Başkaya, bu krizin nedenlerini, anlatmaya başlamadan önce, insanlığın bu gün yaşadığı krizin 18. Asırda ortaya çıkan İngiliz Sanayi Devrimi ile Büyük Fransız Devriminin birlikte bir sonucu olduğunu; üretimde makinalaşmayı getiren Sanayi Devriminin ekonomik rotayı, Aristokrasinin sonunu getiren Fransız Devriminin ise yeni politika tarzını belirlediğini söylüyor. Fransız Devriminin ilkeleri, her ne kadar önemli ve değerli olsa da; özgürlük ve
hak mücadeleleri peşindeki emekçi sınıf ile emekçileri engellemeye çalışan mülk sahibi burjuvazi arasındaki mücadelenin bu gün pek de parlak olmadığına vurgu yapıyor.
Başkaya, bu büyük krizi, krizden de öte bir tehlike olarak görüyor; “çünkü, bu krizin bir çaresi yok”, diyor. Çarenin olmadığı bu durumda kapitalizmin sürmesi için egemenlerin daha baskıcı, daha faşizan önlemler alacağı bir tabloya işaret ediyor, “şu anda pek mümkün görünmese de emekçi ezilen halk için çözümün devrim olduğunu da” söylüyor. Daha da büyük bir tehlike olarak “Gezegen Riskine” de işaret ediyor: insanların üretim, tüketim çılgınlığının ve değişen yaşam tarzlarının, jeolojik olarak da dünyaya zarar verecek (antroposen bir çağın başlaması anlamında) bir düzeye ulaşmış olduğunun altını çiziyor. “Yani” diyor, “sadece ekonomik ya da sosyal problemlerden öte bizatihi doğanın dengesi bozuluyor artık”.
Bu krizin nedenlerini sıralıyor, Fikret Hoca, diyor ki:
“Bu (yani kapitalizm) bir meta uygarlığı.. Her
şey şeyleşti, paralaştı” diyor. “Her şeyi kendine benzetti, kapitalizm” derken, kızgınlığını da saklamıyor. Durumun vahametini, saçmalığını anlatmak için, “Bu saçma bir şey” diyor,” ne varsa, akla gelen her şey, mesela insan vücudunun bile her yeri, burnu, ağzı
bile metalaşmış durumda” diyor. “Sosyal hizmet olarak sunulanlar bile şeyleşmiş, paralılaşmış” diyor, “hem de akıl almaz bir hızla” diye vurguluyor. Devam ediyor, “insan ilişkilerini bitirdik, insanlıktan çıktık, tüketim canavarlarına dönüştürüldük.. Selam almaktan, merhaba demekten korkuyoruz, başkalarından gelecek mesajlara kendimizi kapatıyoruz, sabahleyin metroya binerken kartımızı basıyoruz, internetten bilet alıyor, bankadan paramızı kartla çekiyoruz..” dedikten sonra soruyor: “ne biçim bir insan, bu? Böyle bir insanlık
olur mu?. Bir de bu dejenerasyonu, ilerleme olarak sunuyorlar insana” diyor. Durumdan hoşnut olmadığı yüzüne yansıyor, acı acı gülüyor! Marks’a getiriyor sözü, “sanki eşyalar, bir insan satın alıcısı gibi görünüyorlar”
“Zenginliğin ayıp olduğu bir dünya kurulmadan, zenginlik/yoksulluk kavramları sözlüklerden çıkmadan; hırsızlığın, yolsuzluğun itibar gördüğü bir dünya, medeni bir dünya haline gelemez..”
diye alıntılıyor; “gidin bir AVM’ye reyonları izleyin, kimkimi satın alıyor izleyin” diye gözlem yapmaya çağırıyor izleyenlerini...
Metalaştırmanın ardından gelen ikinci nedeni ise “mülksüzleştirerek sermaye biriktirmek” diye anlatıyor... “Daha çok, daha çok insan mülksüzleşiyor, proleterleşiyor. Yaşamak ve üretmek için araçlardan mahrum ediyor insanları, kapitalizm” diyor. “Bu arada yaşam alanlarımıza, su kaynaklarımıza, gezegenimize de el koyuyor, yok ediyor” diye anlatıyor..
“Üçüncü olarak” diyor, “kapitalist sistem münhasıran ekonomik kertenin belirleyiciliğine dayanıyor” diye anlatmayı sürdürüyor..” Normal bir toplumda ekonomi topluma tabi olması gerekirken, kapitalizm toplumu kendi ekonomisine tabi kılıyor.” Karl Polanyi’nin Büyük Dönüşüm’üne atıfta bulunuyor. “Bulun o kitabı, okuyun” diyor.
"Devletin ülkesi ve milleti... Devletle halk arasındaki ilişki ters.. Olsa olsa milletin devleti olması lazım; bizde bir devlet var, bir de onun milleti ve babasının malı olan ülkesi.."
Dördüncü nedeni anlatmaya başlıyor: “Değişim değeri, kullanım değerinin önüne geçiyor; Kapitalist, insanın şu ya da bu ihtiyacını karşılamak üzere üretmez ki, kar etmek için üretir ve her seferinde de daha çok, daha çok üretmek ister” diyor. “E peki her seferinde çok üretilen bu şeyleri de insanlara daha çok tükettirmek gerekir, nasıl olacak bu? İhtiyacı olmayan şeyi alması için insanları, zorlamaya başlar kapitalizm, araya reklamcı girer, gazeteci girer? Tabi başka yöntemler de kullanılır, programlanmış eskime yöntemlerine başvurulur, üretilen metaların ömürleri, daha çok satmak için daha düşük tutulur..” İnsana her seferinde daha çok tükettirmek için olmayan ihtiyaçların var gibi gösterildiğini örnekliyor, Fikret Başkaya...
Sunuşunun son bölümünde kapitalizme dair rakamları sıralıyor. 2014’de açıklanan rakamlarla Dünyada 82 ailenin servetinin, 3.5 milyar insanın (yani dünyada yaşayan 7.4 milyar insanın neredeyse yarısının) ekonomik düzeyine eşit olduğunu, Dünya nüfusunun % 1'inin, Dünya kaynaklarının neredeyse yarısından çoğuna el koyduğunu belirtiyor...
Soru cevap bölümünde, Türkiye'deki kapitalizmi, emperyalizme tamamen teslim olmuş kompradorlaşmış, işbirlikçi bir rejim olarak tanımlayan Başkaya, bir başka tezatın da altını çiziyor: “ama emperyalizme olan bağımlılığı gizlemek için, milliyetçilik de almış başını gidiyor işte”... Laf lafı açıyor, çok güçlü bir vurguyla “zenginliğin ayıp olduğu bir dünya kurulmadan, zenginlik/yoksulluk kavramları sözlüklerden çıkmadan; hırsızlığın, yolsuzluğun itibar gördüğü bir dünya, medeni bir dünya haline gelemez..” diyor, hoca... Zenginliğin aslında başkalarının haklarını gaspetmek olduğunun, hırsızlık olduğunun altını çiziyor. “Fakirlikle değil, zenginlerle/zenginlikle mücadele edilmeli aslında” diyor... Salondakiler, onaylıyor sözlerini...
Tartışmanın son bölümünde, öz yönetim ve Kürtler üzerindeki baskılara geliyor sıra: “devletin ülkesi ve milleti...” diyor, kızgınlıkla “Devletle halk arasındaki ilişki ters.. Olsa olsa milletin devleti olması lazım; bizde bir devlet var, bir de onun milleti ve babasının malı olan ülkesi.. Bu devlet, Kürdistan’ın o bölgesini 90 yıldır sömürge olarak tutuyor” diyor, sesi kızgın. “Orada kolonyalist bir statü var. Çatır çatır bu tespiti yapacak ve söyleyeceksin” diyor. “Özyönetim dahil, oradaki halkın bütün talepleri meşru ve haklıdır” diye ekliyor, “ne tür talep olursa olsun talepleri haklıdır. Özyönetime gelince, özyönetim zaten insanlığın ufkunda olan bir şey” diyor. “İyi bir medeniyet kuracaksan, zaten özyönetime dayalı olmalısın, sosyal yaşamda, politikada halk kendi kendini yönetebilmeli” diyor.
Fikret Başkaya'nın Ütopyası:
ÖZGÜR ÜNİVERSİTE
“En sonunda, insanın ayrılmaz parçası olan her şeyin alış veriş ve pazarlık konusu olduğu zaman gelip çattı. Bu, o zamana kadar el değiştiren fakat ticaret konusu olmayan, erdem, duygu, kanaat, bilgi ve bilinç gibi şeylerin de ticaret konusu olduğu bir zamandır. Tek kelimeyle her şey ticaret konusu oldu. Bu genel kokuşma ve evrensel ölçekli alış – veriş dönemidir. Eğer ekonomik terimlerle ifade etmek gerekirse, bu, maddi olsun manevi olsun, her şeyin gerçek değerinin saptanması için pazara getirildiği bir zamandır.” Karl Marx'ın bu tespiti ile başlıyor Özgür Üniversitesnin Kuruluş Bildirgesi. “Türkiye’de bilimsel-entelektüel alanın, Avrupa merkezli ideolojinin ve onun öz-çocuğu olan resmi ideolojinin hegemonyası altında olduğunu” söyleyen Başkaya ve arkadaşları, “bu ideolojik hegemonya ve onun ortaya çıkardığı yabancılaşmanın kendi insanımıza, toplumumuza, coğrafyamıza yabancılaşmayı getirdiği tespitini” yıllar önce yapmışlardı.
Başkaya, üniversiteler ile ilgili son söyleşilerden birinde şunları söylüyor: “(Adı üniversite olan) Bu gericilik yuvalarından ezilen-sömürülen geniş kitleler lehine bir şeyler beklemek, bir şeyi hiç olmadığı yerde aramaktır. Böyle bir durum ortaya çıkmışken, elbette yapılması gereken şeyler var. Mümkünse her mahallede, her semtte, her kent ve kasabada bağımsız (özerk değil) eleştirel düşünce odakları, ‘halk üniversiteleri” oluşturmak gerekli ve mümkündür. Zira, eleştirel düşünceye hiç bir zaman bu kadar ihtiyaç olmadı. Eleştirel düşünceyi ve bilimsel bilgiyi emekçi sınıfların hizmetine sunmak, onu asıl bulunması gereken zemine çekmek bizim irademizi aşan bir şey olmadığına göre...”
Nitekim Başkaya ve arkadaşları, özgür bir üniversite oluşturmak amacıyla yıllar önce kolları sıvadılar ve bir vakıfla birlikte halk için “Özgür Üniversite”ler düşlediler (www.ozguruniversite.org):
Bu üniversitelerin bilimsel üretimle ilgili temel yaklaşımı “parayla bilim olmaz” şeklinde özetlenebilir. Başkaya ve arkadaşlarına göre: “gerçek anlamda bilimsel üretim, ancak gönüllülük ve kişisel motivasyonla mümkündü”. “İlerici ve aydınlık fikirlerin hep var olan eğitim kurumları dışında, onlara bir tepki olarak ortaya çıkabileceğini” ve “egemenlik ilişkisi üreten, o amaçla oluşturulmuş kurumlardan egemenlik ilişkilerini eleştirmelerini beklemenin iyimserlik olduğunu” söylediler.
Etkinlikleri ve dersleri sürdürebilmeleri için
gereken kaynağı, “şimdilik ve en azından geçici bir süre ile bağışlar olarak” duyurdular... Yayınlar ve araştırma projelerinden sağlanacak gelirin, zamanla harcamalarını önemli ölçüde karşılayacak düzeye çıkabileceğine inandılar.
Bilime ihtiyacı olanları, özgürleşmenin ideolojik köleliği aşmaktan geçtiğine inananları, kapitalistküresel püskürtme stratejisi”nin aynı şekilde geri püskürtülebileceğini, bunun insan iradesi dahilinde
bir şey olduğunu düşünenleri, pasif bir yığını değil, tarihin öznesi olma iddiasını paylaşanları; sömürü, baskı ve şiddete karşı olanları, dışlanmışlığın, marjinalleşmenin bir kader olmadığının bilincinde olanları; aşağılanmış, düşürülmüş insan haysiyetini restore etmekten yana olanları, Dünyanın zenginliğinin küçük bir şımarık azınlık tarafından yağmalanmasını içine sindiremeyenleri; kapitalist yağmanın geri dönülmez toplumsal ve ekolojik felaketler ve yıkımlar yaratması karşısında tepkisiz kalmak istemeyenleri; hızla çürürken her şeyi çürüten komprador rejim altında kişisel çıkar hesapları yapmanın anlamsız ve saçma olduğunu görenleri, “Özgür Üniversiteye” katkı vermeye, çağırdılar.
2000 yılnda Ankara’da göreve başlayan “Özgür Üniversite”, şimdilerde İstanbul’a taşındı. İstanbul'da hizmet veriyor.
Fikret Başkaya Kimdir
Ankara Üniversitesi SBF İktisat-Maliye bölümlerini bitirdi. Fransa’da azgelişmişlik, emperyalizm ve kapitalizmin aşılması üzerine çalıştı, doktorasını tamamladı. Kapitalizm karşıtı görüşleri nedeniyle çok geçmeden cezalandırıldı. Askerde sakıncalıya ayrıldı. Askerlik sonrası Sosyal Hizmetler Akademisinde Ekonomi dersleri verdi. Bolu İ. Baysal Üniversitesi - İktisat Bölümü öğretim üyesiyken “Paradigmanın İflası” kitabında resmi tarihi sorgulaması 20 ay hapis cezasını beraberinde getirdi. Mahpusluğu bittikten sonra Gündem Gazetesinde yazdığı yazılarını, kitap halindetekrar (Akıntıya Karşı Yazılar) basması nedeniyle bir kez daha hakkında dava açıldı. Ancak bu kez dava cezayla sonuçlanmadı, beraat etti. Fikret Başkaya, 2007’de Ankara’da “Özgür Üniversite” girişimini başlattı ve yürütücülüğünü üstlendi. “Özgür Üniversite”, şu anda sadece İstanbul’da eğitim ve tartışma faaliyetlerini sürdürmektedir.
Sömürgecilik Emperyalizm Küreselleşme; Akıntıya Karşı Yazılar; Küreselleşmenin Karanlık Bilançosu Yediyüz Osmanlı Beyliğinden 28 Şubata: Bir Devlet Geleneğinin Anatomisi; Kalkınma İktisadının Yükselişi ve Düşüşü; Azgelişmişliğin Sürekliliği; Avrupa-Merkezcilik Resmi İdeoloji Bilim ve Sosyalizm; Yenilgi Tuzağı;Paradigmanın İflası Resmi İdeolojinin Eleştirisine Giriş; Küreselleşmenin Karanlık Bilançosu; Çığırından Çıkmış Bir Dünya: Sosyal Sefaletin, Ekolojik Felaketin, Etik Yozlaşmanın Kökeni; Sosyalizmin Geleceği; Borç Krizi Üzerine Bir Deneme; Devletçilikten 24 Ocak Kararlarına: Türkiye Ekonomisinde İki Bunalım Dönemi; Seçilmiş Yazılar; Reel Atatürkçülük kendisinin yazdığı ya da Dünyanın Balkonundaki İsyancılar Zapatistalar, "YDD", Enternasyonalizm; Resmi Tarih Araştırmaları 3 İttihatçılıktan Kemalizm'e gibi katkı verdiği birçok kitabı ve araştırmaları mevcuttur ve yeni araştırmalarını da kitaplaştırmaktadır...
Yorumlar (0)