Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Dünyadan Güzel Şeyler -Bölüm 5 Paylaşmanın Sürdürülebilirliği

Ekonomik ve ekolojik dengeyi yeniden kurmanın en sürdürülebilir yollarından biri, daha az ve daha yavaş tüketmek olarak görülüyor. Döngüsel ekonomi, atıksız yaşamayı hedefleyen düşünce biçimlerinin başında geliyor ve birbirini takip eden beş temel prensibi var: azalt, yeniden kullan, yenile, tamir et, geri dönüştür. Tasarım, üretim ve tüketim aşamaları dahil olmak üzere, bir ürünün kullanım ömrünü atıksız olarak tamamlaması bu hiyerarşi doğrultusunda hedefleniyor. Dizinin bu bölümünde, döngüsel ekonominin ilk dört prensibinin farklı uygulanma şekillerinden bahsederek Avrupa’da paylaşım ve ortak kullanım üzerine kurulu inisiyatifleri örneklerle anlatacağım ve bu inisiyatiflerin doğru kanallarla toplumu tüketim alışkanlıklarını gözden geçirmeye nasıl teşvik ettiğinden bahsedeceğim.

Dünyadan Güzel Şeyler -Bölüm 5 Paylaşmanın Sürdürülebilirliği

Avrupa’da bir çok kuruluş, döngüsel ekonomi prensiplerini uygulamayı seçerek, insanlığın yıllardır içerisinde bulunduğu al-yap-kullantüket-at lineerliğini kırmayı ve gezegene verilen zararı minimize etmeyi hedefliyor. Büyük ölçekte benimsenmesi şart olan çevreci politikalar ile birlikte, toplumun üretim ve tüketime bakış açısının değişmesi de bu bütünün ayrılmaz bir parçası olarak görülüyor.

Bu değişimde önemli rollerden birini, ürün, hizmet ve bilgiyi ortak kullanmaya yönelik inisiyatifler oynuyor. Paylaşım ekonomisi veya müşterek tüketim, çeşitli varlık, servis veya becerilerin bunlara ihtiyaç duyan bireylerle paylaşılması için kurulmuş platformların genel adı olarak açıklanabilir. Paylaşımın gerçekleşme şekli kabaca üç gruba ayrılıyor: takas, ortak kullanım ve katılım. Birçok isim ve formda var olan bu platformlardan bazıları bireylerarası paylaşıma olanak tanıyor, bazıları bir kolektif formunda işliyor veya bir kütüphane gibi çalışıyor.

Birçoğu internet üzerinden ulaşılan platformların etki alanları, dijital olanakların gelişmesiyle giderek büyüyor. Paylaşarak hem özümüze dönüyoruz hem de ayak izimizi küçültüyoruz Hollanda, Avrupa’nın paylaşım ekonomisi platformlarını en çok kullanan ülkelerinden biri. Bir çalışmaya göre, nüfusun %8’i paylaşım platformlarını haftada en az bir defa kullanıyor. Bu oran içerisinde alet-edevat paylaşımı en üst sırada yer alırken, bunu sırasıyla araba, ev, bisiklet, kıyafet ve kitap paylaşımı takip ediyor. En büyük kullanıcı grubu 20-35 arası üniversite mezunu gençlerden oluşuyor. Aynı çalışmaya göre, gençlerin paylaşım platformlarını kullanmalarının arkasındaki ana motivasyon, ekonomik olarak avantajlı olmasının yanı sıra, dünyaya kişisel olarak verdiğimiz zararı azaltıyor olması. Aslında paylaşım ekonomisi ile binlerce yıl önce göçebe toplumlarının yaşadığı takas bazlı hayata geri dönüyoruz. İnsanlık yerleşik hayata geçmeden önce, henüz “bir şeye sahip olmak” bu kadar önemli değilken, varlık ve hatta beceri bireyden çok topluluğa aitti ve nesilden nesle aktarılıyordu. Aynı bütüncül yaklaşımla, paylaşım platformlarının arkasında bir nesneden çok, o nesneyi ortaya çıkaran kaynakların müşterekliği, idareli kullanılması, azalmadan sonraki nesillere aktarılması ve bütün bu koruma esnasında toplumun paylaşıma kucak açan değerlerinin de çoğaltılması fikri yatıyor. Matkabınızı yılda kaç saat kullanıyorsunuz? Şöyle bir düşünelim. Kaçımızın evinde bir matkap var? Veya kaçımız bir dikiş makinesine sahibiz?

 Şimdi de bir yıl içerisinde bu aletleri toplam kaç saat kullandığımızı düşünelim. Eğer bu tarz aletleri işiniz gereği her gün kullanmıyorsanız, muhtemelen cevabiniz 0 ila 5 saat arasında olacaktır. Yani sizin matkabınız da tıpkı bir çok kişinin matkabı gibi yılda bir-iki kere ufak tefek tamir işleri için kullanılmak üzere, evin bir köşesinde eskiyerek atılmayı bekliyor. Peki o halde gerçekten bir matkap sahibi olmaya gerek var mi? Hollanda’da oldukça popüler olarak kullanılan bir eşya paylaşım platformu olan Peerby, tam da bu soruya ‘hayır’ cevabını veren kişiler için kurulmuş. “Birlikte daha çok şeye sahibiz” mottosuyla, insanların düzenli kullanmayacakları eşyaları satın almak yerine, ihtiyaçları olunca yakın mesafede yaşayanlardan ödünç almaları için düşünülmüş bir platform. Bu bazen tamamen ücretsiz olabiliyorken, bazen ufak bir ücret karşılığı oluyor, bu tamamen eşyanın asıl sahibinin inisiyatifinde.

 Benzer bir amacı, ama farklı bir çalışma biçimi olan bir platform da Brüksel’de yer alan Tournevie. Tournevie için bir alet kütüphanesi diyebiliriz. Üye olup, her türlü araç gerecin bulunduğu atölyeden ihtiyacınız olan aletleri kısa süreliğine ödünç alabiliyorsunuz. Tournevie aynı zamanda üyelerine yapım ve onarım konularında çeşitli kurslar sağlıyor. Paylaşım platformlarının ana prensibi güven Hollanda’da çok fazla yalnız yaşayan insan var ve yaşayan bilir, tek kişilik yemek yapmak çok zordur.

 Thuisafgehaald platformu (Türkçeye ‘evden aldım’ gibi çevrilebilir), o gün bir tabak fazla yemeği olan insanları, eve geç gelen, yemek yapmayı bilmeyen veya sevmeyen komşularıyla buluşturuyor. Özellikle düzensiz çalışma saatleri olan insanlar tarafından çok kullanılan bu platformda geçtiğimiz yıl yaklaşık 300.000 tabak yemek paylaşılmış. Kısaca, o gün içerisinde ne pişireceğinizi ve kaç porsiyon artacağını web sayfasında belirtiyorsunuz, yakınlarda oturan biri akşam eve dönerken bu porsiyonlardan birini belirlediğiniz bir ücret karşılığı veya karşılıksız sizden alıyor. Böylece hem yemek israf edilmemiş oluyor, hem herkes sağlıklı ev yemekleri yiyor, hem de mahallenizde yaşayan insanlarla tanışmış oluyorsunuz. Bir başka örnek ise, Camptoo platformu. Avrupa’da çok fazla insanın karavanı ve çadırı var, fakat tatilde olmadıklarında bunları kullanmıyorlar. Camptoo, sahip olunan kamp eşyalarını ortak kullanmak üzere kurulmuş. Sadece tatile giderken değil, festival gibi daha kısa süreli seyahatler için de sık sık kullanılıyor. Bu sistemlerin arkasında herhangi bir kontrol mekanizması bulunmuyor. Tamamen güvene dayalı platformlar olduklarını söyleyebiliriz. Üyelerin hijyen koşullarına, mutfak alışkanlıklarına, kullandıkları malzemeye ve ev ortamına güvenmediğiniz takdirde çalışacak sistemler değil. Rachel Botsman, What’s mine is yours (Türkçe'siyle: Benim olan senindir) adlı kitabında, bu platformların arkasındaki görünmez kontrol mekanizmasının üyeler hakkında bırakılan yorumlar olduğunu yazıyor ve platform çağında, inşa ettiğimiz sosyal ilişkilerin en önemli varlığımız olacağını anlatıyor. Yaraları altınla sarmanın sanatı: Kintsugi Kintsugi, ismini bilmesek de çoğumuzun aşina olduğu bir Japon sanatı. Kırılmış bir objenin parçalarının, örneğin bu bir vazo olabilir, altın tozuyla yapıştırılarak onarılmasına deniyor.

