Emel: Öncelikle kısaca Uçan Süpürgeyi anlatır mısınız? 20. seneye girerken Uçan Süpürgeyi nerde görüyorsunuz ve geçen bu süreyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Selen: Uçan Süpürge çalışmalarını Ankara’dan doğru kurmuş ve bütün ülkeye yaymış bir kadın örgütü. Biz çok bilinçli bir tercihle başka kentlerde şubeleşme, bir şekilde çoğalma gibi bir politika izlemeyip bilakis yerelin kendi dinamikleriyle kendi gücüyle var olduğu ortamlara Ankara’dan katılmak ve kadın hareketine buradan katkıda bulunmayı tercih ettik. Bir tür dayanışma ve iş birliği gibi. Hep farklı illerde farklı kurumlarla farklı örgütlerle birtakım çalışmalar yaptık.
Uçan Süpürgenin şanslarından biri galiba şuydu: Yereli hep çok iyi tanıdı. Nasıl bir alanda çalıştığının hep farkında oldu. Hangi çalışmayı, hangi şehirde hangi kadınların gücüyle birlikte yürütebileceğini bildi. Bu yüzden de gözümüz hep mutlaka yerelde oldu. Ama bunu yaparken eş zamanlı olarak uluslararası politikaları da, oradaki mekanizmaları da tanımak, onları da takip etmek, bir şekilde içinde yer almak gibi de önceliklerimiz oldu. Başlangıçta daha çok kadınlar ve kadın örgütleri arasında iletişim sağlama, bir network kurma hedefiyle ve amacıyla yola çıkmış bir örgüt olsa da süreç içinde bu hedef ve amaçlara hep yenileri eklendi. Bunlar zaman içinde değişti. Çünkü her şey değişiyordu. Kadın mücadelesinin de dinamikleri değişiyordu. Yerelden akan bilgi, bizim başka kuracağımız ortaklıklar, bizi etkileyen bütün siyasal ortam, atmosfer bunlar da değişiyordu. Dolayısıyla biz de zaman içinde yenilenmeye bu değişenlere ayak uydurmaya çalıştık. Uçan Süpürgenin ikinci şansı da şu: biz burada bir “kadro “olarak çalışıyoruz. Çünkü biliyoruz ki bu hak temelli çalışmalar çok keyfiyet kaldıran çalışmalar değil. Haftada iki gün gideyim, üç gün gideyim, bir toplantı yapayım geleyim gibi şeyler çok mümkün olmuyor. O yüzden burada sabit bir kadromuz, sabah gelip akşama kadar sürdürdüğümüz mesaimiz ve buna göre de bir takım ilişkilerimiz var. Çünkü hem takip ettiğiniz işlerdeki sürdürülebilirliği sağlıyor, hem de bir konuyu baştan sona ele alıp derinlemesine çalışabilmeyi. Böylece bir sivil toplum örgütü olarak kendinizi ayakta tutabiliyorsunuz. Yani bunu sağlayacak kaynakları, gücü ve insan kaynağını yaratabiliyorsunuz.
Ben bunu Uçan Süpürge açısından çok önemli buluyorum. Üçüncü şansı da belki şu: her zaman burada çok harika insanlar çalıştı. Burası 20 yıl boyunca yüzlerce kadının emeği ile var oldu. Bu kadınlar da hep farklı farklı alanlarda birikimleri olan, çok özgün arka planları olan, dünyayı takip edebilen, yereli de bilen, en küçük bir kadim bilgiden en uzaktaki yoruma kadar her şeyi buraya taşıyabilen kadınlardı ve Uçan Süpürge bence onlardan çok şey öğrendi. Bu yüzden bir miras ve bir bellek oluştu bu kadar sene içinde ve buna sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Zaten attığımız her adım, yaptığımız her iş bence bu mirasa bir çentik daha atıyor.
Emel: Az evvel değişim, dönüşümden bahsettiniz. Biraz bunlara değinmek istiyorum. Hangi alanlarda, nasıl bir değişim Uçan Süpürgenin deneyimlediği?
Selen: Değişim kaçınılmaz olarak oluyor. Sivil toplum çok dinamik bir alan. Konular, aktörler ve araçlar sürekli değişiyor. Bunları bir yerinden yakalamak gerekiyor ki daha çok hedeflerinize uygun işler kotarabilesiniz ve daha çok kişiye ulaşabilesiniz. Mesela bir yeni medya dünyası var ve bir takım araçlar var. Bizim bunları öğrenmemiz gerekiyor. Kadınlar olarak daha da çok öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü zaten o araçlara erişimimiz kadın kimliğimizden dolayı biraz daha zor oluyor. Çünkü kaynaklar, araçlar bunlar daha erkek dünyasının şeyleri ve toplumsal cinsiyet rolleri bizi teknolojiden, yeni medyadan ve onun başka getirilerinden de alıkoyabiliyor. Biraz daha güçsüzleştirildiğimiz alanlardan bir tanesi o yüzden bence bizim o araçları kullanıp onlarla hak ve eşitlik mücadelesi sürdürebiliyor olmamız çok fazla öneme sahip. Tabii ki biz bu anlamda, son süreçte bunu artık bir ana damar haline getirmeye çalışıyoruz. Dijitalleşme, yeni medyaya hakim olma, gidebileceğimiz her yere bunlarla erişme, bütün işlerimizi bu çerçevede yürütme gibi. Bu, haliyle bir insan kaynağı değişimini de beraberinde getiriyor. Yeni insanlar katılıyor aramıza, bu işi bilen insanlar. Yeni bir öğrenme süreci söz konusu oluyor. Bunun bir sonraki aşaması artık Uçan Süpürgenin de etrafında başka ağlar örülmeye başlıyor. Başka bir katmanlaşma var ve bu bence çok heyecan verici bir şey. Yani gönüllü ya da profesyonel çeşitli gruplar kümelenmeye başlıyor Uçan Süpürgenin etrafında. Herkes bir deneyimini bir keşfini bir şekilde burası ile paylaşıyor ve buradakilerle buluşturuyor. Bence bu bir örgütü ileri götürebilecek en güzel şeylerden bir tanesi. Bunun tadını çıkarmak lazım.
Bilge: Dijitalleşme festivallerde teknik olarak zaten büyük değişikliklere yol açtı. Önceleri
35 mm’lik filmler gösteriyorduk. Filmlerin ön izleme kopyaları halihazırda vimeo linkleri ile iletilirken ilk dönemlerde vhs kasetlerle izlenip seçildiği bir dönemden geldi Uçan Süpürge. Ben o dönemler yoktum ama hala vhs kasetlerimiz var. Daha sonra filmler DVD ile toplanmaya başlandı, şimdi artık vimeo linkleriyle ve ya festivalcilere özel profesyonel sitelerin izleme platformlarında filmleri izliyoruz. Ve şu an DCP teknolojisine geçildi. Sinemalarda artık 35 mm’lik gösterim makinalarının kaldırıldığını biliyoruz. Arada dönemde de başka dijital formatlar da oluştu. Sektörün tek bir dijital kopya üzerine ortaklaşmaya çalıştığı bir dönem yaşandı. Dijitalleşmenin bu ara geçişlerini
çok net yaşadı Uçan Süpürge. Bunun dışında festivalin sözlükteki adıyla uyuşmayan bir politik dönemden geçiyoruz. Hayati olarak gördüğümüz şeylere kapanmış durumdayız. Yani yaşamaya devam edebilmek, tehlikeden kaçabilmek gibi kendimizi koruma temelli bir yaşam çizgisine yöneldiğimiz için sinemalarda seyirci sayısı inanılmaz düşmüş durumda. Bunun ekonomik, sosyal izini medyadaki sansür ve baskı yüzünden süremiyoruz ama kültür endüstrisi inanılmaz bir daralma içinde. Uçan Süpürge bir kadın filmleri festivali, bakanlıktan destek alsa da aynı zamanda kadınların siyasi gündemlerinden uzak, onlara değinmeden, tartışma platformları yaratmadan var olamaz. Çünkü festival sadece filmlerin izlendiği bir alan değil, aynı zamanda insanların buluştuğu, etkinliklerin yapıldığı ve oradan bir güçlenme politikasının yaratıldığı, ortak bir sözün yada duyulmamış sözlerin duyulduğu da bir platform.
Atlas: 19. yıl için şunu söyleyebilirim. Öğreniyoruz burada, farklı çalışma alanları öğreniyoruz. Şimdiye kadar hep basın olarak baktığımız yerlerde artık içerik olarak bakmaya başlıyoruz. Farklı farklı içerikler üretmeye başlıyoruz. Bunun için burası çok güzel bir yer. Gerek gönüllülerimiz olsun, gerek burada ofis içinde çalışan çalışma arkadaşlarımız olsun sürekli bir içerik üretme, sürekli bir üretim halindeyiz ve bunun için de tabiki kendimizi geliştirdiğimiz bir alan festival
ve diğer projeler. Ben biraz kaygılıydım, hala da kaygılarım var. Daha önce bir festivalin basın koordinesini hiç yapmadım, yabancı olduğum bir alandı. Ama ekip güzel, dayanışma halinde sürdürüyoruz.
Emel: Neden böyle bir yenilenme ve tazelenme ihtiyacı hissetti Uçan Süpürge?
Selen: Her örgütün her zaman hikayesini yenilemeye ihtiyacı var. Bir şeyler değişiyor
ve aynı şeye aynı gözle baktığın zaman körleşebiliyorsunuz. Bizim o körleşmeyi engellememiz için de bir deri tazelemeye ihtiyacımız vardı. Bu çok işin doğası ile alakalı bir şey. Bütün örgütlerin arada yapması gereken bir şey aslında. Her şey miadını dolduruyor. Diğer türlü çok statik olurdu her şey ki herhalde sivil toplumun en istemediği şey de statükodur.
Onur: Zaten bir festival yapmak, yıllık bir organizasyon düzenlemek bir şekilde bir şeylerin değişmesini zorunlu kılıyor aslında.
Her sene aynı şeyi yaparak bir festivali 20 sene götürmeniz mümkün değil. Dolayısıyla her sene bir festival yaparken geçen sene ne yaptığınıza bakıp başka bir şey yapmanız gerekiyor. Benim bu festivalde 2. senem. Geçen sene 3 ay kadar çalışmıştım, bu sene de o kadar oldu. Festival yapmak başka bir sürü şeyden etkileniyor. Politik durumlardan, sosyal durumlardan. Dolayısı
ile her sene bir şekilde değişmeniz ve uyum sağlamanız gerekiyor. Bu bir seçim değil aslında bir mecburiyet. Çok temek hayatta kalmak için yapmamız gereken bir şey değişmek, yenilenmek.
Bilge: Sadece bizimle ilgili değil küresel anlamda da her şey değişiyor. Dernek olarak aynı kalmamız, festival olarak aynı kalmamız, birey olarak aynı kalmamız zaten mümkün değil. Değişmeden var olabilmenin mümkün olamayacağı bir çağdayız.
Atlas: Ben de bu değişimin bir parçası olarak geldim, göreceğizJ
Emel: Son dönemlerde özellikleGezi’den sonra sivil mücadele alanlarında yükselen bir dayanışma ruhunun oluştuğunu ve kolektif mücadelenin arttığını gözleyebiliyoruz. Uçan Süpürge de böyle bir havadan etkilendi mi?
Selen: Bence etkilenmişiz. Şahsen ben bu etkini sonuçlarını bu sene çok görmeye başladığımızı görüyorum. Etrafımızda, Ankara habitatımızda olup bitenler, örgütlenmeler, uğraşlar, insanların bir şeyler için bir araya gelmeleri, sivil hayatı, sivil düşünmeyi daha çok öncelemeleri, bunları daha çok sokağa yansıtmaları..Tüm bunların
bu sene bize daha fazla bir katkısının ve katılımının olduğunu görüyorum. Belki daha
çok göreceğimiz alan festival olacak. Çünkü o daha çok dışarıya açıldığımız alan. Yılda
sadece bir hafta olan ama etkisiyle, hazırlığıyla, düşüncesiyle, ilişkileriyle bir sene boyunca süren bir şey. İnsanlar sokağı sadece sokağa çıkmak olarak görmüyorlar, sokağı sadece izlemiyor aynı zamanda onun katılımcısı oluyorlar ve bu birlikte eyleme hali tam olarak Gezi sonrası yeşeren, büyüyen bir şey. Tabiki bir sivil toplum örgütü olarak, hem de bir festival düzenleyen bir sivil toplum örgütü olarak bunun etkisini daha da göreceğiz sanki.
Atlas: Festival dışında sürdürdüğümüz Kadınların Postası projemizde gönüllü olarak gelen bazı muhabirlerimiz mesela Gezi’den sonra politik bir duruşa, bakışa sahip olup gerçekten katkı sağlamak istiyorlar.
Selen: Bir de eskiden şöyle bir şey olurdu. Bize 29 senedir her zaman mutlaka gönüllü insanlar gelirdi, hala geliyorlar. Son zamanlarda onlarda da şöyle bir değişim oldu. Gelirlerdi bir şey yapmak istiyoruz derlerdi, çok da bilemezlerdi. Faydalı olmak istiyorlardı topluma, kendilerine veya sivil topluma fakat ne yapacaklarına dair bir fikirleri olmazdı. Ama artık gelen insanlar bir fikirle, bir yapabilirlik beyanıyla geliyor. Kendinde var ettiği ve güçlendirdiği bir şeyi buraya aktarmak çabasıyla geliyor. Bu niyet bence çok değerli. Bizim de sürekli öğrenmemiz gerekiyor. Onlar gönüllü gelip buraya bir şey sunduklarında bu çok karşılıklı bir fayda oluyor. Biz onlardan öğreniyoruz onlar bizden öğreniyorlar. Beşeri sermaye bir sivil toplum örgütü için en önemli değer, kaynak. Aslolan o kafaya, o politik düşünmeye, o bakışa sahip insanların kafa kafaya verebiliyor olması bence çok değerli ve asıl sürdürülecek şey de bu. Yeni bir miras oluşturuyor, yeni bir birikim oluşturuyor.
Bilge: Hareket içinde örgütler, aktivistler olarak beraber hareket etmemizin ne kadar önemli ve zorunlu olduğunu artık unuttuğumuz bir dönemden geçiyorduk. Baskı politikaları arttıkça birbirleriyle bireysel yada örgütsel olarak ayrışmış insanlar bir araya gelmeye başladı. Demokratik alanda mücadele veren tüm yoldaşların birbirine sahip çıkmaları gerektiği fark ettik.
Selen: Bunu bugün biz de yaşıyoruz mesela Bilge, Pembe Hayat Kuirfest’in yönetmeni ama Uçan Süpürgenin festivaline danışmanlık yapıyor. Ya da İşçi Filmleri Festivali ile ortak etkinliklerimiz olacak. Yani tam aslında o dayanışma ruhunun gerçekten somut ve çok anlamlı örnekleri bunlar.
Onur: Sınırlar bulanıklaştı bir yandan da aslında. Bilgenin dediği o STK’lar arasında tartışmanın sınırları çok keskindi artık o sınırlar çok bulanıklaştı. STK’ların her zaman belirli gündemleri olsa da, artık o kadar amaçlara yönelmişler ki birbirini işine koşar oldular.
Bilge: Artık çok daha büyük bir kitle bir araya geliyor. Daha homojenleşiyoruz. Önceden daha fazla politik akımlar, örgütler, feminizmin hangi türü, sosyalizmin hangi türü, LGBT hareketi, trans hareket gibi ayrımlara gittiğimiz dönemden, şimdi bu ayrımların içinden hep beraber birbirimizin yaşam haklarını savunduğumuz, birbirimizin etkinliklerine giderek birlikte öğrendiğimiz ve bütün bu malzemenin nasıl harman olduğunu hayal edebildiğimiz bir şey kurmaya çalışıyoruz.
Selen: Sınırların muğlaklaşması ve daha iç içe geçebiliyor olmamızı çok önemsiyorum. Birbirinin yaşam hakkını savunmak çok temel bir şey ve bunu yaparken sadece insan türünün yaşam hakkını değil, ağacı da, kuşu da, suyu da hepsini birden savunuyorsun. Ve o seni yok edilmeye çalışılan başka alanların da savunusuna yönlendiriyor. Bu farkındalık çok önemli bir şey. Yıllarca feminist hareketi çok “kadıncılık” yapmakla suçlayan bir kesim oldu. Biz onlara hep aynı şeyi söyledik. Bir feminist bir cins olarak sadece kadınları değil aynı zamanda HES’lerle mücadeleyi de destekliyor, aynı zamanda Suriyeli kadınların derdini de dert ediniyor, Kürt kadınların yaşadıkları da onun meselesi oluyor, küresel ısınmayı da dert ediniyor, anti militarist de da oluyor. Bütün bunlar bir yaşam savunusu, bir bütün. Ve bunu en iyi öğreneceğimiz yerler yine sivil aktivizm alanları, STK lar. Biz bunu Ankara’da biraz daha güçlü yaşayabiliyoruz.
Emel: Bundan sonra bizi nasıl bir Uçan Süpürge bekliyor?
Selen: Bu sene 20. yılında Uçan Süpürgenin en önemli meselesi teması yenilenme. Tazelenmek, yenilenmek, çevremizde yeni ilişki ağları örebilmek, yeni konulara bakabilmek, yeni çalışma konuları yaratabilmek, gibi bir çaba içerisindeyiz. Aramıza yeni insanlar katılıyor, yeni çalışma yöntemlerimiz, biçimlerimiz, ortamlarımız yenileniyor, tazeleniyor ve çok taze bir kan geliyor. Bu da herhalde çok iyi sonuçlar verecek. Bakalım festivalde göreceğiz. Sonrasında da diğer projelerimizde de tek tek sırasıyla görmeye başlayacağız. Yenilikçi, yaratıcı, vizyoner işler yapmaya gayret ediyoruz. Gönüllüleri bekliyoruzJ
Teşekkür ederiz.
Yorumlar (0)