Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Gezi Umuttur, Umut Bitmez! Karanlık Gider, Gezi Kalır!

Bu iddianame uzun yıllar boyunca siyasi ve toplumsal hayatı, ceza yargılamasını basit bir aracı haline getiren bir örnektir" diye konuştu ve iddianamenin bir yamalı bohça olduğunu söyledi. İlk duruşmaların ardından Yiğit Aksakoğlu tahliye edildi. Aradan geçen iki duruşmaya rağmen Mahkeme, Osman Kavala’nın haksız tutukluluğuna ses vermiyor.

Gezi Umuttur, Umut Bitmez! Karanlık Gider, Gezi Kalır!

Gezi Parkı ile ilgili ilk duruşma 24-25 Haziran’da Silivri’de yapıldı. 20 aydır mesnetsiz bir biçimde özgürlüğünden yoksun tutuklu bırakılan Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu’nun da aralarında bulunduğu 16 kişi GEZİ PARKI EYLEMLERİ nedeniyle yargılanmaya başlandılar. Kavala ve Aksakoğlu dışında yargılanan “Geziciler”: Mücella Yapıcı, karı-koca Alabora’lar, Can Dündar, Çiğdem Mater, Gökçe Yılmaz, Meltem Arıkan, Hanzade Germiyanoğlu, İnanç Ekmekçi, Tayfun Kahraman, Yiğit Ekmekçi, Hakan Altınay, Mine Özerden ve Şerafettin Can Atalay… Suçlananlar, delile bile ihtiyaç duyulmadan 3000 yıla yakın cezalarla tehdit ediliyor! Aslında bu dava, Gezicilerin ilk yargılanması değil. 2013 Temmuz’unda alelacele hazırlanan bir iddianame ile 26 “Gezici”, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet ve yine TCK 220’ye göre yasadışı örgüt kurmakla suçlanmışlar, 2 yıldan fazla süren davada sonuç olarak aklanmışlardı. Silivri’de görülmekte olan mahkeme, Geziciler için açılan 2. İddianameye dayanıyor.

657 sayfalık son iddianame, 2013 Haziran’ında iktidarın baskılarına karşı Türkiye’nin birçok ilinde milyonlarca insanın katıldığı Gezi eylemlerine kara çalmaya çalışıyor. Tarihe hiçbir hiyerarşik yapının öncülük etmediği, kendiliğinden ve hiçbir talimat almadan hemen hemen tüm muhalif kesimlerin katıldığı ve yine çoğunluk oluşturan bu kesimlerin “temiz ve onurlu” bir direniş olarak kabul ettiği GEZİ DİRENİŞİ’ni, “kökü dışarıda” Soroslara, Otporlara, Markoviçlere dayandırmaya çalışarak daha karanlık bir Gezi Tarihi yazılmaya çalışılıyor; 27 Mayıs 60 darbesi öncesi eylemlere benzeterek baskıcı hükümete karşı yapılan protestoları, “darbecilikle ya da kalkışma yapmakla” suçlamaya vardırılıyor. İddianame, 2013 yılındandan başlayarak, aslında ‘Fethulahçı örgütün savcısı Muammer Akkaş ve yine Nazmi Ardıç gibi polislerinin topladığı sözde “delil”lere dayandırılıyor. İddianame, gerçeklerden neredeyse tamamıyla kopuk, uydurulmuş, zamanın basın organlarında yer alan dedikodulardan, şehir efsanelerinden derlenmiş “adeta”. İddianameyi inceleyip sayımlar yapan Yıldıray Oğur’un dile getirdiği gibi iddianamedeki yüklemlerin yüzlercesi, müphem (kati/kesin olmaktan uzak); tıpkı Ergenekon ya da Balyoz iddianamelerinde olduğu gibi belirsiz ilişkiler kurmaya çalışan “anlaşılmıştır” ya da “anlaşılmaktadır” fiilleri ile bitmekte ya da “adeta”, “benzemektedir”, “açıklanmakta” gibi başka müphem ifade içeren yüklem ve bağlaçlara da çokça rastlanmakta. İddianamedeki 2016 öncesine ait “delil”lerin çoğu “FETÖ” tarzına uygun olarak hukuksuz şekilde elde edildiği muhtemel tape ve fiziki takip kayıtlarından oluşuyor.

