Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Henüz Basılmamış Bir Ankara Kitabı Hakkında Söyleşi

Doruk Erdal, Mert Odabaşı ve Gökhan Tahincioğlu tarafından yazılan Ankara konulu bir kitap olduğunu öğrendiğimde içimde bir çocuk merakı peyda oldu. Sevgili Doruk Erdal sayesinde kitabı okuma şansına eriştim ve içeriğindeki çeşitliliğe hayran kaldım. Bu röportajı gerçekleştirme kararıysa, baskı için henüz hiçbir yayınevinin olumlu cevap vermediğini öğrenmemle oluştu. Torun, Siyah Beyaz, Galeri Nev, Gar Lokantası, Düttürü Dünya, Köylüm Pavyon, Kıtır, Minibar, Azeri Turşu, Ciğerci Naci gibi şehrin her kesiminden mekân ve konu başlıklarının yer aldığı kitap umuyorum en yakın zamanda kendine sahip çıkan bir yayınevi bulur.

Henüz Basılmamış Bir Ankara Kitabı Hakkında Söyleşi

Hazan Yılmaz: Kitabın doğuş ve oluşum sürecinden bahseder misin?

Doruk Erdal: Mert Odabaşı İstanbul'da yaşıyor onu ziyarete gittiğim bir gün evde oturur ve pineklerken Ankara ile ilgili bir şeyler yapsak nasıl olur dedi. Ve kendi kafasında kurguladığı ihtimallerden bahsetti. Ankara’ya döndükten sonra düşünmeye başladım ve bu şehre dair doğru düzgün bir rehberin eksikliğini fark ettim. Anıtkabir, Atakule, Kuğulu Park gibi şehre addedilen simgesel yapıların dışında, aslında yaşadığımız kentin belleğine dair ulaşılabilir bir kaynağın ihtiyacını temel alarak çalışmaya başladık. Ankaralının daha çok kapalı mekânlarda yaşadığını düşünerek yola 120-150' ye yakın mekânın dâhil olduğu bir liste hazırlamakla başladık. Zamanla listeyi 64 mekâna kadar indirgedik. Tabi bu süreçte tanıdıklar vasıtasıyla sponsor bulma şansını yakaladık. Sponsorun verdiği maddi katkıyla ekipmanları kiraladık ve kitaba başladık.

H.Y.: Peki, üçünüz de Ankara ile kuvvetli bağlara sahip insanlarsınız ancak fikrin İstanbul'da ortaya çıkması ne tür bir motivasyon ihtiyacından doğdu?

D.E.: Gittiğimde Mert'le şunu fark ettik. İstanbullular Ankaralıların muhabbetlerini dinliyor ve durumu çözmeye çalışıyorlar. Zaten farkına vardığın
zaman sahnedeymişsin gibi hissediyorsun. Motivasyonumuz ise hayal kurmanın bedava olduğu ama gerçekleştirmek için paraya ihtiyaç duyulan bir süreçte hızlıca bir sponsor bulmuş olmamız. İşlerimizi bıraktık ve 1 sene boyunca koşuşturacağımız bir temponun içine girdik. Başladıktan sonra insanlardan aldığımız pozitif geri dönüşlerse itekleyici gücümüzü oluşturdu.

H.Y.: Kitapta genel olarak mekânlar üzerinden geçmişi ve geleceğiyle bir Ankara tasviri yaratmaya çalışmışsınız bu yöntemi neden seçtiniz?

D.E.: Coğrafi olarak kaçabileceğimiz alanlar çok kısıtlı ve Ankaralının insandan başka sarılabileceği çok az şey var. Ulus'ta insanların son seçenek
olarak mekânlara kaçtıklarını ve girdikten sonra da orada ev ortamı oluşturmaya çalıştıklarını görmek, o mekânları ve içindeki insanların hikâyelerini anlatmamız gerektiğini bize tekrar hatırlattı. Tam o dönemde Torun'la ilgili bölüm için Bahadır B. Yaşar'ın Hareket Alanı sergi açılışına gittik. Dışarısı soğuktan kırılırken içeride çimlerin üzerine yayılarak gece 2'ye kadar sohbet ettik. Bahadır dışarıyı içeriye taşımış

ve aslında az önce anlatmaya çalıştığım Ankaralı refleksini bizi içine alarak göstermişti.

Coğrafi olarak kaçabileceğimiz alanlar çok kısıtlı ve Ankaralının insandan başka sarılabileceği çok az şey var. Ulus'ta insanların son seçenek olarak mekânlara kaçtıklarını ve girdikten sonra da orada ev ortamı oluşturmaya çalıştıklarını görmek, o mekânları ve içindeki insanların hikâyelerini anlatmamız gerektiğini bize tekrar hatırlattı

H.Y.: Yazarlar arasında önemli akademisyenlerin yanı sıra bir o kadar da sokakta tanıştığımız veya tanışabileceğimiz insanların seslerine de yer vermişsiniz. Biraz da bundan bahsedelim.

D.E.: Üçümüzde portre meraklısı insanlarız ve Ankara'nın genel olarak portrelerini nasıl buluruz diye düşünüp yazarları öyle belirledik. Şansımıza VEKAM'a ziyarete gittiğimizde bizi bir mail grubuna dâhil ettiler ve konu başlıklarını sıraladıkça birden röportaj, radyo yayını, gazete haberi ve benzeri mecralarda çeşitli yazarlar ile kendimizi ifade

etme şansımız oldu. Bu sırada akademisyenlerden yetkin oldukları konularla ilgili yazılar istedik ama önceliğimiz kitabın üslubunun akademik bir çerçevede ilerlememesiydi. Eline aldığında herkesin aynı kolaylıkta ve akıcılıkta okumasını istedik. “Düttürü Dünya” Ankara'da geçen bir film, onu nasıl anlatsak diye düşünürken, senaristi olan Umur Bugay'a yine tanıdıklar vasıtasıyla ulaşıp yazı istedik. Ankara Kabadayıları, Ankaragücü gibi eril başlıkları bir kadının yazmasını özellikle istedik mesela. İlk sendikacı kadınlardan Yaşar Seyman'ı bulduk kendisi Altındağlı ve babasının muhtar olmasından dolayı evlerine zamanında çok sayıda kabadayı girip çıkmış, dolayısıyla bu bölüm onun gözlemleriyle var oldu.

H.Y.: Ankara'nın ruhuyla paralel ilerleyen ve doğallıkla oluşan kolektif bir bilinç hâsıl olmuş. Birileri harekete geçtiği zaman herkes destek vermek istiyor zaten mesele harekete geçecek gücü ve kararlığı bulmakta...

D.E.: Potansiyelimiz var, tesisimiz yok. Tesisi de mekânlar kuruyor kısaca özetlemek gerekirse. Ve en çok Ankara dayak yiyor, bu da protokol ve bürokrasinin şehre yerleşmesinden kaynaklanıyor.

H.Y.: Kitabı ne zaman bitirdiniz ve yayınevi arama süreci nasıl geçiyor?

D.E.: Kitap elimizdeki son haline geleli altı ay kadar oldu, 330 sayfa bunun 150 sayfası görsel içerikli ve renkli bir kitap olduğundan maalesef baskı alıp yanımızda dolaştıramıyor pdf ile yetinmek zorunda kalıyoruz. Kendi yazılarımızın redaksiyonunu biz yaptık, yazı aldığımız insanların metinlerini ise redaksiyonunu yapmayı haddimiz olarak görmediğimiz için, yayınevi kabul ettiği zaman profesyonel redaktörlere yaptırmayı düşünüyoruz. Sadece bu bölüm kaldı, onun dışında tasarım, görseller, dizin vs. hepsi bitmiş durumda. Yayınevi tamam diyene kadar zenginleştirebiliriz içeriği çünkü şehir çok hızlı değişiyor. Bu süreçte canımızı sıkan gelişmeler de yaşandı Tavukçu Lokantası'nın Kızılay şubesi kapandı, Gar Lokantası'nda içki yasaklandı ve kitap yavaşça arşiv niteliği kazandı.

H.Y.: Kitap aynı zamanda interaktif yapıya da sahip, bu özellikten kısaca bahsedebilir misin?

D.E.: Tüm bölümlerde Qr kodları yer alıyor ve bunları okuttuğunuzda video röportajları da izleyebiliyorsunuz. İki terabayta yakın video kaydı ile görsel bir bellek de oluşturduk. Konur'daki Dost Kitabevi kapanmadan röportajı orada yapmıştık, yine Yüksel Caddesinde bulunan oturan kadın heykelini kayda aldıktan bir süre sonra ortadan kayboldu. Gar Lokantası'nı en son içki satılırken belki de biz çektik keza Tavukçu Lokantası'nı da. Keşke bu mekânlar kapanmasa veya değişime uğramasaydı da videoları çekmekteki amaçlarımızın üzerine farklı anlamlar yüklemek zorunda kalmasaydık.

Söyleşi Hazan Yılmaz

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış