Kimbilir hangi çiçekçi tarafından filizlendirilmiş, minik minik saksılara ekilmiş mor menekşeler TMMOB’un 8 Mart etkinlikleri sırasında, Seğmenler Parkı’nda düştü kucağıma. Sınav sorularına hazırlanmanın, kafamda sürekli şekil değiştiren tez konum üzerine danışmanın kısmet olmadığı Funda Şenol Cantek, Funda Başaran ve günlerdir Yüksel Caddesi İnsan Hakları Heykeli’nin önünde “yaşayan” Nuriye Gülmen... Önce devlet erkine, sonra toplum erkine denk geliyoruz o gün ama bir çıkar yol bulmaya çalışıyoruz inatla.
Derken Nuriye Gülmen, Semih Özakça’yla birlikte açlık grevine gireceklerini açıklıyor. Öyle hızlıca dökülmüyor dudaklarından kelimeler, her birinin üzerinde uzun uzun düşünüldüğü o kadar belli ki... İhraç edilen binlerce kamu emekçisi için “Ağaç kökü yesinler” diyen AKP Isparta İl Başkanı’nı hatırlıyorum ne düşüneceğimi tam anlamıyla bilemeyerek. (Geçenlerde, Veli Saçılık, Kemal Göktaş’a verdiği röportajda Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın bu kararı almalarında bu cümlenin de çok etkili olduğunu söyledi.)
Utanmanın insan olmanın bir parçası olduğunu düşünürüm. O gün o il başkanı adına utandım onun hiçbir zaman utanmayacağını bilmeme rağmen. Sonra ne mi oldu? Menekşeler, ben ve bir arkadaşım çimlerin üzerinden gökyüzüne bakmaya başladık. Güneş öyle kuvvetli ışıyordu ki yeryüzüne geri dönmek zorunda kaldı gözlerimiz. Bağ kurmak da insan olmanın doğasında var, menekşelere isim verdik: Nuriye ve Funda.
Nuriye, benimle eve gelmek üzere yola çıkmadan
önce üç çiçeğinden ikisini kaybetti. Umut bu ya, bükülen çiçekleri koparmayıp beklemeye başladım ancak elbette incinen bir çiçek dalı onarılamıyordu. Gidip gelip kalan tek çiçeğe bakıyordum, evdeki bütün diğer çiçeklerden daha büyük bir özenle. Kırılan çiçekleri içimde yaşatıyordum, üstelik tek renk de değil rengarek.
Önce devlet erkine, sonra toplum erkine denk geliyoruz o gün ama bir çıkar yol bulmaya çalışıyoruz inatla.
Derken böcekler musallat oldu kalan tek çiçeğe de. Öyle hızlıca üşüştüklerini sanıyorum yapraklarına, gözümden kaçan bir anda birden yok etmek istediler onu. Sonunda, ne yaptıysam onu kurtaramadım.
Kırılan çiçekleri içimde yaşatıyorum hâlâ ve asla unutulmasın diye sizi Yüksel Caddesi’nin Kasım’dan beri tanıklık ettiği bir direnişi izlemeye davet ediyorum:
Yorumlar (0)