siyaset/siyasetçi, marka/patron ve kurum/ yöneticilerle siber dünya üzerinden girmeye çalıştığı etkileşimi karşı tarafın ne oranda dikkate aldığına bağlı olarak bir yaklaşım belirliyor dijital yerliler.
Etkileşim taleplerini reddedenlerin ve özgürlük alanlarını kısıtlamaya çalışanların itibarlarını olumsuzluyor ancak onlarla bir birey ekseninde yatay iletişim kuranları ve yanlarında olduklarını hissettirenleri de yüceltiyor. Gezi Parkı sürecinde siyasetin, medyanın ve çeşitli markaların düştükleri sıkıntılı durumlar, daha henüz yolun başında olan bu kuşağın sayısı arttıkça taleplerin daha da artacağı aşikar. Bu bağlamda siyasetin, medyanın, markaların ve hatta anne-babaların ilk yapmaları gereken şey, ‘dijital yerli kimdir ve temel özellikleri, davranış biçimleri nedir?’ sorularının yanıtlarını aramak ve onlarla bu çerçevede hor gören küçümseyen değil siber dünyanın ruhuna uygun yatay ve empatik bir iletişime girmek.
Eğer bu yapılırsa, Gezi Parkı olayları, Türkiye’nin 21. Yüzyılın ileri bir demokratik ve refah toplumlarından biri olması yolunda bir adım olur. Olur ya da olmaz ama GeziParkı asla unutulmaz.
Yorumlar (0)