Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Grev için Gerisayım Sürerken Hava-İş Başkanı Atilay Ayçin’e Sorduk: THY Nereye Uçuyor?

Türk Hava Yollarında geçen yıl, basın açıklamasına katıldıkları için 305 kişinin işten atılması ile başlayan süreç geldi, yetkili sendikanın aldığı grev kararına dayandı. Süreci grevsiz çözmek için çabalar sürüyor ama geriye çok fazla zaman da umut da kalmadı. Grev için gerisayım sürerken Solfasol olarak, direnişin 323. gününde Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali önündeki direniş kampındaydık. Yetkili sendika Havaİş’in Genel Başkanı Atilay Ayçin ile söyleştik.

Grev için Gerisayım Sürerken Hava-İş Başkanı Atilay Ayçin’e Sorduk: THY Nereye Uçuyor?

Solfasol – Bugün (16 Nisan 2013) direnişinizin 323. günü. Geçen hafta grev kararı aldınız ve bunu da işverene tebliğ ettiniz. Bundan sonraki takvim nasıl işleyecek?

Atilay Ayçin - Yasanın belirlediği şekliyle, uyuşmazlık raporunun bize tebliğinden sonra 60 günlük bir süremiz var. 25 Mart tarihi itibariyle elimize geçti bu karar. Biz 26 Mart itibariyle karşı tarafa bir çağrıda bulunarak, grevsiz çözüme bir olanak sağlamak için grev kararını on gün geciktireceğimizi, bu süre içerisinde sorunu bizimle masa etrafında çözmek gibi bir niyet varsa görüşmeye açık olduğumuzu, aksi halde sürenin bitiminde grev kararı alıp kamuoyuna açıklayacağımızı söyledik. Bunu yapmamızın temel nedeni şuydu: Grev kararının asılması greve çıkılması kadar etki yapar. Yapılan altı aylık veya yıllık rezervasyonlar var. Bunlar iptal edilebilir. Turizm sezonuna girildiği için olası iptaller bir grev etkisi yaratabilir. O nedenle Yönetim eğer bu işi THY›ye zarar vermeden çözmek istiyorsa gelsin zamanınız varken çözelim bu işi dedik. Ama gördük ki karşı tarafın böyle bir niyeti yok ve biz de grev kararımızı astık. Bu arada yaklaşık altmış günün yarısını tamamlamış durumdayız. Yine yasanın emridir: 6 iş günü önce işverene haber vermek kaydıyla grev kararı uygulanabilir. Bu hesapla yaklaşık yirmi-beş günlük süremiz var. Biz tabii ki bunun tamamını kullanmak niyetinde değiliz. Çünkü karşı taraftan çağrılarımızın hiçbirine henüz olumlu bir yanıt alabilmiş değiliz. "THY Yönetimi grev oylamasına cesaret edemedi."

S.- İşveren grev oylaması talep edebileceğini ima etmişti. Ancak grev oylaması için yasal süre yarın (17 Nisan) bitiyor. Ama şimdiye kadar bu gibi bir talep gelmedi işverenden. Buna cesaret edemediler diyebilir miyiz?

A.A.- Tabii ki. Zaten bir taban yoklaması yaptılar. İnsanların nabzını yokladılar. Sindirdikleri, korkan, sessiz, suskun çalışanların sandık başındaki iradesinin farklı olacağını görünce cesaret edemediler.  

S.- Bu süreçte Maliye Bakanı’nın bazı açıklamaları oldu. HAVA-İŞ’i THY’nin ve hatta Türkiye’nin büyümesini sekteye uğratmakla suçladı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Siz THY’nin gelişiminin önünde bir engel misiniz? "THY’nin sloganında geçen “biz”, sadece yönetenleri kastetmektedir."

A.A. - Bir şirketin büyüklüğü sadece mal varlığı, faaliyet alanı mülklerinin metrekaresi, uçaklarının sayısı, bakım hangarlarının büyüklüğü ile ölçülebilir mi? THY’nin sloganında geçen “biz” maalesef sadece yönetenleri kastetmektedir. Bir şirket sadece yönetenleriyle ve yönetenlerinin istekleriyle varolabilir mi? “Biz” derken sadece kendilerini kastediyorlar, çalışanlar yok o tanımlama içerisinde. Bir şirket kendini ifade ederken çalışanlarının olduğunnu, onların da haklarıyla insan olduğu gerçeğini unutmamak zorundadır. "Çalışanların mutluluğunu gözardı ederek, uçuş güvenliğini gözardı ederek gerçekleşen bir büyüme gerçek bir büyüme değildir."

S.- Neden yok sayıldığınızı düşünüyorsunuz?

A.A. - THY yönetiminin alıdığı oldubitti kararlara ve yaptıkları uygulamalara bakın. İçerisinde insan faktörü yoktur. THY’nin 10 yıl önce 75 adet uçağı vardı; çalışan sayısı 12.634’tü. Bugün 217 adet uçağı var ve çalışan sayısı 13.600. 10 milyon yolcu, 35 milyona çıkmış. 75 uçak, 217›ye çıkmış. Sen 89 ülkeye, 219 noktaya uçuş yapıyorsun, Bütün bunları THY›den ayrılarak giden kaliteli personel yerine yeni ve henüz yetişmemiş personel koyarak yapıyorsun. Çalışanların mutluluğunu gözardı ederek, uçuş güvenliğini gözardı ederek gerçekleşen bir büyüme gerçek bir büyüme değildir.

 S.- Sizin bu söylediğinize "Daha önce verimsizdi, şimdi verimli oldu." şeklinde cevap veriliyor. Bu gerçekten böyle mi?

 A.A. - Hayır, kesinlikle öyle değil. Bakın, personel sayısının hızla eksilmesine, nitelikli personel azalmasına, artan iş yoğunluğunun bunca baskısına rağmen bugün THY hâlâ marka değerini koruyorsa, bu çalışanlarının iyi niyeti ve hoşgörüsü sayesindedir. Hiçbir şirket sadece genel müdürlük odasından yönetilmez. THY’nin gelişmesinin altında yatan çalışanların özverisidir, iyi niyetidir, hoşgörüsüdür. "Artık bu şirkette ne çalışan, ne de yolcu için güvensiz ve emniyetsiz bir şekilde ve yöneticilerin iki dudağı arasında sürekli değişen kurallarla uçmak istemiyoruz."

S.- Yani THY, çalışanlarının mutsuzluğuna rağmen mi büyüyor?

A.A. - Kesinlikle! Çalışanlarının mutsuzluğuna rağmen büyüyor, eksik personelle çalışmasına rağmen büyüyor. Bakın size bir örnek vereyim. THY’deki tüm seferler eksik personelle uçuyor. Bir uçağın içinde bulunması gereken kabin memurları ve amirlerinin sayısı her uçağın tipine, yolcu sayısına göre değişir. THY bu kuralları hiçe saymaktadır. Siz 18 kişiyle uçmanız gereken uçakta 11 kişiyle uçarsanız, bunun anlamı nedir? Bir defa her kapıya bir kabin memurunuz yok demektir. Kabin memurunun görevi sadece restoranda çalışır gibi yemek ve içki servisi yapmak mıdır? O onun tali görevidir. Asıl görevi uçuş güvenliğini sağlamaktır. Mesela geçen gün okyanusa inen uçağın yolcu kaybetmeden, ölüm olmadan tahliye edilmesinin nedeni personelin yeterli ve yetişmiş olmasıdır. Şimdi THY personeli de yetişmiş ve yetenekli, bilgi, beceri donanımı yerinde. Ama uçak sayısal olarak eksik personelle uçuyor. Benzer bir kaza durumunda her kapının başında tahliye yapacak sayıda personel yok uçağın içerisinde. Yani, daha baştan siz faturayı kabul etmiş oluyorsunuz, risk alıyorsunuz. Bizim yeni toplu iş sözleşmesindeki ana talebimiz bu kuralların uluslararası standartlara uygun hale getirilmesidir. Kaza riskini artıran uygulamalardan vazgeçin diyoruz. Parasal taleplerimiz beştir, üç yaparız çözeriz. Ama artık bu şirkette ne çalışan, ne de yolcu için güvensiz ve emniyetsiz bir şekilde ve yöneticilerin iki dudağı arasında sürekli değişen kurallarla uçmak istemiyoruz. "Kokpit elemanının aylık uçuş süresi 80 saati aşmamalı, biz ise 110-118 saat uçuyoruz."

 S.- Uluslararası standartlar derken neleri kastediyorsunuz?

 A.A. - Uluslararası Sivil Havacılık Standartlarını kastediyorum. Örneğin bu standartlar der ki: Bir personel için yıllık azami uçuş süresi 900-1000 saattir ve bu limit sadece istisnai ve özel koşullarda kullanılabilir. THY bunu neredeyse tüm personeli için ve dolu dolu kullanıyor. Standarta göre kokpit elemanının aylık uçuş süresi 80 saati, kabin memurununki de 85 saati aşmamalıdır. Biz ise 110-118 saat uçuyoruz.

S.- Nasıl yapabiliyor THY bunu?

 A.A. - Kuralsız yapıyor bunu. Fazla uçuruyor, para da vermiyor. İnsanlar bir şekilde, baskıyla, tehditle, korkuyla kafasını kaldıramıyor. İşten atılan 305 kişiyi örnek gösterip, kapının önüne koyarım diyor. Hak aradığında kapının önüne koyulacağını düşünen bir kişi, hele ihtiyacı da varsa, kendisini hak arama konusunda özgür bırakabilir mi? "THY, geçmiş 10 yıllık anlayışıyla büyümeye devam ederse, çok net söylüyorum, istenmeyen kazalar kaçınılmazdır."

S.- THY son dönemde çok ciddi sayıda yeni uçak siparişi veriyor. Yakınlarda yine böyle bir sipariş daha verecek. Bu kadar çok uçağın aynı anda sipariş edilmesini siz neye bağlıyorsunuz? Önümüzdeki 20- 30 yıl için böyle bir gelişim görüyor musunuz hava yolu sektöründe?

A.A. - Bu anlayışla, hayır. Bakın, dünya sivil havacılığı büyüyor, büyüyecektir. Bu gözün gördüğü bir gerçektir. Ancak THY, geçmiş 10 yıllık anlayışıyla devam ederse, çok net söylüyorum, istenmeyen kazalar kaçınılmazdır. Çünkü birincisi personel politikası baştan aşağı yanlış. THY›nin uçucular için aylık yapmış olduğu aylık uçuş planlarını insanlar taşıyamaz halde. Son bir yıl içerisindeki personel içinde kalp krizi, beyin kanamasından ölenler ve kanser teşhisi konanların sayısında çok hızlı bir artış var. Neden? Günlük değişen iklim koşullarında, standartlara uymadan ve kural dışı uçurursanız buna beden dayanır mı? İkincisi de bu sektör karlılık marjı çok yüksek olan bir sektör değil. Eğer siz burayı herhangi bir sanayi kuruluşu gibi sadece karlılığı esas alan bir anlayışla yönetirseniz, ister istemez, bazı şeyleri ya görmezden geleceksiniz, ya ihlal edeceksiniz. Oysa öncelik uçuş emniyeti olmalıdır. Bizim bu konudaki uyarılarımız, «Sendika bizim başarılı olmamızı istemiyor. Bu nedenle de bize engel çıkarmaya çalışıyor.» şeklinde yansıtılıyor. Bizim böyle bir pazarlığımız olmaz.

S.- Grev gündeminin biraz dışına çıkıp şunu sormak istiyorum: Çevre hareketi havayolu sektörünün yarattığı karbon emisyonundan çok şikâyetçi. Dolayıysla haklı olarak bu kadar hızlı büyümeden de şikayetçiler. Türkiye’de “Havayolu halkın yolu olsun.» sloganıyla ilçelere dahi uçak indirip kaldırmaya yönelik bir politika var. Mesela Datça›ya havaalanı yapılması planlandığı söyleniyor. HAVA-İŞ bu konulara nasıl bakıyor? "Ulaşım için planlama yapılırken uçaktan daha uygun araçlar varsa, o araçların öncelikle tercih edilmesi gerekir."

 A.A. - Bir sektörün büyümesi üzerine hesap yapılırken bir çevre koşullarının, iki insan faktörünün göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. «Her ile her ilçeye bir meydan.» «Hava yolu halkın yolu olsun.» sloganıyla yola çıkıyorsanız, bir defa fiyatların gerçekten ucuz olması lazım. Yani bu ülkede asgari ücretle geçinen vatandaşın da seyahat edebileceği bir marjı yakalamanız lazım. İkincisi doğanın tahrip edilmemesi lazım. Bir üçüncüsü, her alanın mutlaka uçakların en güvenli bir şekilde iniş ve kalkışına uygun yedek pistinden, her türlü elektronik donanımına, uyarı aygıtlarına kadar çok iyi donatılması lazım. Eğer siz E-5 Karayolu yapar gibi bir pist yaparsanız, buraya da uçak inip kalkıyor derseniz, bir gün, iki gün, üç gün iner ama dördüncü gün öyle bir kaza olur ki, getirisi götürüsünden fazla olur. Ulaşım için planlama yapılırken uçaktan daha uygun araçlar varsa, o araçların öncelikle tercih edilir noktaya getirilmesi gerekir.

S.- Sizin THY ve diğer bağlı şirketler içerisinde on dört bine yakın üyeniz var. Bu kişiler içerisinde sendikanın tavrına eleştirel yaklaşanlar olduğu da biliniyor. Nasıl bakıyorsunuz bu konuya? Bunun gerekçesi nedir? Size iletilen eleştiri nedir?  "AKPli grup bize “Ya, siz doğru yaptınız.” deseydi, döner bir yaptığımıza bakardık."

 A.A. - Bizim eylem ve tavrımıza yanlış diyen iki taraf var. 1. Hükümet ve hükümet yandaşları, 2. Şirket içerisinde işverenlerin oluşturduğu bir muhalif grup var ya da vardı daha doğrusu. Şimdi artık esameleri okunmuyor. Sadece kişiler üzerinden yürüyen tabanı olmayan bir muhalif hareket. Bunlar dışında bize “Yanlış yaptınız.» diyen yok.

  S.- Peki bu kişilerin Sendikaya yönelttikleri eleştirilerinin dayanağı nedir?

  A.A. - Bizim yanlış yaptığımız üzerinden kendi politikalarını üretmeye çabalıyorlar ama onların bu kitlede taraftarları olmadığını artık herkes görüyor. Zaten AKP›li grup bize «Ya siz doğru yaptınız.» deseydi, döner bir yaptığımıza bakardık. Dolayısıyla biz beklediğimiz bir itirazla karşılaştık. Bu kişiler bizi Bakan›a şikayet ettiler, Meclis Başkanı›na şikayet ettiler. Yetmedi, bağlı olduğumuz kuruluş olan Uluslararası Ulaşım Çalışanları Federasyonu›na (ITF) şikayet ettiler. ITF ise, kendilerini muhatap olarak kabul etmediğini ve bunun Türkiye sendikacılık hareketinin yüz karası bir girişim olduğunu belirtti. Bizce bu bir karalama, zafiyeti artırma, zayıf düşürme kampanyasının bir parçasıdır ve boşa çıkmıştır.

 

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış