Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Doğaya Karbonsuz Davranmamız Lazım

Doğaya karbonsuz davranmak yerine onun bize bağışladıklarını hırsla tüketmek, daha fazla tüketmek, bunun için daha fazla üretmek, bunu da “karlı üretim yapma” kutsalına adamak üzerine kurulu, içinde yaşadığımız sistemi n’apıp edip başka bir şekle sokmak lazım geldiği açık galiba.

Doğaya Karbonsuz Davranmamız Lazım

Fosil yakıtları karbondioksit salmadan yakıp da enerjisinden yararlanabilmek imkansız. Yakalım, çünkü ısınmaya, elektriğe ve enerjisine ihtiyacımız var; eh olduğunca da karbondioksiti yakalamaya çalışırız desek, hem bunun teknolojilerini tam olarak bilmiyoruz hem de bulduğumuz çözümler çok pahalı.

Bu sorular önümüze gelmiş olan karbonu havaya salma sorunundan biran önce kurtulmayı nasıl sağlayacağımıza dair arayışlar. Peki bu sorunu yaşamak zorundamıydık? Doğaya karbonsuz davranarak bugüne gelseydik, “şimdi biz ne yapacağız?” sorusu ile karşılaşmayabilecektik belki de. Yani kendi yarattığımız sorunu nasıl çözeceğimiz sorusu ile karşı karşıyayken, “peki bu duruma neden geldik? yani çok mu sürpriz bir tabloyla karşı karşıyayız? son 50 yıldan uzun süredir bilim insanlarınca atmosferi karbon gazları ile doldurmakta olduğumuz en yüksek seslerle söylenirken, bizi sağırlaştıran veya bu uyarıları takmayan tutuma iten dinamiklerin neler olduğunu anlarsak sorunu kökten çözebilecek yaklaşımlar geliştirebilir miyiz?” iye de düşünebiliriz. Aksi durumda, bugün belki sorunu biraz erteleyebiliriz ama çözemezsek, çocuklarımıza, torunlarımıza, dedelerimizin dedelerinden kalan dünyayı perişan etmiş bir nesil olarak teslim etmekten utanmaz mıyız? Trump’ı, Elon Musk’ı bilmem, hatta R.Tayyip beyi ve Özal beyi, Özgür beyi ve başkalarını da bilmem ama, ben torunlarıma yaşam sorumluluğu konusunu başka türlü anlatıyorum ve onlardan özür dileme ihtiyacını şimdiden duyuyorum.

Doğaya karbonsuz davranmak yerine onun bize bağışladıklarını hırsla tüketmek, daha fazla tüketmek, bunun için daha fazla üretmek, bunu da “karlı üretim yapma” kutsalına adamak üzerine kurulu, içinde yaşadığımız sistemi n’apıp edip başka bir şekle sokmak lazım geldiği açık galiba.

Karbonsuz hava tüm halka lazım. Karbonlanmış hava kimin ürünü: daha çok, daha karlı, üretme peşinde olan, varlığıyla insanlığı değil, “karlılık” kutsallığını temsil eden Nvidia, ona benzeyen birkaç insanın el parmakları kadar sayıdaki vahşi “karbon salıcısına” ve onların dünyanın yakınımızdaki ve uzaklardaki vahşi karbon salıcılarının ürünü.

Belki daha da önemlisi bizlerin zihnini de teslim alan “mal ve eser üretme” yaklaşımı, onun kutsalı olan “büyüme”, “daha çok tüketme” zehirine bulaşmış, eleştiriden azade “fikir”. Bunları sizlerle ayrıca konuşuruz, buradan daha fazla konuşmayayım…

***

Gelelim fosil yakıtlara alternatif çok daha temiz ve tükenmez kaynak imkanlarımızın olup olmadığına, elbette var: rüzgar, güneş, yeraltı sıcak buhar ve şu anda bilmediğimiz ve daha sonra önerebileceğimiz başkaları. 

Konuyu yalnızca evlerimizi ısıtmak/soğutmak, musluklarımıza su pompalamak, ev, bahçe, kent  aletlerimizi, araçlarımızı çalıştırmak olarak kısıtlamayalım. Sanayide, üretim amaçlı kullanılan tezgahların, araçların çalışması için gerekli enerjiyi de düşünelim. Böylelikle doğanın itiraz ettiği, yaşam pratiklerimizden kaynaklanan karbondioksit emisyonumuzu asgariye getirebiliriz.

Biraz abarttık tabii, günün 24 saatında güneş var da sanki biz kullanmıyoruz. Yok elbette. Ama madem niyetliyiz, güneşten aldığımız enerjiyi gündüz kullanır, üretim fazlamızı bir depolama ortamında saklar, onu da gece kullanırız. Tabii, biraz da tasarruflu kullanırız elektrik enerjisini. Aynı, büyük büyük sapiens dedelerimizin yaptığı gibi…

Gece rüzgar olabilir, bu durumda yedekte bekleyen rüzgar güllerimizi kullanabiliriz. Yeter ki, rüzgar santrallarımızı kuş göç yollarına kurmayalım, insani yerleşim alanlarına yakın olmasınlar. Hatta belki bilim dünyasından, rüzgar santrallarının daha sessiz çalışabilmesi için sürtünmeyi azaltacak tekniklerin geliştirilmesi üzerinde daha çok çalışılmasını isteyebiliriz. Güneş enerji sistemleri için düşündüğümüz depolama düzeneklerini rüzgarın fazla ve sürekli olduğu durumlarda rüzgar santrallarında da kullanılacak şekilde tasarlamayı düşünebiliriz.

***

Çünkü şimdiye kadar konuyu küresel insanlık boyutunda konuştuk. Buradan itibaren soruyu önce kendi ülkemizde bu sorunun oluşumuna ne kadar katkı yapıyor, çözüme ne kadar katılmak istiyoruz/katılıyoruz sorularını yanıtlayarak devam edelim.

Elektrik enerjisinin üretildiği yer ile tüketildiği yer arası ne kadar uzaksa o kadar fazla yol kaybı oluyor. Mesela dünyada hat kayıpları ortalaması statista.com’da %8 olarak belirtilirken, bu değerin ABD’de  ortalama %5, Brezilya’da %16, Türkiye’de %10’un üzerinde olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla elektriğin tüketildiği yerde üretilmesi ortalama %10 fayda sağlıyor. Bu noktayı akılda tutalım, sonraki değerlendirmelerimizde önemli olacak.

***

Türkiye’de elektrik enerjisinin ve ısınma ihtiyacının %70’in altında olmayan bir bölümünün  kömür, doğalgaz, sıvı yakıtlar gibi fosil yakıtlardan elde ediliyor. Bu oran, IEA verilerine göre,  dünyada da aşağı yukarı aynı seviyelerde. Tabii biliyoruz ki, bu durumun temel nedeni, fosil kaynaklardan üretilen elektrik ve ısı üretimi, hem teknolojik olarak konvansiyonel ve iyi bilinen,  hem de parasal birim maliyeti en düşük, doğasal birim maliyeti en yüksek üretim şekli.

***

Güneş enerji santrallarının en avantajlı yanı, küçük veya büyük ölçekte kurulabilmeleri. Benim kendi evimde çatıma kurduğum gibi, kendi ihtiyacım kadar büyükükte bir santralı çatıma yerleştirebilir ve onu işletebilirim. Bu durumda ürettiğim fazla enerjiyi şebekeye gönderebilir, yani satabilir, bir aküde depolayabilir ve gerektiğinde aküden tekrar çekebilirim. Kulağa çok hoş gelen bu sistemin dünyada ve bizim memlekette uygulanma şeklini de bir sonraki yazıda anlatacağım.

Serinin 1'inci Yazısı: Sapiensin Yaşam Mücadelesinden İklim Krizine

Serinin 2'inci Yazısı: Havamız Bozuldu ne Yapmalı?

 

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış