Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Bir İmece Hikayesi: Bir Taş da Sen Al!

Her alanda sıkıntılı ve zor günlerden geçiyoruz. Kimimiz iş bulamamış, kimimiz işten atılmış, kimimiz emekliliğe zorlanmış, kimimiz eve ekmek götürmek zorunda, kimimiz çocuk okutmak. Bireysel olarak bu zorlukların üstesinden gelmek kolay iş değil. Nihayetinde insan insanda tesellisini bulur. Zorda kalan bizler için “dayanışma” esastır. Zorlu kaleler varsa bizler de dayanışma duvarları örerek ayakta kalabiliriz, bu nedenle de etkinliğimizin adına “Bir Taş da Sen Al” dedik.

Bir İmece Hikayesi: Bir Taş da Sen Al!

Refika: Birkaç yıldır aklımda, evde oturmak zorunda bırakılan arkadaşlarımla bir araya gelip, sokak taşlarını boyamak ve ürettiklerimizi de satarak elde ettiğimiz tutarı zorda kalan dostlara aktarmak vardı. Çevremdeki dostlarıma sordum, yapabilir miyiz, diye. Varız, dediler, böylece İMECE oluştu ve taş boyamaya başladık.

Çalışırken bizi en çok zorlayan, sokak taşı bulamamız oldu, yanlış okumadınız, sokakta beton vardı, taş yoktu ve biz taş boyamaya soyunmuştuk. Yazın deniz kıyılarından toparladığımız Çökertme, Palamutbükü, Güre taşları bitmişti ve biz de Kirmir çayının taşlarına dadandık. Her gittiğimiz yerden taş toplar olduk, Nemrut tanrılarının eteklerinden, Karanlık Kanyon’u geçip, Munzur’un eteklerine değin.
En son bizim köy Adatepe’den çıktı ucumuz, Küçükkuyu’ya selam verip, taş aldık, velhasıl Ankara’nın sokak taşı diye başlayıp Anadolu’nun taşlarıyla tamamladık bu dayanışmayı.

İlk gün bize dostumuz Ressam Banu Atik hocalık yaptı, o gün birlikte boyadık ve tasarladık. Sonrasında gördük ki bizlerde çizim yeteneği de yok, eyvah, ne olacak şimdi! Sokakta taş, bizlerde yetenek yok! Bir şey olmadı tabii, inancımızı kaybetmedik ve dayanışma gününün tarihini bile belirledik 8 Aralık.

Bizim böyle bir araya geldiğimizi duyan arkadaşlar, çalışmalarımızın amacını duyunca dört bir koldan ürettiklerini bize göndermeye başladılar, sayımız gittikçe çoğaldı. Aslında denize bir taş atmış gibi olduk. Özellikle o arkadaşlarımıza buradan teşekkür etmek isterim: Aynur Durukan, Serpil Genç, Gül Ezen.

Metnim biraz teşekkür yazısına döndü, ama dayanışmada kıymet bilmek esastır, o yüzden çalışmalarımız boyunca bizden hiçbir desteğini esirgemeyen Mehmet Onur Yılmaz’a, özellikle taş taşımada hep yanımızda olan Memed Hoca’ya teşekkürlerimizi sunar, 8 Aralık’ta sizleri “Bir Taş da Sen Al”a bekleriz.

Zuhal: Bir gün Refika, taş boyama ile ilgili fikrini açıkladı.“Biz başlıyoruz, katılır mısın?”dedi. Amacımız dayanışmaydı. “El veririm “dedim. Başladık hep birlikte. İlk gün gördüm ki taşa, bir hayvan figürünü çizemiyor, boyayamıyorum bile. Taşı, bir gelin objesine dönüştürdüm, yüzünde boyaları akan.

Uzun lafın kısası, hiç de umut vaat etmeyen bir eser oldu. (Eser demekten de vazgeçmedim!!!) Ama ben başladım dalga geçmeye kendimle, sonra da kendimizle... Maskotumuz oldu o taş. Sonra onu, günler içinde düzelttim, bir şeye benzedi. 

Bırakmadım, bırakmadık. Aramızdaki sanatçı ruhlular ve benim gibiler el ele verdik, sevgi ile boyadık. Renkler, fikirler, paylaşımlar uçuştu, biz insan insana iyi gelir dedik. Sevdik, saydık, taşları da saydık, yollarda taş arar olduk. Bir taş, iki taş, üç taş, dört taş... Taşlar... Haydi taş taş üstüne koyalım, yan yana, birlikte.

kurabiyeler getircem. Lütfen bize katılınız. İnsanları seviyorsanız lütfen bize geliniz.

Şule: Çocuk denince ben de akan sular durur. İsterim ki bütün çocuklar mutlu mesut büyüsün, yemyeşil çimenlerde koştursun. Ama ne mümkün, dünyanın savruk düzeni ve günümüz koşullarında hırpalanan, yok sayılan, eğitim ve öğretimden yoksun bırakılan (ki maalesef aynı koşullar kadınlarımız içinde geçerli...) milyonlarca çocuğumuz var. büyüdükçe hayatın farklı sorumluluklarını da taşımak zorunda kalacak bu çocuklar için hepsine yetemesek de bizler bir şeyler yapmalıyız, bu çocuklardan birinin hayatına dokunabilirsek ne güzel olur diye yola çıkmıştım ki şahane kadınlarla tanıştım, aynı duygu, düşünce ve amaç için bir araya gelince de birlikten kuvvet doğdu. Evet elimizden ne geliyorsa, ne kadar geliyorsa işin ucundan hep birlikte tuttuk, taş boyadık, örgü ördük, biçtik, diktik, pişirdik ve çabaladık, yeter ki bir hayata dokunalım, bir çocuğun eğitimine katkı sağlayalım diye. Belki henüz yolun çok başındayız ama inanıyorum ki hep birlikte bize inanan ve destek olan dostlarımızla nice hayatlara dokunacağız .

Memed Hoca: "Çocukluk insanın boğazına oturan yumru gibidir kolay kolay yutulmaz" demiş Wajdi Mouawad. İstedik ki çocuklarımızın boğazında
yumrular oluşmasın, taş nefret ve şiddet değil bir olmak... Dayanışma’nın sadece bir sözcükten ibaret Eğer taşlardan alırsan minik bir taş da sana hediye olmadığını, bir anlamının da olduğunu tekrar veririz. Orada sana verilecek başka şeyler de olacak.
Zişan: İnsan sosyal bir varlık. Bu ekip bir araya tebessümü çağrıştırsın. Bunlar için taş taşımak ne ki gelmeden önce beni zorlayan temel mesele bu insanın dağları yerinden oynatası gelir. sosyalliğin ne olduğuydu. Sadece kafede, barda Mehmet Onur: "İnsanlık çocuklara elindekinin bir araya gelip herkesin kendini anlattığı ama
en iyisini vermekle yükümlüdür." (Çocuk Hakları kimsenin karşıdakini dinlemediği bir haldi artık Beyannamesi - 1924) Çocukların iyiliği için dağları
sosyallik son dönemde. Kendi adıma bu grubun devirsek yeri! Haydi bir taş da siz alın, bir yerinden güzelliği sosyalliğin gerçekte ne olduğunu tekrar başlayın... ;)
hatırlatması oldu. Hem kendimizi, hem birbirimizi dinleyip yaşanan onca tatsız olaydan arınarak Gülce: Ben taş boyamaya birkaç hafta önce Zişan’la
hiç tanımadığımız insanların hikayelerine dahil başladım. Dayanışma gününde 7 yaşında bir olmanın verdiği hevesle üretmek, hem bir hem çok çocuğun eserlerini görmek isterseniz ben ordayım.
Özetle 8 Aralık’ta bekleriz efendim. Acaba sana orda neler verilcek? Orada meyveler,
İletişim: zisankurum@gmail.com

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış