Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Dünyadan Güzel Şeyler Bölüm 6 Komşuluğun Sürdürülebilirliği

Dünyada, farklı nedenlerle anavatanlarından ayrılmak durumunda kalmış yaklaşık 50 milyon mülteci olduğu tahmin ediliyor. Bu sayının onda birini son on yıl içerisinde Orta Doğu ve Afrika ülkelerinden Avrupa’ya gelerek sığınma talebinde bulunan mülteciler oluşturuyor. Rakamların büyüklüğü durumun aciliyeti ile birleşince, mültecileri kabul eden ülkelerde birlikte yaşamı mümkün kılmayı hedefleyen sayısız sivil inisiyatif ortaya çıkıyor. Dizinin bu bölümünde, aynı şehri paylaştıkları bu insanların hayatlarını kolaylaştırmayı hedefleyen ilham verici inisiyatiflere örnekler vereceğim.

 Dünyadan Güzel Şeyler Bölüm 6 Komşuluğun Sürdürülebilirliği

Eğer bir akşam saat 6’da Amsterdam tren istasyonuna yolunuz düşerse, turuncu tişörtlü bir grup insanla karşılaşabilirsiniz. Bu insanlar havalimanından gelen mültecileri yiyecekler, montlar, internet paketleri ve gülümsemeyle karşılayan Refugees Welcome (Türkçesiyle Mülteciler Hoş Geldiniz) inisiyatifinin gönüllüleri. Almanya’dan dünyaya yayılan bu hareketin Amsterdam temsilcileri olan turuncu tişörtlüler, yıllardır aynı yerde, aynı amaçla buluşup, mültecilere ‘hoş geldiniz’ diyorlar ve gitmeleri gereken yere varmalarına yardımcı oluyorlar. Avrupa Birliği ülkelerinin mültecilerin sığınma taleplerini yönetme şekilleri, tüm dünyada aktivistler tarafından çok sert bir biçimde eleştiriliyor. Fakat bu yazının konusu bu değil.

 Bu bölümde anlatmak istediğim, tüm negatif durumları elinden geldiğince pozitife çeviren, bunun için somut adımlar atan kişi ve kuruluşların hikayeleri. Hollanda İstatistik Bürosu tarafından 2017 yılında yapılan bir araştırmaya göre, Hollanda’da her beş kişiden biri, göçmenlerin ülkenin güvenliğini tehlikeye attığını düşünüyor. Bu şekilde düşünen kişilerin çok büyük bir çoğunluğu alt gelir grubuna mensup erkekler. Buna rağmen, yine aynı araştırmaya göre, ülkede yaşayan yetişkinlerin %77’si sınırların savaştan veya şiddetten kaçanlara açık olması görüşünde. Yani güvenlik konusunda çekinceleri var, fakat bu Hollandalılara göre sınırları kapatma nedeni değil, bunun bir çözüm olmadığını düşünüyorlar. Prosedürü basitçe özetlemek gerekirse, Hollanda’da sığınmaya hak kazanan mülteciler nüfus oranında belediyelere dağılıyor. Bu sırada çeşitli dil ve kültür kursları görüyorlar.

 Aynı zamanda, belediyelerin açtığı merkezlerde vergi, sigorta gibi resmi işlemler konusunda da yardım alıyorlar. Sosyal hayatı yeniden kurmak Vereceğim ilk örnek bir süre öncesine kadar yaşadığım yer olan Hollanda’nın 100.000 nüfuslu Delft şehrinden. Kent sakinlerinden Ria, 2015 yılında markette aradığını bulmakta zorlanan bir anne ve oğul görüyor. Kısa bir konuşmadan sonra yardım teklif ediyor ve alışverişi birlikte yapıyorlar. Bu yardımlaşma sonucunda, devletin dil öğrenme ve resmi işlemler konusunda sağladığı servislerin, insanların hayatlarını özellikle sosyal anlamda yeniden inşa etmeleri için yeterli olmadığına kanaat getiriyor ve arkadaşları ile birlikte bir grup kurmaya karar veriyor. Delftsebuur (Türkçeye Delft Komşuları olarak çevirebiliriz) bu şekilde ortaya çıkıyor. Delftsebuur, Delft’in eski ve yeni sakinlerini bir araya getiren bir arkadaşlık ağı.

 Arkalarında çok zor bir hikaye bırakarak hiç tanımadıkları bir şehirde yaşamaya başlayan mültecilerin, birlikte şehri keşfedebilecekleri, dertleşebilecekleri, gerektiğinde pratik konularda soru sorabilecekleri bir tanıdıkları olması, grubun ana fikri. Yani gönüllü olarak yapmanız gereken tek şey, arkadaş olmak ve yeni arkadaşınızı her hafta arayıp sormak. Bu fikir akıllarına gelince belediyeyle iletişime geçmişler ve birlikte çalışmaya başlamışlar. Gelecek mültecilerin iletişim bilgileri Delftsebuur grubuna veriliyor ve bu isimler gönüllüler ile eşleştiriliyor. Bu bazen birebir bir eşleşme olabilirken, bazen mülteci aileler gönüllü ailelerle de eşleşebiliyor. Aynı zamanda belediye dil kurslarının verildiği merkezin bir odasını bu gruba tahsis etmiş.

 Oturma odası dedikleri bu odada mülteciler kurs sonrası gönüllüler ile bir şeyler içip sohbet edebiliyor. Belediyenin sosyal medya kanallarının da yardımıyla, gönüllü sayısı oldukça artan bu inisiyatifin kurucusu Ria, geçen yıl ülkenin en büyük teknik üniversitesine ve sayısız şirkete ev sahipliği yapan Delft şehrinin en etkili yüz isminden biri seçildi! Kente dahil olmanın en sürdürülebilir yolu İkinci örneğim ise İngiltere orijinli The Bike Project (Türkçesiyle Bisiklet Projesi). Bu grup, Londra’da atılan veya sokakta bırakılan yılda 27.000 bisikleti tamir ederek, her yıl şehirde yaşamaya başlayan 13.000 mülteci ile buluşturmayı hedefliyor. Bozulmuş, eskimiş, paslanmış ve kullanılmaz hale gelmiş bisiklet parçalarını toplayıp onararak, sağlam bisikletler yapıyor ve bunları göçmenlere dağıtıyorlar. Amaçları, göçmenlerin sürdürülebilir bir ulaşım biçimiyle kent hayatına dahil olabilmeleri.

Proje kapsamında, bisiklete binmeyi bilmeyen mültecilere bisiklete binmeyi de öğretiyorlar. Ya bir insan yola çıkar, ya da kente bir yabancı gelir Tolstoy’un çok bilinen bir sözü vardır: Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar; ya bir insan yola çıkar, ya da kente bir yabancı gelir. Üçüncü ilham verici örneğim, kente gelen yabancıların kendi muhteşem hikayelerini oluşturmalarına yardım etmek için kurulmuş Startup Refugees (Girişimci Mülteciler olarak Türkçeye çevirebiliriz). Bu inisiyatif, 2015 mülteci krizi esnasında, mutabakatı imzalama konusundaki kararsızlığıyla Avrupa Birliği’nin en sert eleştirilen ülkelerinden olan Finlandiya orijinli. Startup Refugees inisiyatifi, vatandaşları ülkenin değişen demografik yapısını, yeni becerilerin ve alternatif düşünce biçimlerinin sosyal yaşama dahil olmasını, bir kazanç olarak görmeye davet ediyor. Bu amaçla mültecilerin sahip oldukları becerileri, hayatlarını yeniden kurabilmeleri ve iş yaşamına dahil olabilmeleri için kullanmalarına yardım ediyor. Gönüllülerin işinin büyük bir bölümü, zorluklar altında baskılanmış fikirleri ve bilgiyi ortaya çıkarmak. Daha sonra da bunları ihtiyaç sahibi şirketler, girişimciler veya yerel yönetimlerle bir araya getirmek ve süreci aktif olarak yönetmek. Aynı zamanda, mültecilere kendi işlerini kurma konusunda da yardımcı oluyor, gerekirse girişimcilik dersleri sağlıyorlar. Startup Refugees, kuruluşundan bu yana dört binin üzerinde mültecinin, becerileri doğrultusunda iş bulmasına yardımcı olmuş ve yüze yakın mültecinin kendi işini kurmasını sağlamış. Beceriler çeşitli olduğu gibi, sonuçlar da çok çeşitli. Bu sayının içerisinde kendi berber dükkânını açan da var, Finlandiya’nın büyük şirketlerinde yazılımcı olarak çalışan da…

 Evinizde kullanmadığınız bir oda var mı? AirBNB tarafından başlatılan OpenHomes projesi, sadece mültecileri değil, hastalık, ailevi durumlar veya herhangi bir nedenden dolayı acil barınma ihtiyacı olan tüm insanları, fazladan bir odası olan ev sahipleriyle buluşturuyor. Evlerdeki boş odaları mülteciler yararına kullanmaya önayak olan tek organizasyon OpenHomes değil. Amerika, Almanya ve İngiltere başta olmak üzere, bir çok kuruluş, ev sahipleriyle mültecileri buluşturuyor. Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansının bu buluşmalardan çıkan hikayeleri derlediği No Stranger Place (Türkçesiyle Yabancı Bir Yer Yok) adında bir platformu var.

Platformda, dayanışmanın insanların hayatına kattığı zenginlikle ilgili bir çok hikaye biriktiriliyor. Türkiye’de de mültecilerin sosyal uyumu, istihdam sağlanması ve toplumsal kabul adına anlamlı işler yapan bir çok sivil inisiyatif var. Özellikle Dünya Evimiz Derneği’nin, bu konuda kapsamlı çalışmaları bulunmakta. Aynı zamanda çoğunluğu üniversite öğrencilerinden oluşan Hiraeth Gönüllüleri, mültecilerin entegrasyonu üzerinde çalışıyor. Mardin merkezli Sirkhane, mülteci çocukların uyumlu bir geçiş dönemi yaşayabilmesi için, kültürel ve sanatsal aktiviteler düzenleyen harika bir oluşum. Peki bütün bu çalışmalar mültecilerin kendilerini evlerinde hissetmeleri için yeterli mi? Galiba asıl iş, önyargıları kırmak, katılımı zenginlik olarak görmek ve empati yapabilmekle, ta içimizde bir yerlerde başlıyor. Sevgiyle kalın

Yazar Sine Çelik

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış