Fethi Heper, 1962-63 dönemimde, ODTÜ Mimarlık 1. sınıfta okurken, sınıf arkadaşımdı. Ama çabucak ayrıldı ve ondan sonra da, uzaktan bir efsanenin parçaları gibi işittiğimiz harika şeyler duymaya başladık hakkında… Torunum, böyle durumlar için “epik” diyor; gerçekten Fethi’nin epik bir öyküsü var. Ama Eskişehir sporun öyküsü de epik. Hatta 2025 Eskişehir’inin öyküsü de epik.
Bu hafta sonu gazeteyi açtığımda Haydar Ergülen’in Fethi ile ilgili yazısını, ertesi gün de Ali Murat Hamarat’ın yazısını (16 ve 17 Şubat, Birgün) okuduktan sonra, ben de Fethi Heper üzerinde düşünmeye başladım.
Geçen hafta yazdığım yazıyı bitirirken, Burawoy’un düşündürdükleriyle ilgili olarak akıl yürütmeye devam edeceğimizi söylemiştim; ama Fethi Heper’in haberini alınca, ertelenemeyecek bir durum oluştu.
Fethi’yi çok az tanıyorum ve hiçbir zaman yakın arkadaşlığımız olmadı. 40 kişilik bir birinci sınıftaki arkadaşlarımdan biri sadece. Ayrıca Fethi, pek öyle etrafta görünmeye ve diğer öğrencilerle kaynaşmaya vakti olan biri gibi de durmuyordu. Altmış küsur yıl önceki sınıf ve pek de yakın olmayan arkadaşlığa rağmen, Fethi beni gerçekten düşündürüldü ve kafamdaki pek çok sorunun hareketlenmesine/ uçuşmasına ve okumakta olduğum kitapla (Sennett, 2025, İnşa Etmek ve Yaşamak) ilişkilenmesine neden oldu.
Önce şunu söylemeliyim: Fethi Heper, ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde o yıl ilk defa açılan “Şehircilik Bölümü”nün öğrencilerinden biriydi. Türkiye’de “şehircilik eğitiminin” başlamasının çok ilginç bir öyküsü olmakla birlikte, bugün bu konu üzerinden durmayacağım. Mimarlık Fakültesi 1. sınıfının hemen yanında, bir de 4 kişilik bir “şehircilik” 1. sınıfı vardı. Onlar en baştan “şehirci” olmayı seçmişlerdi, ama aynı dersleri alıyorduk genellikle; pek az ders farklıydı. Fethi, Türkiye’nin ilk “şehircilerinden” biri olmak üzere başlamıştı, ODTÜ’deki eğitimine.
İşte asıl üzerinde durmak istediğim konu bu: Şehirci Fethi Heper…
Fethi, hemen ilk yılın sonunda Şehirciliği de, ODTÜ’yü de, Ankara’yı da terk edip, Eskişehir’e memleketine döndü ve hiçbir zaman “şehirci” olmadı. Ama Eskişehir, biraz da (belki “biraz” dan çok daha fazla) Fethi nedeniyle geçtiğimiz yarım yüzyılda bambaşka bir şehir oldu. İşte beni düşündüren de bu: Şehirci olmayan Fethi, Eskişehir’le, içinde yaşadığı kentle ve onun nasıl bir kent olduğuyla ve potansiyellerini kullanarak nasıl bir şehir olabileceğiyle ilgili olarak, bir şehircinin yapabileceklerinden çok daha fazlasını yaptı.
Bunun öyküsünü anlatmayacağım, zaten ayrıntılarıyla bilmiyorum, ama
- Bir kentin gelişmesi ne demek ve nelere bağlı olarak gelişme oluşur? 1960’lı yıllara Eskişehir nasıl bir kentti ve ne tür gizil potansiyeller taşıyordu?
- Bir kentin gelişmesi, genellikle ekonomik olarak hatta daha çok yaptığı mal ve hizmet üretimleriyle açıklanır ama “gelişme” kavramı gerçekte bundan çok daha geniş olmalı ve Eskişehir örneğinde bu “diğer” gelişmeler nasıl eşzamanlı ve eylemli bir biçimde oluştu?
- Spor, özellikle futbol, bu ülke toplumu için ne ifade ediyor ve bu ifade, nasıl oluyor da, bölgelerarası gelişme farklılıkları bakımından toplumun en gözde ölçütlerinden biri olarak yaşam buluyor? Futbolda fark, bölgeler değil metropoller (ki Türkiye açısından bu sadece İstanbul demek) ile Anadolu’nun taşra kentleri arasındaki yarılmayı, nasıl oluyor da en güçlü bir biçimde ifade eden öge haline geliyor? [Bugün için metropol ve Anadolu futbolları, ya da bölgelerin futbol özellikleri, sadece gelişmişlik farklılıkları nedeniyle değil, etnik sorunlar nedeniyle de yarılmaya/ ayrımcılığa uğruyor; ama bu sorun ile bu yazıda ilgilenmeyeceğiz.]
- Eskişehir, hem bir metropol değil hem de büyükşehirlerde bulmayı beklediğimiz pek çok özelliği, hem de nitelikli bir biçimde sunuyor. Öyle ki, “yaşanılabilir kentler” ölçeğinde, toplumsal-demografik yapısı-gençliği/ modernitesi/ sahip olduğu sosyal çeşitliliği ve laisizmi vb. gibi nedenlerle, belki Türkiye’nin en önde gelen kentlerinden biri. Ama böylesi yaşanabilir bir kent/ bir Eskişehir, nasıl oldu da oluştu ve bu ögeler bakımından diğer kentlerden farklı olmayı başardı? Sanırım soru tam da burada, yerel değerler, kentin yerel kültürünün oluşması, evrensel kültürel değerlerle yakından ilişkili olduğu halde yerel niteliği yüceltebilmek vb. gibi kavramlarla ilişkileniyor.
Aslında Eskişehir, XIX. Yüzyıl’da yoksul bir Anadolu kasabası, demiryolu, kaderini değiştiriyor. Savaş ve göçler: Osmanlı Rumeli’sinin ve Karadeniz kuzeyin pek çok bölgesinden gelen göç dalgaları, tarımın ve sanayileşmenin usul-usul ilerleyişi, Cumhuriyet Dönemi boyunca… Bu öykü pek çok Anadolu yerleşmesinin öyküsünü andırıyor ama Eskişehir, bu çeşitlenmeden uyumlu bir beraberlik, yenilikçi bir bakış ve kendine özgü bir modernle birlikte, yerel özelliklerini koruyan kimliğini geliştiriyor yavaş yavaş... Akademi ve üniversite, kentin kültürel-entelektüel yapısını, gündelik yaşamdaki o çok renkliliği, gençliği ve kültürel etkinliklerin büsbütün çiçeklenmesini, kentte yaratılan o özgür ve özgün atmosferi besliyor.
Kaç tane Anadolu kenti var, kendi çabalarıyla kentin fiziki yapısını düzenlemiş ve ırmağını korumuş, tarihi bölgesine özen göstermiş, tiyatrolar kurmuş, bir belediye senfoni orkestrası (EBBSO) ve bir de Anadolu Üniversitesi senfoni ve oda orkestralarını yaratmış ve kentlilerle bütünleştirmiş? Müzeleri ve inanılmaz derecede ilginç Modern Sanat Müzesiyle, kütüphanelerle gerçekten kentin sahip olması istenilen özelliklerine özen göstermiş, ekolojik sorunlara duyarlı ve ulaşımda raylı sistemini kurmuş/ bisikleti önemsemiş, gerçek bir üniversite kenti kimliğini hakkıyla hak etmiş…
1965’li yıllarda Es Es’ler, sanki kenti dinamize eden tohumları saçıyorlar bütün Eskişehirlilerin yüreğine. Haydar Ergülen: “… Fethi Heper kaptan olmuş, gol kralı olmuş, efsane olmuş, İstanbul takımları istemiş oralı olmamış, sonraları Türkiye’yi saran köşe dönmeci anlayışa uzak olmuş, top oynamış, profesör olmuş, hepsi bir yana birliğin, dayanışmanın kardeşlik ve arkadaşlığın gençlerinden olmuş ve o hep genç olmuş. Bağlılığın vefanın, değer bilirliğin, tutkunun ve bir şehri bir semt gibi aşkla sevmenin adı olmuş. Her koşulda Es Es’in yanında olmuş. Fethi Heper adı Eskişehirspor’la Es Es’le özdeşleşen aydınlık, iyimserlik ve aydınlık olmuş.” diyor.
Evet, Fethi şehirci olmadı, ama kendi kentine herhangi bir hemşerinin verebileceğinden çok daha fazlasını ve niteliklisini vermek için bilinçli bir çabanın ateşleyicisi ve dinamosu oldu. Eskişehir’i her hangi bir Anadolu kenti olmaktan uzaklaştırarak taze ve bilinçli, genç bir kent haline dönüştüren bütün hemşerileriyle birlikte, kentine yerel katkılarda bulundu.
Fethi, Eskişehir için İngilizce’ de “civic pride” denilen kavramın en önemli yaratıcılarından biri oldu. Fethi Heper’i bir sınıf arkadaşım olarak, ama daha da çok, yerel bir değerler ateş topunun alevlendiricisi ve işçisi olarak anmak, beni bir şehirci olarak onurlandırıyor…
Es Es’i ve Eskişehir’i, Fethi’nin kimliğinin ateşinde selamlıyorum.
Yorumlar (0)