Yani kırıklar saklanmaya çalışmak yerine vurgulanıyor. Bu sanatın özünde, aldığımız yaraların, başımızdan geçenlerin, bizi güçlendirdiği felsefesi yatıyor. Aynı zamanda, tamir edilen eşya ile, tamir eden arasında bir bağ oluştuğu, bu nedenle tamir edilmiş vazonun sahibi için eskisinden daha değerli hale geldiği düşünülüyor. Lineer al-yap-kullan-tüket-at modeli, bize bozulan eşyalarımızı tamir edip ömürlerini uzatmaktansa, atıp yenisini almayı diretiyor. Çünkü çoğu ürün, o kadar ucuza imal ediliyor ve yenisine erişim o kadar kolaylaştırılıyor ki, tamir etmek bir dezavantaj konumuna giriyor. Dünyada ‘Maker Movement’ olarak bilinen, Türkçesiyle ‘kendin yap hareketi’, çevreci hareketle birleştiğinde, yenilemek ve tamir etmek doğal döngünün bir parçası haline geliyor. Dünyanın bir çok yerinde uygulanan Repair Cafe (Türkçesiyle ‘tamir kafe’) konsepti, insanları bozulan eşyalarını atmak yerine tamir ederek ömürlerini uzatmaya davet ediyor.

 Avrupa’nın neredeyse her şehrinde bulunan bu onarım kafeleri, ya içeride temel gereçler bulunduran yerleşik mekanlar oluyor yada gönüllülerin getirdiği aletler ve makinalarla geçici bir süre hizmet veren mekanlar şeklinde çalışıyor. Kahve makineniz mi bozuldu? Atıp yenisini almak yerine en yakın Repair Cafe’de gönüllüler ve diğer tamir-severlerle birlikte buna bir çözüm arayabilirsiniz. İstanbul Kadıköy’de bulunan Yeryüzü Repair Cafe bu akımın yerli bir örneği. Paylaşım ekonomisi platform kapitalizmi mi? 2007 yılında San Francisco’da düzenlenen bir tasarım konferansı sırasında, uzaktan gelen konuşmacıların konaklayabileceği nitelikte ve nicelikte otel bulmakta zorlanan kurucular, konferansın düzenlendiği üniversitenin hocalarından bazılarını evlerindeki misafir odalarını konuşmacılara tahsis etmeye ikna ediyorlar. Son on yıldır seyahat alışkanlıklarımızı yeniden şekillendiren Airbnb böyle kuruluyor ve bugün insanların boş odalarını ve evlerini kiraladıkları bu şirket 2.5 milyar dolar değerinde.

 Bu tür paylaşım platformlarının eleştirildiği en büyük nokta ise platform kapitalizmi. Yani, masum bir paylaşma adı altında para karşılığı bir alışveriş yapılıyor olması ve buna ek olarak, kullanıcı ile sağlayıcı arasındaki ilişkinin kurulması için verilen servise ödenen ücret üzerinden sağlanan kazanç. Airbnb ve Uber gibi yeni modellerle klasik üretici, tüketici, servis ilişkisinin yeniden tanımlanmasıyla, iş güvencesi ve çalışan haklarının sistemin bir parçası olmaktan çıkması da eleştiriliyor. Bu tür platformların, etki alanları büyüdükçe, müşterek yapılarını ve ortaya çıkış nedenlerini muhafaza etmeleri şart görünüyor. Öte yandan, paylaşım pratikleri, para karşılığı olsun veya olmasın, sadece daha az atık üretimine sebep oldukları için bile tercih edilebilir. Türkiye’de paylaşım ekonomisi platformları, kooperatifler, müşterekler, sosyal girişim, ağ tabanlı paylaşım örgütlenmesi, eşdüzey paylaşım, esnek platform gibi birçok isim alıyor. Bu terminoloji zenginliği dolayısıyla, yapılan çalışmaların oldukça dağınık olduğunu söyleyebiliriz.

Paylaşım ekonomisi konusunda daha detaylı bilgi edinmek isteyenlere önerebileceğim dijital platformlardan biri Heinrich Böll derneğinin Türkiye temsilciliği, Makers Türkiye grubu ve Platform Kooperatifçiliği inisiyatifinin web sayfaları. Uluslararası alanda ise Rachel Botsman’ın yayınları, Mark Hatch’in meşhur Maker Manifestosu, Nick Srnicek’in Platform Kapitalizmi adlı kitabı, Elinor Ostrom’un çalışmaları konunun meraklıları için iyi birer başlangıç olacaktır. Yeşil kalın!

Yazar Sine Çelik

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış