İnsanoğlunun yüce kaygılarından biridir iz bırakmak. Hiçbir iz bırakmadan yitip gitmek istemez. Ardında şöyle ya da böyle bir iz kalsın ister.
İz bırakmadan bu dünyadan giden insan yoktur, bir bakıma. En azından bir mezar taşı kalır ardında iz olarak. Bilmem kaç yıllık mezar açıldığında, taşı yoksa bile, yaşamını noktalamış olanın kemikleri ondan kalan iz değil mi? O kemikler sâyesinde binlerce yıl öncesi hakkında bilgiler edinilmiyor mu?
Demek ki, bir mezar taşı ya da mezarda yatanın kemikleri birer iz. Sıradan, küçük bir iz sayılsa da yabana atılamayacak değerde birer iz.
Bir piramit çok büyük bir mezar. Piramit mezar taşı değil, içinde çeşitli ve çok sayıda iz barındıran bir mezar. Sıradışı, büyük bir iz. Kadim Mısır Uygarlığı hakkındaki bilgilerin büyük bölümü piramitlerden eldelenmedi mi?
Büyük Sahra’da bulunan kaya resimleri de bir iz.
İskeletleri Fransa’nın güneyindeki Cro-Magnon Mağarası’nda bulunduğu için bu mağaranın adıyla anılan Cro-Magnon İnsanı’nın, günümüzden yaklaşık 35-10 bin yıl önce yaptığı oymalar, hayvan yonutçukları, kabartmalar, taşa oyulmuş iri göğüslü, iri kalçalı, şiş karınlı kadın figürleri; hayvan resimleri ve geometrik desenlerle süslenmiş araç-gereçler birer iz...
İzi tozu kalmamış/yitip gitmiş uygarlıklar var mı diye merak ediyoruz. En küçük bir kalıntının izine düşüp bilinmeyeni bulabilmek için çabalıyoruz. Kimi zaman iz üstündeyiz sanıyor, coşkulanıyoruz.
Kalmış izler sâyesinde geçmişin izini sürüyoruz.
Bırakılmış izler sâyesinde bin yıllar öncesinden bugüne yaşamın nasıl bir gelişim gösterdiğini çıkarsayabiliyoruz. Tarih öncesi zamanlardan bugüne oluşan çeşitli uygarlıkların izini sürebiliyoruz.
Çanakkale/Biga/Yeniçiftlik Beldesinde doğan (1959) ressam Hasan Çağlayan “Konuşan Taşlar” başlığını koyduğu sergisinde “mağara duvar resimleri ve Orta Asya kaya resimleri üzerindeki incelemeleri”nin sağladığı bilgileri görselleştirdiği, yeniden yorumlayarak görsel olarak aktardığı/anlattığı yapıtlarını görüşe sunuyordu. Serginin ana başlığı “Konuşan Taşlar” idiyse de tuvallerinin çoğu “Fosilleşmiş Bedenler” adını taşıyordu.
Soyut Sanat Galerisi’nin internet sitesinde Çağlayan’a özgülenmiş sayfalarda “Mozaik” adlı, “Soyut Mozaik” adlı, “Kaya Resmi” adlı tabloları da izleniyor. Ne var, “Konuşan Taşlar” adı, sanatçının uyguladığı teknikten kaynaklanıyor. Hakkındaki kısa açıklamada şu bilgi veriliyor:
“Sigrafitto ve Fresco tekniklerini birleştirerek kendine özgü tarzını oluşturdu. Resimlerini klasik tuvalin dışında, XPS malzemesi ile oluşturduğu yapay kayalar üzerine yapmaya başladı. Bu sayede resimlerindeki figürler kayalar oluşurken meydana gelmiş gibi kayanın renkleri ve dokuları ile bütünleşti.”
Sgraffito İtalyanca “kazımak” anlamında gelen graffiare sözcüğünden türemiş, gene İtalyanca’da sgraffia ve sgraffituna olarak kullanılıyormuş. 17. Yüzyıl Fransızcasında sgrafit, graver, gravür anlamına geliyormuş. Sgrafitto ya da ressamla ilgili az önce alıntıladığım açıklamada yazıldığı gibi sigrafitto,
Üsttekli Tablolar “Fosilleşmiş Bedenler”; “Mozaik” ve “Kaya Resmi”
“kazınmış” anlamına geliyor. Kökende, kazıyarak gerçekleştirilen bir seramik yüzey süsleme tekniği1 Fresco sözcüğü, İtalyanca “taze” anlamına gelen affresco sözcüğünün türevi. Bir duvar resmi tekniğini anlatıyor. Tekniğin “taze”liği, resmin duvar sıvası henüz yaşken (tazeyken) yapılmasından/boyanmasından kaynaklanıyor. Boya sıvayla birlikte kuruduğu için duvar resmi çok uzun süre bozulmuyor. Dayanıklı.
(Kuru sıva üzerine uygulama tekniği ise kuru anlamına gelen secco ya da fresco-secco diye anılıyor. Boya sıvayla karışmadığı, yüzeyde kaldığı için, zaman içinde resim soluyor, pul pul oluyor, parça parça soyulmaya uğrayabiliyor. Secco ya da fresco-secco tekniğiyle yapılan duvar resimleri fresco tekniğiyle yapılanlara göre dayanıksız.)
Yapay kayaları oluşturduğu “XPS malzemesi2” ise homojen hücre yapısına sahip, ısı yalıtımı yapmak amacıyla üretilen ve kullanılan bir tür köpük. Genellikle yapılarda, mantolama olarak anılan uygulamada kullanılıyor.
Çağlayan’ın ayrıntılarını açıkladığım teknikleri ve gereci (malzemeyi) kullanarak gerçekleştirdiği yapıtları geçmişin izini sürüyor. Sanırım, bu özelliği dolayısıyla dikkatimi çekti benim. Elbette kaba bir iz sürüş değil yansıyan. Göze seslenen, gözü okşayan, yanı sıra düşündüren, çağrışımlara yol açan resimlere imza atmış Çağlayan.
Yaşamımızda çeşitli izler etkili oluyor/yönlendirici oluyor. En azından izlerin yaşamımızda yeri olduğunu biliyoruz. İstesek de istemesek de birtakım izlerle karşı karşıya kalıyor, (hatta) giderek birtakım izleri gereksiniyoruz. İzler bize yardımcı.
İstenen, bu çok çeşitli izleri görsel olarak saptamak. Soyut izleri bile somut görsel anlatılara dönüştürmek. İzlerin izini sürmek. İzlerden edinilen (izlerin verdiği/
izlerin bıraktığı) izlenimleri görselleştirmek/kaydetmek. Bir anlamda, izlerin izlerini kalıcılaştırmak.
Kökende, hiçbir iz yitip gitmez. Yitip gittiği sanılanlar bile yitip gitmemiştir. Bir bakıma, görecelik kuramı (izafiyet teorisi) hiçbir izin yitip gitmediğine değgin(dair)dir.
Henüz geçmişe ya da ayrımlı (farklı) zaman dilimlerine yolculuk etme olanağı yok. Ne süreyle olmayacağını kestirmek zorsa da, yaşadığımız zaman diliminde (günümüzde) var olan izlerin bir görsel dökümünü eldelemenin zararı yok, yararı var.
Üstelik var olan (somut ve soyut) izlerin görüntülerini öznel yorumlarla saptamak keyifli değil mi?
Hasan Çağlayan bu keyfi yaşıyor. İzleyicisine de yaşatıyor..
1 “Grafito bir seramik vazo süs tekniğidir. Kabın yüzeyi üzerine bir renk sürülür, istenilen figürler sivri bir uçla kazınır ve kabın kendi esas rengi çıkar. Bunun üzerine sır sürülür ve kap tekrar pişirilir. Bu işlem duvar üzerine de yapılır. Bugün bu teknik sigraffito olarak adlandırılmaktadır.” (nedirnedemek.com)
2 XPS, Extrude Polystyrene, haddelenmiş/haddeden geçirilmiş polistiren. Polistiren, monomer (tekiz; çoğuzlarda ardarda yinelenip en küçük birimi oluşturan özdecik/molekül) haldeki stirenden (çoğuzlaşarak yapay kauçuk oluşturan
sıvı bileşimden) polimerizasyon (çoğuzlaşma) ile üretilen bir polimer (dev molekül). Petrolden elde ediliyor. Plastik endüstrisinde daha çok PS kısaltması ile anılıyor. Extrude sözcüğünün baş harfi olan E yerine X kullanılması beyaz renkli ısı yalıtım levhalarının kısaltılmışı EPS olduğu için. İlk ekstrüde polistren köpük 1940'lı yılların başında, Amerika'da askeri amaçlı talep üzerine yüzer sallar için üretilmiş.
Yorumlar (0)