İddianame tıpkı Ergenekon ve Balyoz İddianamelerinde olduğu gibi ilgili-ilgisiz, delillere gerek dahi duyulmadan her türlü faraziyenin içine tıkıştırıldığı bir torbaya benziyor. İddianamede o kadar çok hata, hatta hatadan öte saçmalığa varan şeyler var ki: - Kavala’nın telefonunda çıkan arıcılık haritası, Türkiye’nin bölünme planının ispatı olarak yazılıyor. - İki ‘sanığın’ telefon görüşmesinde söyledikleri ‘offthe record’ (kayıt dışı) sözü anlaşılmadığı için yerine anlamı olup olmadığına bakmadan ‘optariko’ olarak yazılıyor, - İddianamede Soros bağlantısı, “Finansörün George Soros olduğu basında yer almıştır” ifadesiyle açığa çıkartılıyor!? Telefon görüşmelerinde birkaç sandalye ve poğaça temininden söz edilmesinden dolayı Osman Kavala’da Gezinin Finansörü olarak suçlanıyor. Dosya’da akıl sağlığı yerinde olmayan, “yalan” söyleme ihtimali yüksek şüpheli tanıkların ifadelerine de yer verilmiş.

 Mesela dosyaya 2016’dan sonra eklenenler arasında TKP’nin “partiyle ilişkisinin 2015’te kesildiği ve ruh sağlığının yerinde olmadığı”nı belirttiği emekli asker olan eski üyesi Murat Papuç’un ifadeler var. Papuç kendisi de daha sonra açıklama yaparak "Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki görevine psikiyatrik uygunsuzluğu gerekçe gösterilerek son verilmiş bir subayım. Askerlik yapmak için uygun görülmeyen' psikolojik özelliklere sahip olduğum saptanmış ve ordudan uzaklaştırılmıştım.

Şimdi bu niteliklere sahip olan benim bir soruşturmada kaynak/dayanak yapılmasını anlayabilmiş değilim" demişti. 2016 sonrasına ait diğer 2 isimse “FETÖ’den yargılanan polisler Ercan Orhan Aydın ve Hasan Gül. İddianamede Kabataş’ta yarı çıplak erkeklerin saldırısına uğradığını söyleyen başörtülü kadının iddialarına “allah için yer verilmemiş” . Ya da protestoculara yönelik, içinde insanlar uyurken yakılan çadırlar, biber gazından zehirlenenler, yüzüne gaz kapsülleri atılarak yaralananlar, ekmek almaya giderken muhtemelen kasten öldürülen çocuklar, elleri sopalı/palalı saldırganların tek başına yakaladıkları gençleri öldüresiye dövmelerine dair herhangi bir iddiaya da (iddianamede) yer verilmiyor.

 Ama ibadethaneyi kirletmek suretiyle zarar vermek, TTB’li doktorların doktor önlüğü vb. gibi özel kıyafetler kullanarak hizmet vermesi, ayakta dikilerek eylem yapmak, memurlarla alay etmek, konut ve işyeri dokunulmazlığını bozmak ya da lystrastatik eylemler gibi suçlamalar var!? Mesela Mehmet Ali Alabora’nın Mi Minör oyunu ile bağlantılı olarak evden çıkmamaları ya da Ayakta Durma Eylemi vb. gibi Gezi’deki şiddet kullanmadan yapılan eylemleri, Gene Sharp’ın 198 maddelik pasif eylem planına uydurma çabaları gibi saçma detaylar var.

Bu detaylar arasında mesela Gezi Direnişinde polisin attığı kurşun ya da gaz fişekleri ile ölen gençlerin cenazelerine katılmak bile suç olarak değerlendiriliyor. Yaptığı görüşmelerde bu iddianameyle de ilgili olarak, 16 Temmuz ve sonrasında düzenlenen iddianamelerin düzenleniş esaslarına ilişkin Taksim Dayanışması sözcülerinden Avukat Şerafettin Can Atalay’ın delilsiz suçlamalarla doldurulmuş bu iddianamelerle ilgili önemli bir tespiti var: delilsiz ceza muhakemeleri dönemi. Atalay, 80’ler 90’lara kadar işkence ile delil toplandığına tanıklık edildiğini, 2000’lerde Fethullahçı savcı ve hakimlerin davalarının uydurma delillere dayandığını söyleyip bu iddianame ile “delile bile ihtiyaç duymadan ağırlaştırılmış müebbet yani idam istenildiğini” anlatıyor.

Toplumsal muhalefete ders vermek için bu davadan ceza dahi çıkabileceğine de işaret ediyor. Çağdaş Hukukçular Derneği ve Ahmet Şık davalarından örnekler sunarak Fetulahçılar sonrası OHAL ile birlikte başlayan aşamada (ideolojik iklime uygun olarak yargıçların kararlarının yönlendirildiği ve olumsuz anayasa olarak da adlandırılabilecek, yargı erkinin bu kadar araçsallaştırıldığı), delilsiz bir Ceza Muhakemesi dönemine girildiği tespitini yapıyor.

Ama “muhakemelerde bu kadar araçsallaştırılma çok da tehlikeli, döner kendisini de vurabilir” diye de ekliyor. 24 Haziranda Silivri’deki duruşmaya, kalabalık bir destekçi grubu da eşlik ediyor. Duruşma Osman Kavala’nın savunması ile başlıyor: Kavala, kendisi hakkında, "Gezi’nin Finansörü" olduğuna ilişkin mesnetsiz/delilsiz bir sürü suçlamanın saçmalığına ilişkin olarak bizzat MASAK tarafından hazırlanan raporlarla yanıt veriyor ve iddianamenin hazırlanış biçimine sözü getiriyor: “Gezi Olayları’nın Hükümet’i devirmek amacıyla kaos, kargaşa, iç savaş çıkarmaya yönelik bir tertip olduğu, bu tertibin farklı kuruluşlarda faaliyet gösteren kişilerden oluşan bir yapı tarafından yürütüldüğü iddiaları Ergenekon davasındaki kurguyu akla getirmektedir. Bu durum şaşırtıcı değildir, zira iddianamenin tamamına yakın bölümü FETÖ/PDY üyeliğinden suçlanan Savcı’nın ve Emniyet Müdürü’nün hazırlamış oldukları soruşturma dosyasından alınmıştır.

Bu savcı hakkında ‘’ kurgu yoluyla kişiler arasında irtibat kurma, iddia edilen suçlara ait herhangi bir unsur veya hukuki veri içermeyen bilgi ve bulgularla hareket etme’’ iddiaları mevcuttur” diyerek suçlamaların mesnetsizliğine, “fantastik bir kurgu” olduğuna bir kez daha vurgu yapıyor. Gezi Parkı eylemlerine ilişkin olarak "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçlamasıyla yargılanan Taksim Dayanışması'ndan avukat Can Atalay'ın 25 Haziranda Silivri/İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmeye başlanan duruşmasında yaptığı savunma ise bir buçuk saat kadar sürdü. Atalay savunmasına "En sonda söyleyeceğimi başta söyleyeceğim" diyerek başladı ve "Bu iddianame Türkiye tarihinin ve topraklarının en onurlu toplumsal olaylarından birini karalama çabasının en güncel örneğidir.

Bu iddianame uzun yıllar boyunca siyasi ve toplumsal hayatı, ceza yargılamasını basit bir aracı haline getiren bir örnektir" diye konuştu ve iddianamenin bir yamalı bohça olduğunu söyledi. İlk duruşmaların ardından Yiğit Aksakoğlu tahliye edildi. Aradan geçen iki duruşmaya rağmen Mahkeme, Osman Kavala’nın haksız tutukluluğuna ses vermiyor.

Yazar Aydın Bodur

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış