25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nü geride bıraktık. 25 Kasım Dominik halkının özgürlük mücadelesine önderlik yapan üç kadının Dominik’te diktatörün askerleri tarafından öldürüldüğü gün. Kod isimleri “Kelebekler” olan Mirabel Kardeşler erkek devlet şiddetine karşı büyük bir direniş ateşi yaktılar. Bizler de 25 Kasım’da sokaklara bu direnişi sahiplenerek çıktık.
"Pandemiden daha köklü ve büyük bir tehditle her an yüz yüzeyiz. Erkek şiddeti."
Türkiye'nin pek çok ilinde pandemi koşullarına rağmen kadınlar sokaklardaydık. Çünkü pandemiden daha köklü ve büyük bir tehditle her an yüz yüzeyiz. Erkek şiddeti... Heteroseksist, erkek egemen bir dünyada özgürlük, eşitlik ve yaşam hakkı için tüm hayatlarımız için her alanında mücadele veriyoruz. Dünya tarihine baktığımızda bu mücadelenin tüm salgınlar sırasında da sürdüğünü görüyoruz. Avrupa'yı kasıp kavuran İspanyol gribi, medeniyetleri yıkan sıtma, insanları acılar içinde bırakan cüzzam zamanında da kadınlar erkek şiddetine maruz kalıp öldürülüyor ve şiddetin sadece fiziksel olmayan pek çok biçimi ile sınanıyor. Korona virüs pandemisinde de bu böyle oldu. 9 aydır süren pandemi döneminde kadına yönelik ev içi şiddet oranlarında çok ciddi bir artış olduğunu gördük. Okulların kapanması ve online eğitime geçilmesi ile MEB'in EBA sistemi kadınların omuzlarına çöktü. Ev içerisinde çocukların eğitimini takip etmek, eve kapanan aile bireylerinin temizlik, beslenme ihtiyaçlarını düşünmek ve ev içerisinde birbirine giren çocukları, babaları idare etmeye çalışmak gibi birçok görev büyüyerek kadınları gerçek bir özerklik kaybına uğrattı. Biz kadınlar kendimize ait odalar ararken odalarımızı ağlayan çocuklar, geğiren adamlar, biriken bulaşıklar ve geçim sıkıntısı doldurmuş durumda. Erkekliğin kadınlara açtığı bu savaşta kadınlar kendilerini savunmaya çalışırken AKP'de kadın düşmanı politikalarla artan ekonomik krizden çıkış yolu olarak erkeklikten daha fazla pay dağıtmaya başladı. Cezasızlıklarla zaten koruduğu erkeklerin iktidarını güçlendiren, kadınların yeniden üretimde payını arttırabileceği kadın düşmanı politikalarla karşımıza dikildi. Aile ise yeniden üretim alanının ücretsiz biçimde devamı için devletin en büyük garantisi olarak öne çıkarıldı. AKP iktidarı devlete toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama yönünde yükümlülükler veren İstanbul Sözleşmesi'ni kaldıracağına ilişkin söylemlerle nabız yoklamaya, ısıtıp ısıtıp önümüze getirdiği "çocuk istismarına af yasası" olarak bilinen yasayı meclis kulislerinde fısıldamaya başladı.
En sonunda İnfaz Yasası ile devletin pis işlerini yapan çete üyelerini, şantajcıları, tacizcileri bırakıverdi. Bu yasanın çıkması ile beraber hayatlarını büyük bir tehdit altında hisseden pek çok hayatta kalan kadın, kadın örgütlerine ulaşıp "şiddet faili olan erkek içeriden çıkar mı?" öğrenmeye çalıştı. Evet, kadınlar devlet kurumlarını değil kadın örgütlerini aradı. Çünkü biz kadınlar defalarca şikayet etmesine rağmen karakoldan gönderilen Emine Bulut'u biliyoruz, Türkçe bilmediği için ifadesi alınmayan Fatma Altınmakas'ı biliyoruz. Birçok kadın adaletin verilmediğini, kadınların mücadelesi ile alındığı gördü. Şule Çet, Ceren Damar, Çilem Doğan örneklerinde olduğu gibi öldürülen kadınların da öz savunma hakkını kullanan kadınların da yanında adalette ısrarcı olan kadın örgütleri vardı. Çünkü "erkek adalet değil; gerçek adalet" sözünün kadın hareketinde sahici bir anlamı var. İstanbul Sözleşmesi'nin devlete yüklediği sorumlulukları zaten uygulamayan AKP'nin bir de mevcut haklarımıza yönelik saldırısı kabul edilemezdi. Biz kadınlar da zaten İstanbul Sözleşmesi'ne sahip çıkarak sokaklarda, sosyal medya kanallarında sesimizi yükseltip dayanışmayı büyüttük. AKP'ye geri adım attırdık. Bu kazanımın gücü ile tüm yasaklara, baskılara, pandemiye rağmen adalet talebiyle 25 Kasım'da sokaktaydık. Polis Ankara'da 25 Kasım yürüyüşünde katillere, istismarcılara, tecavüzcülere kurmadığı barikatları kadınların önüne kurdu. Ancak kadınlar devletin lütfettiğini değil hakları olanı gerçekleştirdi. Birbirleri ile buluşmasına izin verilmeyen iki ayrı kadın grubu Kızılay'ın iki ayrı noktasında basın açıklamasını okudu ve eylemini gerçekleştirdi. Ankara'nın giderek güvensizleşen, kararan sokaklarında feminist ateşi beraberce yaktık. 25 Kasım'da kadınlar olarak iki oda bir salondan çıktık ve haykırdık:
Birbirimizi eşit, özgür ve hayatta istiyoruz! Hiçbirimiz yalnız ve çaresiz değiliz. Birbirimizi savunmaya devam edeceğiz. Bir kadın daha karanlıktan korkarsa bu kenti ateşe veririz.
Yorumlar (0)