Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Futbol Asla Sadece Futbol Değildir!

“Sokakta oynasalar, kaldırımda destekleriz!” Sermaye düzenine, ırkçılığa, erkek egemen anlayışa, sömürüye ve rant düzenine karşı yazmaya, söylemeye ve her mecrada mücadele etmeye devam edeceğiz. Çünkü daha önce de ifade ettiğim gibi başka türlü yaşamak çok zor.

Futbol Asla Sadece Futbol Değildir!

 

14 Mart günü 102. kuruluş yıldönümünü kutlayan Gençlerbirliği Spor Kulübü Ankara’ya ve Türkiye’ye “futbolun sadece futbol olmadığını” anlatmak açısından eşsiz bir örnek sunuyor. Siyasetin hararetli gündemine biraz ara vermek ve yine siyasete içkin ancak doğrudan siyasetin konusu olmayan alanlara bakmak hem gerginliğimizi düşürmek, hem de kısır çekişmelerden sıyrılarak ufuklarımızı genişletmek adına faydalıdır diye düşünüyorum. Öncelikle belirtmem gerekir ki Ankara Atatürk Lisesi’nde(Taş Mektep) ortaokul ve liseyi tamamlamış birisi olarak çok sevdiğim okulumun Gençlerbirliği tarihi için ne kadar önemli olduğunu çok geç öğrendim. Taş Mektep(Ankara Sultanisi) beden eğitimi öğretmenlerinin kurduğu futbol takımında oynatılmayan yetenekli öğrencilerin ayrı bir takım kurması ile başlıyor Gençlerin hikâyesi. Taş Mektep Gençlerbirliği’nin kurulduğu yerdir dersek yanlış olmayacaktır. Taş Mektep öğrencisi olduğum yıllarda okulun Gençlerbirliği ile bağlarının olduğunu biliyorduk ancak Taş Mektep ve Gençlerbirliği ilişkisinin tarihsel kökenleri ve gelişimine ilişkin bilgi – bilinç edineceğimiz herhangi bir faaliyetin gerçekleştirilmediğini belirtmem gerek.  Oldukça istisnai bir futbol hikâyesini ardında taşıyan Gençlerbirliği’nin doğduğu okulun sanki bu konuya daha duyarlı olması gerekirdi. Edebiyat ve sinema tarihine “Badi Ekrem” olarak kazınan Hababam Sınıfı karakterinin de Gençlerbirliği tarihinin bir parçası olduğunu çok sayıda Taş Mekteplinin bilmediğini tahmin ediyorum.

Tanıl Bora’nın kaleme aldığı “Ankara Rüzgarı: Gençlerbirliği Tarihi” kitabının kulüp tarihi için en önemli referans kitabı olduğunu not edelim. Bu yazıda yer alan tarihi bilgilerin ve anekdotların tamamı Tanıl Hoca’nın kitabından alınmıştır. Tanıl Hoca’nın akademik tarih yazımı disiplini içerisinde yazdığı kitap Gençlerbirliği’ni derinlemesine öğrenmek isteyenler için birincil kaynaktır. Bu yazıda öyle bir incelemeye girişmeyeceğim. Anlatacaklarım Tanıl Hoca’nın yazdıklarının yanında biraz magazinsel kalacak ama Türkiye’deki yangın yerlerinden birisi olan futbola ilişkin farklı bakış açıları sunabilme gayesiyle yola çıktığımı belirteyim. Çocukluğundan beri koyu bir Beşiktaş taraftarı ve bir Beşiktaş kongre üyesi olarak Türkiye’deki futbol ikliminin değişmesini en çok isteyenlerden biriyim. Ankaralı ve Taş Mektepli olmanın üzerime yüklediği sorumluluklardan birinin de Gençlerbirliği futbol kültürünün daha bilinir olmasını sağlamaktır diye düşünüyorum. Beşiktaş’ın ve Gençlerbirliği’nin temsil ettiği değerlerin ve taraftar yapılarının farklı olmasına karşın ülke içinden çıkan bu değerlerin ülkeyi kapsayıcı bir nitelik kazanmasının futbolda devrim yaratacağını öngörmekteyim. Futbolun toplumda gördüğü karşılık ve siyasetteki yeri göz önüne alındığında mevzunun bir Beşiktaş veya Gençlerbirliği romantizminden çok daha derin karşılıklarının olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Yıllardır bitmeyen hakem tartışmaları, devlet ve sermaye tarafından maddi ve manevi olarak kollandığı söylenen takımlar, futbol üzerinden devşirilen kahramanlık ve kimlik hikayeleri, Fenerbahçe – Galatasaray rekabetinin takım taraftarları arasında yarattığı gerilimin adeta toplumsal bir gerilime evrilmiş olması futbolun futboldan başka pek çok alana yön veren özelliğini ortaya koymaktadır. Beşiktaş taraftar grubu çArşı’nın Gezi Direnişi sebebiyle yargılanması, Fenerbahçe’nin şike soruşturması, Hakan Şükür başta olmak üzere Galatasaray’ın altın jenerasyonunun çok sayıda futbolcusunun FETÖ iltisakları futbolun Türkiye’de siyaset ve gündelik hayat ile ne denli iç içe olduğunu gösterir niteliktedir. Tam burada bu tartışmaların içerisine girmeden Gençlerbirliği’nin hikâyesine dönelim ve alternatif bir futbol kültürünü anlamaya çalışalım.

Taş Mektep, Münif Kemal, Badi Ekrem ve İlk İsyan

1921 yılında Ankara Futbol Birliği tarafından kurulan Ankara Ligi’nde mücadele etmeye başlayan Ankara Erkek Lisesi’nin futbol takımının antrenörlüğünü üstlenen beden eğitimi öğretmeni Ekrem Bey’in oyuncu seçimlerinde adaletsiz davranması ve yetenekli oyuncuları takıma almaması gerekçesiyle isyan eden öğrenciler 14 Mart 1923 tarihinde Gençlerbirliği Spor Kulübü adını tescil ettirerek kulübün kurucu babaları oldular. Hababam Sınıfı’nın Badi Ekrem karakterini yaratırken Rıfat Ilgaz’a esin kaynağı olan Ekrem Hoca’nın kurduğu Ankara Sultanisi Futbol Takımı 1923-24 sezonunda ligden çekilirken Gençlerbirliği 1925 yılının Mart ayında ilk kongresini gerçekleştirir. Badi Ekrem’e barışçıl bir yöntemle başkaldıran öğrencilerin haklılığı kısa süre içerisinde ortaya çıkmıştır. Kongreden kısa bir süre sonra Ankara Sultanisi eski müdürü Münif Kemal’i ziyaret eden öğrenciler Münif Kemal’den kulübün başına geçmesini isterler. Bu nezakete direnemeyen futbol sever Münif Kemal teklifi kabul eder ve 1936 yılına kadar kulübün başında kalır. 

Milli kümenin kurulduğu 1959 yılına kadar Ankara Futbol Ligine damga vuran Gençlerbirliği, Muhafızgücü ile birlikte Ankara’nın en güçlü 2 takımından birisi haline gelmiştir. “Okullu Takım”, “Mektepli Sporcu” gibi kavramları Türkiye’ye kazandıran Gençlerbirliği, 1941 ve 1946 yıllarında Türkiye Şampiyonu olur. Bu süreçte Gençlerbirliği yönetiminin iki özelliği dikkat çekmektedir. Öncelikle oyuncuların tahsil hayatları sportif başarının  önüne konulmuştur ve “Okullu Takım” yapısı değişene kadar bu anlayış değişmemiştir. 1926 – 27 sezonunda Milli Takıma çağrılan Ramiz Eren’i Milli Takıma göndermeyen Münif Kemal, Ramiz’in bir maçta oynayabilmek için 1 sene sınıf tekrarı yapmasına razı olmamıştır. 1927 – 28 sezonunda Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğrencilere getirdiği kısıtlamaya uyularak sezonun ikinci yarısında maçlara çıkılmamıştır. Bu amatör ve idealist ruh 1932 yılında bir İstanbul gazetesinde çıkan Ankara kulüplerinin profesyonel olacağına ilişkin habere verilen cevapta açıkça görülmektedir: “Gençlerbirliği kulübü bu cereyanı şiddetle reddeder ve sporu bir ticaret metaı olarak değil millî bir vazife olarak yapmakta olduğunu bildirir.” Zamanların değiştiğinden ve hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmadığından ekseriyetle şikâyetçi olan bir toplum olmamıza karşın herhangi bir yapının kuruluş felsefesinin ve gelişme sürecinde geliştirilen alışkanlıkların söz konusu yapı hayatta kaldığı sürece bir şekilde devam ettiği gözlemlenmiştir. Gençlerbirliği taraftarlarının nezaketi ve centilmenliğinin kökleri de aynı tarihlere dayanmaktadır.

Ankaragücü’nün tarihini yazan Veli Necdet Arığ’ın anlatımıyla: “İmalat-ı Harbiye (Ankaragücü), Anadolu›dan gelmiş, kültürsüz, eğitim yönünden gelişmemiş fabrikadaki işçilerin takımı... Gençlerbirliği taraftarı küfür bilmez. Ankaragücü taraftarı fanatiktir ve küfrün her çeşidini uygular.” Gençlerbirliği taraftarının bugün en çok bilinen tezahüratı “Haydi Gençler!” olsa gerek. Oturarak maç izleyen heyecansız taraftar kitlelerini maça dâhil edebilmek için “Lütfen ayağa kalkar mısınız?” diye bağıran bir taraftar grubundan bahsediyoruz ki Gençlerbirliği’nin “Okullu Takım” kimliğinin tribünlerdeki en belirgin yansıması bu tavırdır diye düşünüyorum. Elif Çongur’un 10 Mart’ta BirGün Gazetesinde çıkan “Lütfen ayağa kalkar mısınız?” isimli yazısının da yakın zamanda yazılmış bir Gençlerbirliği taraftar kültürü yazısı olarak okunması dileğiyle yazının linkini de buraya bırakıyorum.

Değişen Dünya, Değişmeyen Gençler

100 yılı aşkın tarihinde acı-tatlı günler yaşamış olan Gençlerbirliği bugün 1. Lig’de mücadele veriyor. İyi bir sezon geçirdikleri söylenebilir ve sezon sonunda Süper Lig’e çıkma ihtimalleri oldukça yüksek. Bu yazıda Gençlerbirliği’nin kuruluşu ve gelişimi üzerinden bir kulüp portresi çizmeye çalışıldığı için kulübün uzun tarihine baştan sona değinilmeyecektir. Gençlerbirliği’nin en inişli-çıkışlı olduğu bir dönem yaşanırken 2021 yılında kurulan Gençlerbirliği Kadın Futbol Takımı Gençlerbirliği’nin DNA’sına oldukça uygun bir girişim olarak göze çarpıyor. Kadın futbol takımı kuran kulüplerin önemli bir kısmında görülen politik doğruculuk ve kadın futbolu üzerinden sponsor devşirme kaygısından daha farklı bir tavır görülüyor Gençler’de. Hollanda’da edindiği futbol eğitimi deneyimiyle Türkiye’ye dönen ve yakın zamanda kaybettiğimiz Serpil Hamdi Tüzün futbolcu yetiştirme mekanizmasına altyapı denilmesine itiraz ederek “altyapı değil öz kaynak” diyerek memlekete bir fayda daha sağlamaya çalışmıştı ama belli oranda başarılı olabilmişti. Konuya Serpil Hoca gibi yaklaşan bir bakış açısıyla Gençlerbirliği Kadın Futbol Programı olarak kurulmuş bir kadın futbolunu geliştirme girişimi var karşımızda. Gençlerbirliği Kadın Futbol Takımı yöneticisi Erdem Göktürk’ün NTVRadyo’ya anlattıkları Gençlerbirliği’nin kuruluşunda üzerine aldığı sorumluluğu bugün hala devam ettirdiğini kanıtlar nitelikte.

Erdem Göktürk “doğrudan Süper Lig’de oynayabilecek bir takım kurma şansımız olmasına karşın biz kadınların ve kız çocuklarının futbol oynayabilmesi için güvenli bir alan yaratmayı tercih ettik.” Diyor. Gençlerbirliği kadın futbol takımı girişimini bir öz kaynak hamlesi olarak geliştirmeyi planlamış ve küçük yaştan futbol eğitimi ve Gençlerbirliği kültürünü almış kız çocuklarının gelecek yıllarda A Takımı şekillendirdiği bir yapı kurulmak istenmiş.   Öncü bir program” yaratmak isteyen Gençlerbirliği yöneticileri, futboldaki erkek egemen yapıyı değiştirecek, Türkiye’nin geri kalanına model olacak ve uluslararası platformlarda dikkat çekecek bir kadın futbol sistemini hayata geçirmek istiyor. Yazı boyunca ifade etmek istenildiği üzere Gençlerbirliği futbolun asla sadece futbol olmadığını kadın mücadelesi üzerinden bir kez daha gösteriyor cümle âleme.

Futbolu güzel yapan saha içi dayanışma, rekabet ve tribünlerin coşkusudur. Endüstriyel futbolun seyirciye sunduğu yapay güzelliklerin tamamı futbol seyircisini müşterileştirmek ve kapitalizmin altın kuralı olan sermaye birikimi hedefini futbolun kendisinin dahi önüne koymaktır. Türkiye gibi bir futbol ülkesi öz kaynak ve futbol kültürü alanlarında kendini geliştiremeden çarpık bir endüstriyel futbol yapısına geçiş yapmış olduğu için futbolda ne kadar çok para dönerse dönsün şaibeler, kavgalar ve futbol üzerinden yürütülen kısır politik çekişmeler içerisinde futbolumuz pozitif bir ilerleme gösterememektedir. Yurtiçinde anlı şanlı galibiyetler alan, kupalar kaldıran takımlarımızın uluslararası platformlarda ekonomik hacim bakımından kendilerinden çok daha küçük kulüplere karşı başarısız olmasının sebepleri burada aranmalıdır.  Bugün Milli Takımın iskeletini oluşturan ve Transfermarkt verilerine göre dünyadaki en değerli 5 Türk oyuncusunun kimler olduğuna bakılırsa tablo daha da netleşecektir.

Futbol Asla Sadece Futbol Değildir!

Söz konusu 5 oyuncunun 4’ü görüldüğü üzere çift uyrukludur ve “gurbetçi” olarak anılan, yurtdışı doğumlu, yurtdışında temel futbol eğitimlerini almış oyunculardır. Bu 5 oyuncunun içerisinde Türkiye’de doğmuş ve yetişmiş olan Arda Güler ise Gençlerbirliği’nde yetişmiş ardından Fenerbahçe’ye sonradan da dünyanın en büyük kulübü olarak anılan Real Madrid’e transfer olmuştur. Galiba bu verinin üzerine söyleyecek çok bir şey kalmadı ama futbol için yapılması gereken çok şeyler var.

Benim gibilere gelince: “Sokakta oynasalar, kaldırımda destekleriz!” Sermaye düzenine, ırkçılığa, erkek egemen anlayışa, sömürüye ve rant düzenine karşı yazmaya, söylemeye ve her mecrada mücadele etmeye devam edeceğiz. Çünkü daha önce de ifade ettiğim gibi başka türlü yaşamak çok zor.  

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış