Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

DAMACANANIN BAŞKENTİ ANKARA

Ankaralıların Temiz İçme Suyuna Ulaşma Mücadelesi

DAMACANANIN BAŞKENTİ ANKARA

Ankara’da içme suyu meselesi yıllar yılı en çok konuşulan konulardandır. Ağır metaller ile kirlenmiş Kızılırmak suyunun devreye alındığı 2015’ten itibaren suyun kalitesi ve musluktan akan suyun içilebilirliği bu tartışmanın en popüler başlıklarından. Nüfusu 5,7 milyona varmış Ankara’da su faturaları da her zaman gündemde oldu. Gökçek döneminin sona ermesiyle musluk suyuna ödediğimiz fatura önemli ölçüde azalsa da Ankaralılar olarak içme suyuna erişmek için yaptığımız harcama artmaya devam ediyor. Çünkü her ay ASKİ görevlilerince kesilen ve posta kutumuza bırakılan su faturası ne yazık ki gerçekte su için harcadığımızın sadece küçük bir kısmını oluşturuyor. Ankaralılar güvenle içebilecekleri suya ulaşabilmek için çok daha büyük bir bedel ödüyor. Bir süredir sokak söyleşilerinde Ankaralıların şebeke suyunu içme konusundaki güvensizliklerine şahit oluyoruz. Bunun üzerine erişebildiğimiz takipçilerimizle sosyal medya üzerinden tam bir yıl önce iki anket yaptık. Bu anketler ve ASKİ Genel Müdürü ile yaptığımız söyleşi birlikte değerlendirildiğinde Ankaralıların su hakkının gerçekleşmesi önündeki görünmez büyük engeller iyice belirmeye başlıyor, dolayısıyla çözümler de… Çıkış noktası Ankaralıların su hakkı ve kamunun bunu sağlama sorumluluğu olunca sorunu da çözümü de tanımlamak kolaylaşıyor. Son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim, Ankaralıların su hakkı önündeki en büyük engel yetkili ve sorumlu konumda olanların konuya bakış açısı... İnanıyoruz ki bakış açısı değişirse kararlar da, eylemler de değişir. Dolayısıyla başlangıç olarak Ankara’da içme ve kullanma suyuna erişimin temel insan hakkı olduğunu öylesine bir söylemden bir eylem ilkesine dönüştürmemiz gerekiyor.

Ankaralılar, Pet / Damacana Su ve Arıtma İçin Yılda 7,5 Milyar TL Harcıyor

Sosyal medya üzerinden yaptığımız ilk ankette Ankaralılara musluktan akan suyu içip içmediklerini sorduk.* Ankete yanıt verenlerin yüzde 91,1'i evlerinde, işyerlerinde çeşmelerinden akan suyu içmediklerini belirtti. %8,9'u musluk suyunu ancak arıtarak içebildiğini belirtti. Bunu tamamlayan ikinci ankette ise Ankaralılara evlerinde ya da işyerlerinde pet şişe/damacana suya ya da su arıtmaya ayda ne kadar harcadıkları sorusunu yönelttik. Buna göre ankete yanıt verenlerin %25'i 100 TL'ye kadar, %51,8'i 100-200 TL arası ve %19,6'sı 200 TL'nin üzerinde hane başına harcama yapıyor. Bu sadece içme suyu için yapılan bir harcama. (Anketi yaptığımızdan bu yana pet şişe damacana suya %50 zam geldi!) Bunu bütün Ankara'yı düşünerek ve yıl bazında hesapladığınızda Ankaralıların cebinden pet/damacana su veya su arıtma için en az yılda 7,5 milyar TL çıktığını söylemek abartı değil. (Bu hesaba birçok Ankaralının otomobilleriyle ve bidonlarla kent çevresindeki çeşmelerden taşıdıkları su için yapılan yakıt harcaması dahil değil). Sadece içme suyu için bu kadar büyük bir kaynağın boşa harcandığı bir kentte içme suyuna erişim hakkının gerçekleştiğini söylemek mümkün değil. Üstelik pet şişe/damacana suyun içme suyu sağlamak için en pahalı ve ekolojik açıdan en kötü tercih olduğu ortadayken... Bu pek çok hane için ASKİ'den gelen su faturasından kat be kat fazla. Yani şebeke suyunun gönül rahatlığıyla içilebilmesi için yapılmayan yatırım Ankaralılara milyarlarca liraya mal oluyor. Zorunlu bırakıldığımız bu durumun ekolojik maliyetleri ise cabası...

ASKİ, “Musluğunuzdan akan suyun teminatı biziz” dese de…

Bu manzara eşliğinde ASKİ Genel Müdürü Sayın Erdoğan Öztürk ile geçen yıl yaptığımız söyleşide aldığımız yanıtlara baktığımızda iki önemli sorun göze çarpıyor. İlki ASKİ'nin Ankaralıların şebeke suyuna olan yılların güvensizliğini tersine çevirmek için arıttığı suya güvendiğini söylemek dışında bir şey yapmayı görev saymıyor olması. Bu güvensizliğin ana sebeplerinden birisi olan ağır metallerle kirlenmiş Kızılırmak suyunun zaman zaman kullanılmasının dert edilmediği görüntüsü de cabası. Üstelik Kızılırmak suyunun arıtılsa dahi sağlığa zararlı olduğu gerçeği görmezden geliniyor. Diğer sorun ise şebeke suyundaki pas ve kokunun ana sebebi olarak gösterilen bina içi tesisatlarının yükü tümden Ankaralıların üzerine bırakılmış olması. Yasal sınırlar bahane edilerek geliştirilen bu yaklaşım yasanın metnine uygun gibi görünse de kamunun görev ve sorumlulukları bakımından kabul edilebilir bir yaklaşım değil. ASKİ Genel Müdürü Sayın Öztürk'ün söyleşinin sonunda söylediği gibi "Musluğunuzdan akan suyun teminatı biziz" demesinin sahadaki karşılığını görmek hakkımız. 5,7 milyon Ankaralının yıllar içinde kamu tarafından konan kurallara uygun ve belediye denetiminde inşa edilmiş su tesisatlarını teknik olarak ve toplamda yenileme bilgi ve eylem kapasitesine sahip olmadığı bir gerçek. Öyle olmasa bile bunu tek tek yapmak çok pahalı ve zor olurdu. Üstelik su tesisatlarındaki zaman içindeki bozulmanın ana sebeplerinden birisi Gökçek döneminde hunharca kullanılan Kızılırmak suyunun tuzluluğu iken kamunun bu konuda sorumluluk almaması kabul edilebilir de değil. Hal böyleyken Belediyenin sahip olduğu teknik bilgi ve uygulama kapasitesiyle Ankaralılara gerçek anlamda öncülük etmediği hiçbir durumda, bu konuda bir çözüme ulaşmak mümkün görünmüyor. Basit ifadesiyle bina içi su tesisatlarının yenilenmesi için Belediyenin öncülük edeceği etkin kampanyalara ihtiyaç var. Belediyenin teknik ve kurumsal öncülüğüyle Muhtarlıkların, Kent Konseyinin, Apartman yöneticilerinin ... dahil olacağı kapsamlı bir kampanyaya ihtiyaç var. Üstelik acilen. Ama bunun için öncelikle Belediyenin (bizce ASKİ'nin) bunu kendi görevi sayması gerekiyor.

İnternetin Ücretsiz Olduğu Her Meydana Bir de Çeşme İstiyoruz!

Son olarak bir garip çelişkiye dikkat çekip bir soru ve talep ile bitireceğim. Belediyenin web sayfasında ve billboardlarda kentin 100'ün üzerinde noktasında (tüm köy ve kent meydanlarında) ücretsiz internet sağlandığı bilgisi aktarılıyor. Bu bilgi aktarılırken "internetin de su gibi, hava gibi bir ihtiyaç ve temel bir insan hakkı olduğu" vurgulanıyor. Buna tamamen katılıyoruz ama internetin ücretsiz olduğu kent meydanlarında suyun litre fiyatı 10 TL'ye ulaşmış durumda. Yani su gibi, hava gibi bir hak olan internet ücretsiz ama temel insan hakkı olan suyun kendisi paralı üstelik çok da pahalı! Bu çelişkiyi gidermenin bir gereği olarak Ankara meydanlarına 90'lı yılların sonuna kadar var olan, İstanbul, Konya, Kayseri, Sivas gibi illerde halen çok sayıda bulunan çeşme/sebillerin Ankara'da yeniden ve yaygın bir şekilde kurulması kısa vadede bir çözüm olabilir. Büyükşehirin güvendiği şebeke suyunu, kentin belli noktalarında halka temel bir insan hakkı olarak sunma görevi var ve bunu mutlaka yapmalı. Ücretsiz internet noktaları gibi ücretsiz su noktaları da olmalı, Ankara'da. Bu, Ankaralıların içme suyu sorununu tam olarak çözmese de iyi yönde atılan önemli bir adım ve Belediyenin konuyu ne kadar ciddiye aldığının bir göstergesi olacaktır.

Ankara'nın suyu ve su hakkımız ile ilgili tartışmanız gereken konular elbette bu kadar değil. Bunu bir başlangıç sayın, sonraki Solfasol sayılarında bu konuyu takip etmeye devam edeceğiz. Sizler de görüşlerinizi bize bilgi@gazetesolfasol.com adresine yazarak ya da sosyal medya üzerinden ulaştırabilirsiniz.

*Yaptığımız anketler sokak söyleşilerinde karşılaştığımız tabloyu doğrular nitelikte ama elbette bu anketlere bilimsel nitelik kazandırmıyor. Dolayısıyla bu anketin sonuçlarına şüpheyle yaklaşmak mümkün. Bu iki ankete şüpheyle yaklaşanların bu konuda yapacağı resmi ve bilimsel geçerliliği olan saha çalışmalarının sonuçlarını yayınlamaktan mutlu oluruz. Bu arada FİŞEK Enstitüsünün Çalışma Ortamı Dergisinde yayımlanan "ANKARA'DA FARKLI SOSYO-EKONOMİK YAPIDAKİ İLÇELERDE SU VE YAŞAM" başlıklı yazının herkes için zihin açıcı olacağını düşünüyoruz. Kemal Ünlü hocadan izin alabilirsek ilerleyen günlerde Solfasol'da bu yazıyı da yayımlayacağız.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış