Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Doğa Tarihinin Bir Başka Hali

Doğa Tarihinin Bir Başka Hali

Bir ulusal doğa tarihi müzesinin faydaları saymakla bitmez. Faydasını görmek için birine sahip olmak gerek, ama bizde yok... Unuttuklarım a&etsin, 90’lı yıllarda Ali Demirsoy ve Tuna Ekim’in gayretleri geliyor aklıma...

Doğa tarihi ya da müzesi ne işe mi yarar? Lafı uzatmadan hemen özetleyeyim: Her ülkenin kendi coğrafyasında, canlı ve cansız zenginliğini saptamaya, geçmişten günümüze, bitki ve hayvan izlerini ve varlığını belirlemeye, bunları kayıt altına almaya, her birinden en az birer tane saklamaya ve var olanları ekosistemiyle birlikte korumaya çabalayan kurumlarıdır. Bu tür müzelerin genel ziyaretçiye açık olan bölümleri için, bir buzdağının su üsünde kalanı demek abartılı olmaz. Sadece araştırmacılara açık bitki ve hayvan koleksiyonları, botanik bahçeleri, kayaç, mineral, fosil koleksiyonları, araştırma laboratuvarları, yazılı ve görsel yayınları ve yayın organlarıyla hatırı sayılır bir organizasyon gerektiren, farzımisal bir bakanlık kadar gerekli bir kurumdur aslında... En basitinden de şu işe yarar; araştırmacıları, kendi ülkelerine ait türleri çalışmak üzere başka ülkelerdeki koleksiyonlara gitmek zorunda bırakan bir büyük kepazeliğin önüne geçer.

Tam burada işin ehline kulak vermekte yarar var. Tuna Ekim, Haziran 1996 tarihli Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi’nde yayımlanan “Neden Ulusal Doğa Tarihi Müzesi?” başlıklı yazısında, bakın bu ihtiyacı nasıl da çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor: “Anadolu’da artık Anadolu parsı yok. Son Anadolu parsı 1974 yılında Beypazarı’nda vuruldu. Değil gelecek nesiller, şimdiki nesiller bile onu tanımıyor. Doğal populasyonu yok olan kelaynakların son bireyleri Birecik’te koruma altına alınmıştı. Şimdi neredeyse son kelaynak çiftinin ne zaman öleceği bekleniyor. Kardelenlerin doğal popülasyonunun ne kadar olduğu bilinmiyor. Kim gidip kardelenleri sayacak. Lale soğanları 1550’lerde Hollanda’ya götürülmüş. Keşke biraz da kendimize ayırsaydık! Tüm bunlar canlı cansız varlıkları korumanın saklamanın önemini ortaya koyuyor. Sahi nerede saklamalıydık, nasıl koruyamadık bunları? Bu görev kime düşüyordu?” Ama ne yazık ki hala ulusal bir doğa tarihi müzemiz yok. Dünyanın en zengin bitki çeşitliliğine sahip coğrafyalarından biri olan Anadolu’ya bir şey olmaz diye mi düşünüyoruz, aynı Türk gibi? Bu şaka gibi tablo karşısında müsaadenizle kendimi biraz şakaya vuracağım.

İşte bu yoksunluğun beni bunalıma sürüklediği günlerden birinde, sıkıntımı biraz olsun hafi'etmek için Ulus’daki akvaryumcuları ve aktarları, Sulu Han’daki plastik çiçekçileri bir bir dolaşıyordum. Fark etmeden yaptığım bir keşif beni biraz olsun teselli etti. Aslında Türkiye için çok erken bir tarihte, böylesi bir müzenin temelleri Ulus’ta atılmıştı ve şimdi karşımda duruyordu. Üstelik koleksiyonların sunumunda, bugün bile cesaret edilemeyen avangart bir yaklaşımın benimsenmiş ve hala sürdürülüyor olması, heyecanımı bir kat daha artırdı.

Posta Caddesi’nin doğu ucundaki müze, 1937’de, Avusturyalı mimar Robert Oerley tarafından tasarlanmış ve uygulanmış, betonarme teknolojisinin ilk örneklerinden biri. Tek katlı ve dikdörtgen planlı müze binasının, kısa kenarlarında, hem giriş hem de çıkış amacıyla kullanılan ikişer kapı bulunuyor. Gelelim müzenin tefrişatına ve koleksiyonlara. Müze düzeni genel itibariyle dört ana seksiyondan oluşuyor. Salonun ortasında, boylu boyunca uzanan bölüm, ağırlıklı olarak botanik seksiyonuna ayrılmış. Çeşitli bitki türlerine ait meyvelerin, yaprakların ve sapların sergilendiği botanik bölümü, müzenin en geniş koleksiyonu. Zooloji koleksiyonuysa, çok zengin olmamakla birlikte, genellikle “büyükbaş” ve “küçükbaş” olarak tabir edilen omurgalı hayvanlara; “kümes hayvanı” olarak bilinen sınırlı sayıdaki kuş türlerine ait, organ, uzuv, doku parçaları ve yumurtalarının sergilendiği birimlerden teşekkül.

Akvaryumlardan ziyade kırmızı ya da mavi renkteki, büyük yuvarlak ahşap tepsilerde sergilenen deniz canlıları, müzenin bir diğer önemli seksiyonunu oluşturuyor. Mevsimine göre canlı türlerinin değiştiği bu bölümde, mangallık ve tavalık olarak tabir edilen balık türleri ağırlıklı olarak teşhir ediliyor. Çok sayıdaki müze çalışanıysa, canlılıklarını kaybetmesinler diye sabahtan akşama teşhirdeki numuneleri sulamakla görevlendirilmiş. Müzenin bir diğer önemli seksiyonuysa, çeşitli bitkilere ait, ham ya da ayıklanmış tohumların ve kurutulmuş yaprakların ya da bunların öğütülerek un haline getirilmiş tozlarının, paketler ve çuvallar içinde sergilendiği, bir çeşit arboretum olarak düşünebileceğimiz “Aktar” adını alan bir bölüm.

Geldik bu küçük müzenin, başta da değindiğim avangart yanına. Sergideki örnekler üzerine iliştirilmiş etiketlerde, alışılmışın aksine, örneklerin Latince adları değil sadece yerel adları ve kimi zaman da nereden toplandığı bilgisi bulunuyor. Müzede bir hediyelik eşya bölümü bulunmuyor. Ama hemen üzülmeyin... Etiketlerdeki en çarpıcı bilgi de sergilenen numunenin; bir meta olarak, kilo ya da tane ya da litre ölçeğinde piyasa fiyatı. Çünkü sergilenen her numuneden istediğiniz kadar satın alıp çıkabiliyorsunuz! Seksiyonlarda görev yapan lacivert önlüklü onlarca müze görevlisi, numuneler hakkında bilgi vermek ve satın almanıza yardımcı olmak için can atıyor. Öyle ki bu heyecandan, uluorta seslerini yükseltiklerinin hatta kavgaya tutuştuklarının bile farkında olmuyorlar çoğu zaman.

Müze, neredeyse günün her saati ziyaretçilerle dolup taşıyor. Gitmek için sabırsızlandığınızın farkındayım. Adrese hiç gerek yok, Posta Caddesi’nden Anafartalar Caddesi’ne doğru yürürken, burnunuza çalınan iştah açıcı kokular müzeden geliyor, onu takip edin! Pastırma, sucuk, baharat kokuları eşliğinde, Ulus Sebze-Meyve Hali’ne hoşgeldiniz!

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış