Engin: Cin Ali ile Karagöz oyunu benzeşmesi var. Gerek metinlerin evrimi gerekse insanlarda bıraktığı etki bakımından oldukça benzeşiyor. Cin Ali, Karagöz gibi somut olmayan kültürel miras olarak tescillenebilir. Sizin bununla çalışmalarınız var mı?
Nevin Hanım: Vakıf kurma sürecinde hedeflerimizden biri Cin Ali’yi somut olmayan kültürel miras olarak tescillemekti. Bu kadar halka mal olmuş bir karakter artık sadece bize ait diyemezdik. Ama bu konuda
çok fazla çalışma yapmadık. Devletin tescil ettiği bir
şey nasıl olur, bunun sonuçları nerelere varır fazla kestiremedik. Bir Karagöz Hacivat gibi mi değerlendirilir yoksa kendi müzesi ile başka bir yere mi konulur bilmiyoruz. Biz müze fikri ile yola çıkmadık aslında
bir vakıf kuralım diye yola çıktık. Sonra insanlar Cin Ali’nin öyküsünü öğrenmek isteyince “neden bir müze kurmuyoruz?” demeye başladık. Şimdi somut olmayan kültürel miras Cin Ali ile nasıl birleşir, ne yapabiliriz? Sizin sorunuzla birlikte bunun üzerine daha çok düşünüp çalışabiliriz.
Engin: Biz sanırım Cin Ali ile okuma-yazma öğrenen son kuşaklarız galiba. Ama bizden küçük insanlar da biliyor ve tanıyor Cin Ali’yi.
Linda: On yaş küçüğümüz de biliyor her halde. Ama daha küçük kuşaklar biliyor mu? Tam bilmiyorum esasen.
Nevin Hanım: Herkes kendi çocukluğunu uzakta gördüğü için “biz herhalde son kuşağız” diyor. Aslında 2005 yılına kadar Cin Ali kitapları vardı. Babamın ölümünden 1992 yılına kadar biz devam ettirdik. 1992 yılında bir yayınevine geçici süre ile yayın haklarını verdik. Orada biraz şekil değiştirdi, başka setlerin içine girdi. Bu durum Cin Ali ortadan kalkmış gibi bir his uyandırdı. Ama şöyle kabaca bakarsak 1961 doğumlular da 1990 doğumlular arasındaki kuşak Cin Ali’yi çok iyi biliyor. O yüzden Cin Ali artık bir kültür olarak yerleşti.
Linda: Evet artık dilimize de yerleşti.
Nesrin Hanım: “Cin Ali gibi çizemem”, “Cin Ali gibi adam”
...
Engin: Aklımda bir kaç tane sahne ve hikaye var. Ama Cin Ali’nin kitaplarında öyle hikayeler yok. Ya biri bana anlattı ya ben kafamda kurdum bu hikayeleri.
Nevin Hanım: Olabilir siz kendi kitabınız oluşturmuş olabilirsiniz kafanızda. Mesela bizim 11. Kitap projemiz var ve bu sene ilk defa İzmir Türk Koleji’nde uygulandı. Okulda geçen sene Cin Ali ile okuma-yazma öğrenen çocuklar, bu sene kendi Cin Ali kitaplarını yazdılar. Projenin devamında herkes kendi Cin Ali animasyonun yaptı. Farklı ürünlerini tasarladı. Paint programı ile çizimler yaparak bir 2017 yılı takvimi hazırladılar.
Bu inanılmaz birşey. Biz gittik ve Cin Ali kitaplarını imzaladık onlara.
Engin: Bende buraya gelmeden önce bakındım. Cin Ali kitaplarımı getireyim, belki size imzalatırım diye...
Nesrin Hanım: Çok hoş olurdu. Pek çok kişi Cin Ali kitaplarını saklamadığını söylüyor ama o dönemlerde kitabı saklamazdınız, sizden küçük başka birine verirsiniz. O yüzden de çok bilinen bir şey Cin Ali.
Nevin Hanım: Cin Ali’nin insanlarda yarattığı duygular çok farklı. Birincisi doğrudan çocukluklarına götürüyor. Çocuklukları güzel geçmemiş olabilir o insanların ama okumayı öğrendikleri an çok özel ve kitapları eline aldıkları zaman direk o ana gidiyorlar.
Nesrin Hanım: İlk adım ile eşdeğer bir şey okumayı öğrenmek. Dünyalar açılıyor önlerinde. Cin Ali’de bir öykü vardı. O dönem yapılan taklitlerinde genelde bir öykü olmuyordu.
Linda: Sirke gidiyor mesela, anlatılan farklı hikayeler var. Bir çizgi ile bir fili anlatabilmek muhteşem birşey.
Engin: Bu arada yeri gelmişken Aydan Çelik’in selamını ileteyim. Kendisi ile gelmeden önce haberleştik ve çok selamı var sizlere.
Nevin Hanım: Aydan Çelik bir yazı yazdı “Cin Ali Bizim” diye. Bu yasaklanma tartışmalarının yaşandığı dönem.
Nesrin Hanım: Aslında yasaklanmadı, müfredattan kalktı ama insanlara öyle duyuruldu.
Nevin Hanım: “Cin Ali bizim, bizden alamazsınız” diyordu yazıda. Zaten bize bu fikri veren, yani sosyal medya hesaplarımızın isimlerini ve kampanyamızın temelini oluşturan, bizi harekete geçiren duyguyu bize veren Aydan Çelik’in o yazısı olmuştur. Biz o zamana kadar çok farkında değildik. Başka insanlar için ne kadar önemli olduğunu biraz o sıralarda öğrenmeye başladık.
Engin: Vakıf ne aşamada?
Linda: Hazırlık aşamasındadır yazıyor sitede.
Nevin Hanım: Vakfı 2016 sonunda kurduk. Biraz uzun sürdü.
Nesrin Hanım: Sadece vakıf değil de müze, kütüphane. Bir kütüphane olacak mesela. Dükkanı var. hepsini kapsayan bir site yazılımına geçme çalışmalarımız devam ediyor. Bu sebeple internet sitemizde bazı kısımlar eksik.
Nevin Hanım: Müze devam ederken kütüphane işi ortaya çıktı. Şimdi kitaplar dijital ortama aktarılıyor. İki kütüphanemiz olacak. Birincisini çocuk kitapları kütüphanesi; ikincisi de bir araştırma kütüphanesi.
Linda: O zaman farklı yayınlarda olacak, öyle mi? Nasıl kurguladınız?
Pek çok kişi Cin Ali kitaplarını saklamadığını söylüyor ama o dönemlerde kitabı saklamazdınız, sizden küçük başka birine verirsiniz. O yüzden de çok bilinen bir şey Cin Ali.
Nevin Hanım: Kütüphane dışarıdan aldığımız kitaplarla bildiğimiz kütüphane formatında çalışacak.
Vakıfa gelince, vakfın amacı eğitim alanında çalışmalar yapmak. Bir de 2018 yılı Cin Ali’nin ellinci yılı. Bu zaman diliminde bazı programlar ve projeler yapmak istiyoruz. Ve bunlar hep vakıf bünyesinde olacak. Bilmiyorum projeleri söyleyeyim mi sürpriz mi olsun?
Engin: Söylerseniz yazarız.
Nevin Hanım: O zaman sürpriz olsun. Çünkü projeler
henüz ham. Kütüphanede vakıfa bağlı olarak gelişiyor zaten.
Engin: Ben de tam onu soracaktım. Hem müze, hem kütüphane, hem de farklı projeler. Nasıl tasarlıyorsunuz bunları?
Nevin Hanım: Buranın üst katı iki daire müze olacak. Buralarda müzenin aslında hizmet alanları. Karşı daireyi konferans alanı gibi kullanıyoruz zaten. Aynı zamanda bir geçici sergi salonu işlevi de var.
Engin: Bu mekanlar dışarıya açık mı? Yoksa şimdilik sadece Cin Ali ve onun üzerinden gelişen konularda mı çalışmalar olacak?
Nevin Hanım: Herkese açık bu alanlar. Geçenlerde Kavaklıderem ile birlikte bir Ayla Kutlu söyleşisi yaptık mesela. Program dahilinde ve imkanlar el verdiğince açık yani.
Şimdilik kendi aramızda gerçekleştirdiğimiz müze konuşmalarında da hem Cin Ali müzesi üzerine hem de genel anlamda müzecilik üzerine konuşmalar yapıyoruz. Sizinde bildiğiniz gibi müzeler genelde asık suratlı mekanlar olarak bilinir. Bunu kırabilmek
için neler yapabiliriz diye konuşuyoruz. Manifesto hazırlamak için çalışıyoruz. Farklı müzelerle birlikte artık değişmeye başladı biraz müzecilik.
Engin: Evet bu kırılımda özel müzelerin artması ile başladı sanırım.
Nesrin Hanım: Artık öğrencileri de müze anlayışının içine katmaya çalışıyorlar. Eğitimin de bir parçası oluyor müzeler. Yani sadece özel müzeler değil okulların ve milli eğitimin bu konuya yaklaşımı da değişti.
Nevin Hanım: Özellikle Avrupa’da müzecilik çok farklı yerlerde. Bizde yavaş yavaş değişiyor ve gelişiyor. Bu kadar çok şey söylüyoruz ama bakalım biz bunları yapabilecek miyiz?
Engin: Gördüğüm bir gazete de Cin Ali yenilenmeli mi üzerine tartışmalar vardı.
Nevin Hanım: Bu yenilenmekten neyi kast ettiğinize bağlı olarak değişir. Yenilenmek deyince genelde akla gelen Cin Ali’nin yeni hikayeleri olacak mı, Cin Ali bilgisayar oyunları olacak mı gibi sorular.
Öncelikle şunu koymak lazım. Cin Ali’nin on kitabı
bir klasiktir ve bu değişmez. Sefiller’in üçüncü cildini yazamazsınız. Cin Ali’nin amacı çocuklara okumayı öğretmek ve onlara yazın alanının dünyasını açmak. Şimdi böyle bir durumda Cin Ali’yi dijitalleştirmek
ya da başka bir şeye dönüştürmek bize çok uygun görünmüyor. Bir sürü çizgi film var. Çocuklar Cin Ali’nin çizgi filmini izlemesin, kitaplarını okusunlar. Kendi kitaplarını yapsınlar.
Ama Cin Ali teknolojiyi kullanmayacak mı? Tabii ki kullanıyor. Kitaplarını dijitalleştirdik daha iyi basılsın diye.
Engin: Yenilenme konusunda Mustafa Delioğlu isimli bir çizerin Cin Ali’ye eklediği bir papyon meselesi var.
Nevin Hanım: Papyon meselesi de şöyle: seksenlerde Cin Ali’nin taklitlerinin hepsinde hem resimler hem de heceler renklendirilmişti. “Hecelerin renklendirilmesi çocukların her şeyi heceleyerek okumasına neden olur ve kelimenin bütünlüğünü kavrayamazlar”
derdi babam. Ama o kadar büyük bir baskı vardı ki. Babamın ölümünden sonra bu baskılara çok fazla karşı duramadık. Heceleri renklendirmedik ama Cin Ali’nin resimlerini biraz renklendirdik. O dönemde Mustafa Delioğlu ile çalıştık ve papyon o dönem ortaya çıktı ve Cin Ali’ye eklemlendi.
Engin: Cin Ali’nin çizimlerini hazırlayan Selçuk Seğmen ve Mustafa Delioğlu hakkında internette çok az bilgi var. Bu kişilerle ilgili neler anlatırsınız?
Nesrin Hanım: Babam metinleri yazarken resimleri
de kendi çizdi. Sayfanın üstünde alttaki cümle ile bağlantılı resimleri çizmişti. Fakat profesyonel olmadığı için hareketleri doğru veremiyordu. O zaman Selçuk Seğmen’den yardım aldı. Cin Ali’nin yaratıcısı babam, uyguluyacısı Selçuk bey olarak düşünebiliriz.
Engin: İlkokula ya da o döneme dair hatırladığım
iki isim var. Birisi Rasim Kaygusuz diğeri de kitap metinlerinde Rakım Çalapala. (gülüşmeler) Sonrasında Rasim Kaygusuz kim diye internete bakmak zorunda kaldım. Çünkü Cin Ali o kadar öne geçmiş ki.
Nevin Hanım: Babama Cin Ali’nin babası derlerdi, bize de Cin Ali’nin kızları geldi. Böyle bir kavram kargaşası da var. Ama biz ablalığı kabul ettik. Cin Ali hep aynı yaşta ama biz büyüyüp duruyoruz. Aramızda eşlerimize Cin
Ali’nin eniştesi, oğullarımıza Cin Ali’nin yeğenleri gibi yakıştırmalar yapıyoruz.
Cin Ali aslında babamın geliştirdiği oyunlu okuma öğretiminin bir parçası. Ama Cin Ali onların hepsinin önüne geçiyor. Çünkü Cin Ali’yi üretmek daha kolay
Mesele tahta küplerin üzerinde kelimeler var. Çözümlü alfabe çarkı. Onları bugün üretmek bile çok zor. Bu dediğimiz altmışlı yıllar. O dönem bir çok şey elde yapılıyordu.
Çözümlü alfabede ön taraflarında cümleler var. Çevirdikçe değişik cümleler oluşturuyorsunuz.
Arkasına geçtiğinizde de hem heceler ve harfler var. Çevirdiğinizde sesli harflerle heceler oluşuyor. Büyük harf küçük harf öğreniyorsunuz hem de burada üç tane öykü var. Kedi ile kediyi üst üste getirdiğinizde “yaramaz kedim” diye bir öykü okuyorsunuz. Kedi, köpek ve horozla ilgili üç tane öykü var.
Sonra tombala kartlarımız var. Burada da üç ayrı renkte kelime grubu var. Bunları koparıyorsunuz ve bildiğiniz tombala gibi kelimelerin üzerini kapatıyorsunuz.
Engin: Ben Cin Ali’nin Ankara’ya dair bir şey olduğunu ve burada ortaya çıktığını kısa süre once öğrendim. Sonrasında hakkında yazılanları okuduğumda Bahçelievler, Ulus ve diğer semtlere dair şeyler duydum.
Nevin Hanım: Biz Bahçelievler’de bahçe içerisinde iki katlı bir evde oturuyorduk ve yüz metre ötemizde de bir çiftlik vardı. Sabahları horoz sesi gelirdi. Çiftlikte de koyunlar, kuzular, ördekler, hindiler... her şey vardı.
Nesrin Hanım: Arkası da buğday tarlalarıydı. Siz Bahçelievler’i bilir misiniz?
Linda: Biz sadece binaların olduğu zamanları biliyoruz.
Nesrin Hanım: Bizim evin arkasında caddenin olduğu yerde dere vardı ve dere ile Anıtkabir arası hep buğday tarlalarıydı. Biz Nevin’le Alparslan İlkokulu’nda okuduk. Milli bayramlarda öğretmenimiz bizi alırdı, buğday tarlalarının arasındaki patika yoldan bizi Anıtkabir’e götürürdü. İşte o arada Cin Ali’deki karakterlerin hepsini görürdük. Tümü oralarda dolaşan gerçek karakterlerdi. Şehirde yaşıyorduk. Ama bir taraftan da doğa ile içiçe bir yönü vardı.
Nevin Hanım: Bugünden o güne bakarsanız köyde yaşıyor Cin Ali dersiniz. Ama o zamanlar şehirlerimiz öyleydi.
Engin: Şimdinin Çayyolu’nun arka tarafları gibi. Nevin: Ama şimdi çiftliğimiz eksik.
Linda: Beni Cin Ali’de en çok etkileyen sürekli etrafında evcilleştirilmiş bir hayvan olmasıydı. Gündelik hayatta çocuklar maalesef bu hayvanlarla ve doğa ile iletişim kuramıyor.
Nesrin Hanım: Bahçede top oynayamıyor çocuklar. Cin Ali top oynarken, topu elma ağacında kalıyor ve Cin Ali elma ile tanışıyordu. Kıra gidiyor. Hemen okullarının ilerisinde kır gezisi yapabiliyorlardı. Öyle bir ortamdı şehirler.
"Bahçede top oynayamıyor çocuklar. Cin Ali
top oynarken, topu elma ağacında kalıyor ve Cin Ali elma ile tanışıyordu. Kıra gidiyor.
Hemen okullarının ilerisinde kır gezisi yapabiliyorlardı. Öyle bir ortamdı şehirler"
Engin: Son olarak müze kurulum aşamasında. Sadece sizin elinizdekilerle mi bir şeyler yapıyorsunuz yoksa insanlardan bir şeyler istemeye niyetlendiniz mi?
Nevin Hanım: Müze olayına başladığımızda aslında çok geniş bir kapsamlı müze düşündük. İşte eğitim tarihi olsun, köy enstitüleri olsun –çünkü köye enstitüleri olmasaydı Cin Ali olmayacaktı-, Ankara’dan parçalar olsun dedik. Ama sonra baktık ki son derece sıkıcı bir müze yapıyoruz. Biz şimdi bunları bayağı eledik. Bütün bunları biz Cin Ali üzerinden kuralım dedik. Diğerlerini geçici sergilerle destekleriz diye düşündük. Şimdi
Cin Ali’yi anlatıyoruz. Cin Ali’nin etrafında bazı şeyleri anlatacağız ama bu kısımları sürpriz kalsın diyelim
Engin: Ekip olarak nasıl devam ediyorsunuz? Kaç kişisiniz? Bu kadar şeyin altından nasıl kalkıyorsunuz?
Nesrin Hanım: Cin Ali ailesi günden güne büyüyor. Çekirdek aile biziz ama.
Nevin Hanım: Görünürde biz varız ablamla ikimiz. Ama ikimizin de ailesi, eşler ve çocuklar var işin içinde. Bu projeden bahsettiğimizde biz de elimizden geleni yaparız diyen pek çok kişi var.
Nesrin Hanım: Aslında halka çok geniş. Suya bir taş atarsınız o taş Cin Ali, sonraki ilk halka biziz. Halkalar genişlemeye devam ediyor.
Engin: Ankaradaki okullarla bir bağlantınız oldu mu? Nasıl yaygınlaşmayı düşünüyorsunuz?
Nevin Hanım: Okullara ulaşmak biraz zor oluyor.
Biz kitapçılar aracılığıyla ulaşalım dedik. Dağıtım işi ile ilgilenen arkadaşımız hatır gönül ilişkileri ile kitapçılara koymaya başladı. Vitrine Cin Ali kitabını koyan kitapçı gördü ki insanların çok ilgisini çekiyor. Bizim ilk hedefimiz Cin Ali’yi okumuş kişilere ulaşmak, onların üzerinden de çocuklara. Cin Ali’nin sadeliğinde çocuklara ulaşan bir şey var.
Nevin Hanım: Mesele biz ilk kitap basmaya karar verdiğimizde bir renkli Cin Ali kitapları vardı, bir de bunlar vardı. Hangisiyle çıkalım diye düşündük?
Sonra öğrencilere soralım diye bir okula gittik. Önce öğretmenlere sorduk: renkli dediler. Çocuklar içinde renkliyi seven de oldu siyah beyazları seven de oldu. Ama şöyle bir ayrım çok dikkat çekiciydi. Kitapları seven çocuklar siyah beyaz olanları daha çok sevdi. Neden diye sorduğumuzda resimlerle yazılar arasındaki ilişkiyi daha iyi kurduklarını söylediler. Biz de siyah beyaz olan ilk versiyonları basmaya karar verdik. Doğru bir karar aldığımızı düşünüyoruz.
Engin: Benden bu kadar.
Linda: Her şeyi sordun neredeyse. Bu arada kurabiyeler çok lezzetli elinize sağlık ve teşekkür ederiz bizi kabul ettiğiniz için.
Cin Ali Müzesi: Bülten Sokak No: 32 Kavaklıdere / ANKARA
T: 0 312 426 80 42 - cinfo@cinali.com.tr
Yorumlar (0)