Kimler yok ki, dergide? Geniş bir yazar kadrosu var. Muhakkak siz de rastlayacaksınız tanıdıklarınıza. Zülfiye Yılmaz, yeni anayasal değişiklikleri yorumlamış: “itaat et, rahat et düzeni”. Yeşim Dinçer, Yeni Dünya Düzeni içinde Kapitalizm’e esir düşmüş Türkiye’yi sorguluyor, kapitalistler için de işlerin eskisi gibi iyi gitmeyeceğini söylüyor, ekonomi penceresinden. Haziran’dan Burak Yücel, Halkevlerinden Nuri Günay, HDP’den Filiz Kerestecioğlu, CHP’den Özgür Özel, DİSK’ten Arzu Çerkezoğlu, DİB’ten Rıza Türmen, Önce Demokrasi Hareketinden İbrahim Kaboğlu, referandumda neden HAYIR denmesi gerektiğini anlatıyorlar. Kamil Kartal, Soma’dan bir kez daha işçi sınıfına ve sınıf mücadelesinin önemine, vurgu yapıyor. Melda Onur, Star Wars’danYoda’nın deyişini hatırlatıyor: “Korku Öfkeye, Öfke Nefrete, Nefret Acıya yol açar”, özdeyişine kendinden de deyişler katıyor: “Mukavemet direnişe, direniş dayanışmaya, dayanışma özgürlüğe yol açar”. Derginin bir yerinde Süreyya Karacabey, “herkes kendi uyanıklığının uykusundayken kolektif düş görülmez” diye bağırıyor.
Bir başka yerinden Aziz Nesin beliriyor: “çoğunluğun yoksul olduğu ülkede yoksulluğun değil, varlıklılığın daha utanılası olduğunu” hatırlatıyor. Sonra Mahir Çayan çıkıyor bir köşeden, başka bir köşeden Oğuz Atay konuşuyor. Virginia Woolf“bir kadın olarak tüm dünya benim ülkemdir” diyor. Sınıf mücadelelerinden süzüle süzüle gelmiş Behice Boran, “Kadının toplumsal statüsü, hak ve özgürlükleri sorununu, toplumsal yapının değişmesiyle, genel olarak sömürü düzeninin kaldırılmasıyla çözüme kavuşturulabilecek bir sorun”olduğuna dair hatırlatmasını, kimlik politikaları içine sıkıştığımız şu dönemde, altını birkaç defa daha çizme ihtiyacını duyuyoruz!
Mukavemet, gerçekten bu küreyi, bu ülkeyi, bu toprakları topyekün savunmaktan, ablukayı dağıtmaktan başka çarelerinin olmadığını bilenlerin dergisi... Hepimiz biliyoruz: mukavemet etmekten başka şansımız kalmadı!
Yön Dergisini hatırlar mısınız: 1961’de birçok aydın, bir araya gelir ve bir bildiri yayınlayarak Yön Dergisini çıkartmaya başlarlar. Tirajı kısa zamanda 30binlere ulaşır. Yön Dergisi’yle, sol, ilk kez entelektüel yaşamda baskın bir dil oluşturur.
Aslında dönem de sol için canlıdır: Baldırı çıplak işçiler, sendikacılar bir araya gelir ve Türkiye İşçi Partisi’ni kurarlar ve soldan ve Kürt aydınlardan önemlice bir kesim partiye katılır, görev alır. Yön, Partiye katılan/ katılmayan birçok solcu için ortak bir tartışma ortamı yaratır. Partiye katılan komünist çizgideki aydınlar, Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Sadun Aren’in yanı sıra daha millici, Kemalist çizgide, Doğan Avcıoğlu’nun başı çektiği bir kadro hareketini de içinde taşır. Bir süre sonra bu kadro, Yön’e tamamen hakim olur. Artık Yön ve Avcıoğlu, TİP’in işçi sınıfı ve köylüleri örgütlemesini popülist ve fazla naif bulmaktadır. Sosyalistler, Yön’den ayrılır ve Ant, Sosyal Adalet, Türk Solu ve Emek gibi dergilere yönelirler. Avcıoğlu ve ekibi ise 1967’de Yön’ü kapatır ve Devrim Gazetesini çıkartmaya başlarlar.
Sol içinde de yaşanan ayrışmalar, Milli Demokratik Devrimci gençleri, sonrasında bir kez daha Avcıoğlu ve ekibi ile aynı millici/ulusalcı çizgide buluşturur.
Aralarında Ahmet Cemal, Barış Atay, Haluk Yurtsever, İzzettin Önder, Korkut Boratav, Metin Çulhaoğlu, Mustafa Sönmez gibi isimlerin de olduğu 40 kişi, geçtiğimiz ay, yeniden YÖN Dergisini çıkartacaklarını belirten bir bildiri yayınladılar.
Derginin Yayın Yönetmeni Can Soyer, neden YÖN Dergisi sorusuna İleri Haber’de şöyle yanıt veriyor: “Türkiye’nin sorunlarına dair yaratıcı ve cesur katkılar barındıran zenginliğin daha derinlemesine ve uzun soluklu biçimde ele alınabileceği başka bir platforma ihtiyacımız olduğunu düşündük. Bunun yolu da basılı bir yayın, bir dergi çıkarmak olarak göründü. Herhangi bir dergi değil, açtığı tartışmalarla kalıcılaşacak, arşivlerde tutulacak, tekrar tekrar okunacak, referans kaynağı haline gelecek bir dergi yayınlamaktı amacımız.”diyor.
Can Soyer, 60’ların YÖN Dergisi’nin hatırlatılmasına verdiği cevapta şunları da söylüyor:
“Yön Dergisi’ni bir fikir olarak konuşmaya başladığımız andan itibaren, adımızın 1961’de yayına başlayan Yön ile birlikte
anılacağını biliyorduk. Oysa derginin adını Yön olarak seçmemizdeki asıl neden Türkiye’nin ve solun bir yöne ihtiyaç duyduğu saptamasıydı.
Bu anlamda 1961 Yön’ünün devamı olmadığımızı söyleyebilirim, ama bu ilişkilendirmeden hiç rahatsız olmadığımızı da eklemem gerekir. Doğan Avcıoğlu yönetiminde yayınlanan ve Türkiye’nin ilerici mücadele tarihinde müstesna bir yeri olan Yön, kuşkusuz, son derece saygın ve öğretici bir mirastır bizim için. Üstelik
1961 Yön’ü günümüz açısından çok ihtiyaç duyduğumuz bir çabanın örneğini sergiliyor. O da solun farklı kulvarlarının birlikte üretip tartışabildiği bir platform olması. Tarihe baktığımızda 1960’ların sonları ve 1970’lerde sol hareket içinde gelişmiş neredeyse tüm kulvarların Yön Dergisi’ndeki tartışmalara ve taraflaşmalara uzanan referansları olduğunu görebiliriz” diye ekliyor.
Yorumlar (0)