Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Günümüz Sinema Kuşağından Spotlight / Yönetmen : Tom Mc Carthy


İnsanların içine umutsuzluk tohumlarını ekerseniz hakkını aramaz olur. Bu nedenle kamu kurumları dev gibi binalardadır. O binalara girerken bile içiniz ürperir. Hele de doğduğunuz andan beri küçük alanlarda, küçük azıklarla yaşamaya alışan fakir mahalle çocuğu iseniz. Yoksulun Tanrısı bile daha heybetlidir sanki.

Günümüz Sinema Kuşağından Spotlight / Yönetmen : Tom Mc Carthy


2015 yapımı, 2016 yılı Oscar ödüllerinde en iyi film ödülünü alan Spotlight bugünlerde yeniden yeniden izlense yetmeyecek kıvamda. Acıdan başlayıp isyana doğru savrulduğunuz bir sürü anlamsız duygu içinde bırakan ve nefes nefese süren bir film. Genlerimize yerleşmiş korkularımız gereği; başından sonuna kadar bu haber yapma yolculuğunun nerede durdurulacağını bekleyip durduğunuz yapım hiç kimse öldürülmeden ve yapılan bütün baskılara rağmen yayımlanıyor.

Yer Amerika Birleşik Devletlerinin büyük şehirlerinden Boston şehri. Uygar dünyanın önemli iş merkezlerinden biri. Şehrin zenginleri, itibarlıları, tanınmışları ve elbette ki kenar mahallerinde yaşayan yoksulları var.

Boston Globe tirajı oldukça iyi olan bir gazete. Özel
bir araştırma ekibi var. Spotlight. Bu ekip özel haber dosyaları hazırlıyor. Bu konuda iddialı, isim yapmış bir ekip. Ve bir gün gazeteye yeni bir editör tayin olur. Rahiplerin kilisede eğitime gönderilen çocuklarla ilgili tacizlerini haber yapmak istediğini söyler. Hikâye böyle başlar; “Kilise o adamların birkaç çürük elma olduğunu düşünmemizi istiyor.”

Gerçekte ise; bizi sadece fiziksel olarak değil manevi olarak da istismar ediyorlar, zira inancımızı da elimizden alıyorlar diyerek anlatan, çocukluğunda tacize uğramış ve şu an kurduğu sosyal guruplarla mücadele etmeye çalışan bir kurban.

Düşük gelirli ailelerden gelen ya da babası olmayan, ebeveyni boşanmış olan çocukların başına geliyor bu tacizler. Çünkü mensubu oldukları sosyal çevre gereği bu çocuklar daha utangaç, daha içine kapanıklar. Bu nedenle taciz edenlerce tercih ediliyorlar. Konuşup birilerine dertlerini anlatsalar bile ailelerin hak arayacak imkânları da olmadığı için kolay hedefler oldukları düşünülüyor belli ki.

Kilise kayıt defterlerini incelemeye başladıklarında dava konusu edilmeye çalışılan bir rahip olursa ona yer değişimi verildiğini, tayin edilen rahibin işine son verilmediğini tespit ediyorlar. Ve bu avcılar gittikleri her yerde yeni avlar arıyorlar.

Ünlü ve medyatik Avukat Eric Macleish araştırmaların neticesinde öğrenilen şeyler için şöyle bir açıklama yapar; zor davalar, bu mağdurların çoğu için sadece suçun kabul edilip özür dilenmesi bile yeterli, biz bir de bir miktar para almalarını sağlayacak anlaşmalar yapıyoruz. Bunun açılımı daha fazla bir şey yapılamaz, şükretsinler anlamında. Bu onlar için en iyisi bakış açısı. Gizli arabuluculuk denilen bir sistemle hiç dava açılmadan konuyu kapatıyorlar. Bu rezilliği ticarete çevirip yaptığı anlaşmalarla çuvalla para kazanan bir danışman gurubu var. Paranın ödenmesi için mağdurun gizlilik anlaşması yapması zorunludur elbette.

