Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Bu Kalem Eğilmez: Gazeteci Mehmet Murat Yıldırım’ın Yanındayız!

Mehmet Murat Yıldırım bir gazetecidir. Nokta. Ama öyle herhangi bir gazetecilikten söz etmiyorum. Yalakalık yapmadan, rant sofralarına oturmadan, diz çökmeden, kalemini kiraya vermeden gazetecilik yapmak nedir derseniz, işte Murat’tır. Bugün İsviçre’de, bir çatı katında yaşıyor olabilir ama hâlâ gazetecilik yapıyor. Sığınmacıların, ötekilerin, kamp duvarları arasında sıkışmış hayatların sesini duyuruyor. Hiç susmadı, susmuyor, susmayacak.

Bu Kalem Eğilmez: Gazeteci Mehmet Murat Yıldırım’ın Yanındayız!

Murat’ın gazeteciliği sadece haber yazmak değil; yoksulun, dışlanmışın, sürgün edileni görünür kılmaktır. Türkiye’de yaptığı haberler, devletin istemediği hakikatlerin üzerindeki örtüyü kaldırıyordu. Depremden sonra çöken kamu düzenini, gözaltında kaybedilenleri, ezilen halkların çığlığını yazdı. Sürgünde ise; bekletilen, ötelenen, N kimle bekletin mültecilerin hikâyelerini duyuruyor şimdi. Yani, gazetecilik onun için bir yer değil, bir duruştur.

Ancak şimdi, İsviçre devleti diyor ki: “Bu ülkeyi terk et.” Gerekçe? “Sen yeterince tanınan bir gazeteci değilsin. Hakkında açılan soruşturmalar seni mağdur edecek düzeyde değil.” Ama biz biliyoruz. Hepimiz biliyoruz. Türkiye’de gazeteci olmak bir suç icat etme meselesidir. Bugün susanlara bile yarın “örgüt üyeliği” diyebilen bir sistemin içinden geldik biz. Murat’ın “tanınmıyor” oluşu, onu daha az riskli değil, daha savunmasız kılıyor. Çünkü bu ülkede medya maymunu olmamış hiçbir gazeteciyi kimse tanımaz. Ama biz tanıyoruz.

O omurgasındaki 18 platinle, sağ gözündeki görme kaybıyla, kronik hastalıklarıyla birlikte bu mesleği dimdik ayakta tutan bir insandır Murat. Sakat bedenine rağmen, gülüşüne rağmen, yalnızlığına rağmen bir elinde kamerası bir elinde kalemiyle mücadele ediyor. Hem de yalnız. Çünkü Türkiye’deki meslektaşlarımızdan neredeyse hiç kimse ses vermedi. Mesaj atıyoruz, sendikalar görüyor, ama tek bir yanıt gelmiyor. Sahi, illa Murat’ın Türkiye’ye dönüp tutuklanması mı gerekiyor? İlla yeniden ölüm korkusuyla yollara düşmesi mi gerekiyor, sesini duymak için?

Bugün Avrupa’da, İsviçre’de bazı dayanışma grupları sahip çıkıyor Murat’a. Ama kendi ülkesindeki gazeteci dostları sessiz. Bu sessizlik bizi, kalemimizi, vicdanımızı yaralıyor. Çünkü Murat’ın hikâyesi bizim hikâyemizdir. Çünkü onun kalemi düştüğünde hepimizin kalemi düşer. Buradan çağrı yapıyorum: Gazeteci dostlar, sendikalar, hak örgütleri, duyun Murat’ı! Yıllardır kalemini satmadan, mesleğini kirletmeden gazetecilik yapan bir arkadaşımızın sesi olun. Bu dayanışma sadece Murat için değil, mesleğimizin onuru içindir.

Yalnız bırakmayın onu!

Bu kalem eğilmez çünkü; Mehmet Murat Yıldırım hala yazıyor.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış

İlginizi Çekebilir