Mağdurların psikolojisi mi? Bu, kimsenin ilgisini çekmez. Ayrıca bu çocuklar kenar mahallelerde ve dar bir çevrede yaşadıkları için böyle bir olayın duyulmasını istemiyorlar. Suçluluk, utanç, din baskısı, çevre baskısı susmaya yol açan en önemli olgular.

Araştırma ilerledikçe üç beş münferit olay denilen taciz skandalında ortaya çıkan rakamlar dehşete düşürür. Kilise tedavi merkezinde çalışan bir psikoterapistle bağlantı kurarlar. Toplam rahip sayısının yaklaşık yüzde 6 sının yetişkin olmayanlarla seks yaptığını tahminetmektedir. 30 yıldır çalıştığı kurum olan Katolik kilisesinin seks yapmayı yasaklayan kuralına rahiplerin % 50 sinin uymadığını, uymayan gurubun yetişkinlerle yaptıkları seksin de görmezden gelindiğini anlatır.

"Kuruma odaklanmalıyız" der editör. "Sistemin
bu sonuçları yarattığını ve Kilisenin de bunu görmemezlikten geldiğini bu nedenle de olayların sürekli olarak tekrar ettiğini anlatmalıyız. Yoksa bu haberi yazarız, büyük bir patırtı kopar ama bir süre sonra aynı şeyler tekrar eder. Mesele sadece elimizdeki listede ismi olanlar değil sistemin bu pedofilleri üretmesi. Sistemin peşine düşmeliyiz."

Kilise kayıtları mühürlü olup halka açık değildir. Bu kayıtlar mahkeme izni olmadan incelenemez. Bu inceleme için açılan dava ise Kiliseye açılmış sayılıp baştan reddedilmeye mahkûmdur. Yazılı olmayan katı kurallar vardır. Davaya bakan Yargıç koyu bir Katolik ise sonuç almak mümkün olmuyor.

Haber gittikçe kaynaklarını sağlamlaştırmakta ve yayınlanmaya doğru gitmektedir. Artık araya bunu yayınlamamasını isteyen bir takım aracılar girmeye başlamıştır. Zaman 11 Eylül’ün hemen sonrasındaki aylardır. Spotlight haber ekibinin başındaki Walter Robinson’a “Kiliseye bugünlerde çok ihtiyacımız var, özellikle de güvenilirliğine gölge düşürmemek gerekiyor” der büyük kodamanlardan biri. Sen bu şehirlisin bu şehirde bir kariyerin var bunu yok etme, diye öğüt verir.

Boston şehri onun ileri gelenleri ve bu iddiaların birkaç münferit olay olduğunu söyleyen, makul ol diyen adamlar... Bunu söylerken gazeteye yeni gelen editörün Bostonlu olmadığını, birkaç yıl sonra çekip gideceğini ve elbette Yahudi olduğunu da ekleyerek bütün bu işler onun başının altından çıkıyor, o bir yabancı denir.

Adamın biri diğerini köşeye sıkıştırıyor aynı anda bütün şehir kafasını öbür tarafa çeviriyor, işler böyle yürüyor değil mi kovboy.

Geçtiğimiz aylarda içinde Obama, Clinton çiftinin de bulunduğu ve Pizzagate olarak isimlendilerek çocukların istismarının yapıldığı çılgın sosyete partilerine ait Wikileaks haberlerini okuduk. Ve yine geçtiğimiz aylarda kendisine tecavüz edenle evlendirilerek aklanmak istenenlere ait yasa tasarısı meclisteydi. Suriyeli mültecilerden 14-17 yaş Aralığındaki 9000 çocuk Almanya Devleti tarafından kaybedilmiş. Alman Hükümeti de dahil olmak üzere nerede olduklarını bilen yok.

İnsanlık tümüyle çıldırmış gibi görünüyor. Çocuk sahibi olan insanların bu tür sapkın isteklerinin olması ise daha da ürkütücü. Ama sonuçta bu zararlar hep yoksullara veriliyor. Taciz ya da tecavüze uğramış çocuklar asla normal bir yaşam sürecine dönemiyor. Ve kaybedilen çocuklar neredeler, o hiç belli değil.

Onlar yaşama hiç dönemiyorlar belki de.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış