“Kaybetmek Özgürleştirir” Diyerek Yola Çıkan bir Grup Datçalı Erkek

“Kaybetmek Özgürleştirir” Diyerek Yola Çıkan bir Grup Datçalı Erkek

Eleştirel erkeklik Datça inisiyatifi (EeDi) en temel problemini şöyle belirlemiş: Biz, erkekler olarak hegemonik erkekliğe, güçlülük mitine, heteroseksizme ve heteronormativiteye nasıl bağlanıyoruz, bunlarla nasıl bütünleşiyoruz, eril iktidar şebekesinin parçası haline nasıl geliyoruz/getiriliyoruz; özcesi erkekler olarak bu eril tertibatın nasıl ve niçin itaatkâr köleleri haline dönüştürülebiliyoruz?

Çoğunluğu Ankaralı olan bir grup Datçalı erkek olarak, yaz boyunca çalıştık ve bir dizi toplantı sonucunda, 8 Ekim 2020 tarihinde Eleştirel erkeklik Datça inisiyatifi (EeDi) adında bir platformu oluşturduk.

Önce birbirimize “erkek kimdir?” ve “ben erkek miyim?” sorularını yönelttik. Erkek tanımının sünnetten geçtiği düşünülen coğrafyamızda, kadın cinayetlerine karşı bir duruş sergilemek, eril şiddeti ve baskıyı bütün toplumsal argümanlarıyla eleştirmek kararını aldık. Bir araya gelme ve eleştiri kararlılığımız, erkekliğimizi sorgulamak adına “bir adım geri atmak” üzerine kurulu bir yapı olarak; kadın hareketi, feminist kadın platformları ve LGBTI+ gruplar ile de etkileşim içinde olmaktı.

Bir çerçeve metin ve bildiri metni hazırlayarak, bu metnin birçok yabancı dile çevrilmesini sağlayarak, bu metinleri bir kitapçık haline getirerek “kaybetmek özgürleştirir” dedik. Sosyal platformlarda çağrılarımızı yeniledik ve inisiyatifimize üye olmak isteyenleri sosyal medyaya davet ettik.

Erkekliğin bir göstergesinin de “kocaman sayılar” olduğunu bilerek, çok erkekçe bir tavırla söylemek gerekirse ilk gün 400’den fazla üyemiz oldu!? Bir ay sonrasında ise 700 üyeye ulaşmıştık. 

Amaçlarımızdan birisi de bu konuda bir kaynakça ve literatür kitapçığı hazırlayarak, kütüphanemizi genişletmek ve farkındalığı artırmak suretiyle eril şiddeti ve erkin sınırsız gücünü sorgulayarak, toplumsal cinsiyetin bütün disiplinler açısından baskı unsurlarını ortaya koymak.     

Kitapçığımızda yayımladığımız metni bazıları “marjinal”, bazıları “akademik”, bazıları “fazla entelektüel” bazıları da “ağır ve anlaşılmaz” buldu. Çıkışımızın zaten sadece kendi adıyla bile fazla havalı ve etkili olduğunu yazanlar ve söyleyenler oldu. 

İnisiyatifimizde bulunan arkadaşlarımızla yaptığımız bir iç söyleşi çerçevesinde, Güngör ve Mahmut ile yaptığımız sohbette, Eleştirel erkeklik Datça inisiyatifini (EeDi) biraz daha tanıtmaya çalışıyoruz.

Eleştirel bir erkeklik fikrini tartışmak süreci ne kadar sancılı oldu?

Toplumsal cinsiyet olarak erkekliğin, eleştirel yaklaştığını samimi olarak düşünenler, söyleyenler, bizler tarafından her gün yeniden üretildiğini biliyoruz. Burada, samimiyetten taviz vermemeyi de ilk elde kabul etmiş olan grubun üyeleri, kendisini erkek olarak kabul eden bizler için tartışma sürecinin gündelik hayat pratikleri ve yerleşik davranışlar açısından belli bir zorlanmayı da birlikte getirdiğini dikkate almak gerekir. Kuruluşa giden tartışma sürecini, bu süreçte olup bitenleri de bu çerçevede değerlendirmek doğru olur. Bu bağlamda, tartışma süreci, amiyane tabirle söylersek, çuvaldızı kendimize batırma gerekliliğinin ortaya konulup geliştirildiği bir süreç olarak sancılı oldu diyebiliriz.

Platformun temel prensipleri nelerdir?

İnisiyatifin adında da yer aldığı gibi, toplumsal cinsiyetlerimiz uzun bir tarihsel-kültürel miras ve bunun erkek cinsiyetine tanıdığı avantajlar üzerine kurulu. Bir de bu toplumsal-kültürel yapı içinde yetişmiş, bugüne kadar bu sistem içinde varolmuş ama bunun doğru olmadığını, sürekli bir egemenlik ve tahakküm ilişkisi ürettiğini; bunun hem kadını hem erkeği iktidar ilişkileri ile malûl biçimde var ettiğini kabul ediyoruz.

İnisiyatif ve içinde yer alan bireyler olarak bu ilişkileri gündelik-pratik olarak yeniden üretmemeyi, ona katılmaktan kaçınmayı en temel prensip olarak benimsediğimizi söylemek doğru olur sanırım. Bu anlayışa bağlı olarak, inisiyatifte bireysel olarak varolmak, somut diğer politik angajmanlarımızı dışarıda bırakmak gibi ilkeler gelişti. Bu, kendi dışımızda gelişen olaylara sessiz kalacağımız, deyim yerindeyse inisiyatifin sadece erkekler arası bir bilinç yükseltme grubu olarak kalmasını öngördüğümüz anlamına gelmiyor. İstemesek de yeniden ürettiğimiz erkeklik pratiklerimizle içinde varolduğumuz toplumsal alanda son dönemde giderek belirginleşen erkek şiddetinin gündelik görünümlerine karşı somut tutum geliştirip tavır almak ve bunu görünür kılmak da bir ilke olarak önümüze koyduğumuz bir şey.

Başlangıçta neden kapalı bir grup olmayı tercih etti?

Bu soruya,  zorluklarla ilgili ilk sorudaki örtük gönderme ve yapmaya çalıştığım açıklamalar üzerinden cevap vermek uygun olur. Erkekler, hele de bir grup olarak bir araya gelmişse, genellikle kendi kişisel alanlarına temas etmeden konuşurlar. Birbirini pek de yakından tanımayan grup üyelerinin, bunun dışına çıkan, kendi erkek kimliğini ve bunun sorunlarını ortaya koyması, belli bir güven duyusu içinde mümkün olabilir fikri öne çıktığı için kapalı bir grup olarak başlangıç yapmak uygun olacak diye düşündük. Bunun geçici bir süreç olduğunu sürekliliğinin hedeflenmediğini söylemek gerekir.

Neden bir dernek veya vakıf olarak kurumsal bir kimlik kazanmadı?

Dernek, vakıf gibi yapılar ileride düşünülebilir ama genellikle erkeklik ideolojisini ve gündelik pratiklerini yeniden üreten bürokratik süreçlerle başlamak pek makul gelmedi. Bu çerçevede, zorluğunu kabul ettiğimiz erkek dünyasının gündelik pratiklerini yeniden üreten kurumlarla başlamak çok uygun değildi diyebiliriz. Ayrıca, bu yapıların erkek egemen sistemin asli üreticisi diyebileceğimiz devlet tarafından sürekli kontrol edilen ve kısıtlanan çerçevesi içine girmeye çalışmamak da diğer bir neden olarak söylenebilir.

Datça dışına çıkmayı düşünüyor mu?

Biraz önce de söylediğim gibi, sorun olarak gördüğümüz şeyin toplumsal-kültürel bir alanın her birimiz üzerinden de ürettiği sistematik tahakküm-iktidar ilişkileri sorunu olması dolayısıyla, inisiyatifin etkinlik alanının Datça ile sınırlı tutulması düşünülemez zaten. Bu, gündelik hayatın somut pratiklerini yaşadığımız Datça’da genel toplumsal etkinliklerden daha farklı pratikler geliştirilmesinin düşünülmediği anlamına gelmiyor tabii ki. Bu anlamda, Datça’da karşılaşılan erkek egemen tavrın ortaya konulduğu gündelik olaylara, eril zihniyet ifadelerine karşı somut tutum geliştirerek şehrin eril dil ve pratiklerden uzaklaşması yönünde çaba harcamak gibi bir Datçalılık’tan söz etmek doğru olur.

EeDi sosyal medyadaki yaygınlığını hangi araçlarla sürdürmeyi düşünüyor?

Şu ana kadar, EeDi’nin sosyal medyada, Instagram, Twitter, Facebook, YouTube ve Web sayfası kullanıma sokulmuş durumdadır. İlerde zoom üzerinden toplantı ve konferanslar gerçekleştirmek de gündemimizdedir. İhtiyaç halinde yeni araçları devreye sokabiliriz. Çok net tariflenmemiş olsa da gurubumuzun kendi içinde doğal bir görev bölüşümü yapmış olduğunu söylemek mümkün. Sosyal medya faaliyetimizi üstlenen arkadaşlarımız bu konuda görüş ve öneri geliştirme çabası içindedirler.

“Bir araya gelme ve eleştiri kararlılığımız, erkekliğimizi sorgulamak adına “bir adım geri atmak” üzerine kurulu bir yapı olarak; kadın hareketi, feminist kadın platformları ve LGBTI+ gruplar ile de etkileşim içinde olmaktı.”

EeDi’nin gelecekteki faaliyetleri neler olabilir?

Faaliyet kavramını çok boyutlu ele alıyor ve tartışıyoruz. Meselenin akademik boyutu, kişiliğimizde vuku bulan ataerkil boyutu, sosyal boyutu ve bunları sosyal pratiğe taşıma boyutlarını yavaş yavaş tartışmaya başladık. Yakın hedefimiz Feminist Hareketin “bilinç yükseltmek” diye kavramlaştırdığı şeyi bir kamp aracılığıyla gerçekleştirmektir. Muradımız kavramlara yüklediğimiz anlamları tartışmak, kavramlarla yeni bir tarzda ilişkilendirmektir. Bu kamp aracılığı ile aynı zamanda bir nevi kendimizi masaya yatıracak, kendimize ve birbirimize ayna tutmaya çalışacağız. Zira yola çıkarken “bildiğiniz erkeklerdeniz” diyerek failliğimizi daha baştan kabul etmiştik. Bu kabullenişimizi aynı zamanda kendimizden başlayarak bir değişim sürecine gireceğimizin de ön kabulü olarak okumak mümkün.

“Bizim çıkışımız Muğla’da ki, Pınar Gültekin cinayeti akabinde, erkeklerin işlediği cinayetler karşısında, tutum almamız gerekliliği üzerinde yan yana geliş biçiminde oluştu.”

EeDi’nin Türkiye ve dünyada başka örnekleri var mı?

Avrupa ve Amerika’da bolca örnekleri var. Ancak bu örneklerin fail topluluk içinde hegamonik bir boyut kazandığını söylemek mümkün değil. Bizim çıkışımız Muğla’da ki, Pınar Gültekin cinayeti akabinde, erkeklerin işlediği cinayetler karşısında, tutum almamız gerekliliği üzerinde yan yana geliş biçiminde oluştu. Benzeri bir oluşumu yakın tarihimizde görmek mümkün. Türkiye’de 2008 yılında “Barış gelini” olarak tanınan İtalyan sanatçı Picca Bacca barış yürüyüşü nedeniyle geçtiği Kocaeli’nin Gebze ilçesinde tecavüz edilip, öldürülmesinin ardından, siyasal erkekliğe karşı bir başkaldırma hareketi olarak, erkekler tarafından “Biz erkek değiliz” inisiyatifi oluşmuştu. Bir dizi atölye çalışmaları yürüten inisiyatif zaman içinde sönümlendi. Bir diğer örnek, ABD’de sosyal medya üzerinden örgütlenen “Incel” inisiyatifidir. Incel, İngilizce istemsiz bekarlar anlamına gelen “Involuntary celibate” kendilerini istemlerine rağmen romantik veya cinsel partner bulamayan, bir internet alt kültürünün üyeleri olarak tanımlar. Incel forumlarında yürütülen tartışmalar genellikle içerlenme, kadın düşmanlığı, mizantropi, kendine acıma, kendinden nefret etme, ırkçılık ve cinsel olarak aktif olan insanlara karşı şiddetin onaylanması ile karakterize edilirler. Incel, kadın düşmanlığı ile ırkçılığın, yabancı düşmanlığının bir madalyonun iki yüzü gibi olduğunun tipik örneğidir. 

EeDİ İstanbul Sözleşmesi’ne nasıl bakıyor?

İstanbul Sözleşmesi, kadınların uzun mücadelesi sonucu elde edilmiş, kısmi bir kazanımdır. Kısmi de olsa bunu savunmak farklı cinslerin kamuda görünür olması bakımından önemlidir. Bunun muktedirin bir bağışı değil mücadeleyle kazanılmış olduğunun altını çizmekte yarar var. Kadınların her kazanımlarını EeDi savunur, İstanbul sözleşmesini de.
 

8 Ekim 2020 tanıtım toplantısının sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

8 Ekim toplantımız, koşullar ne kadar aleyhimize olursa olsun, yapılabilecek bir şey olduğuna iyi bir örnekti. Toplantımız, pandemi nedeniyle her türden toplantı ve gösterinin yasaklandığı koşullarda, kısıtlı duyuruyla, kahvaltı formatında yapıldı. Başlangıç için kapsamlı bir sunum yapıldı. Katılımcıların tartışmayı derinleştirme çabaları ve sunuma yaptıkları katkı toplantıyı farklı kılan bir diğer yönüydü demek abartı olmaz.

“Ataerkil kapitalist sistemin kendini, dişi olan her şeyi yok etmek üzere inşa ettiğini kabul eder. Dolayısıyla, kadını, havayı, akarsuyu, toprağı, kendini yeniden üreten tohumu kısacası bizim küçük parçası olduğumuz doğayı hızla yok etmektedir.”

EeDi’nin kadın ve LGBTİ+ platformuyla etkileşimi nasıl, örneğin gelecekte bir kadın üyesi olacak mı?

EeDi’nin, kadın ve LGBTİ+ platformlarının fikri etkisinde olması son derece doğal. Zira bu yolu açan, düşünsel ve pratik bazda olgunlaştıranın, bu iki hareket olduğunu ön kabul ile yola çıkmış bir çevredir. EeDi, ataerkil kapitalist sistemin kendini, dişi olan her şeyi yok etmek üzere inşa ettiğini kabul eder. Dolayısıyla, kadını, havayı, akarsuyu, toprağı, kendini yeniden üreten tohumu kısacası bizim küçük parçası olduğumuz doğayı hızla yok etmektedir. Bu gidişi tersine çevirmek için işlevli olacak her tür bileşimi önyargısız kabul edeceği kanısındayım. Zira, “Biz erkek değiliz” platformunun sönümlemesinin nedenlerinden birinin erkeklerin kendi başına değişimi yaşamalarını mümkün görmemeleri, bu değişimin karma topluluklar aracılığıyla olmasının mümkün olacağının sonucuna varmalarıydı. 8 Ekim toplantısına kadınların gösterdiği ilgi bazı ipuçları vermekle birlikte, bu konuda karar vermek için zamana ihtiyacımız olduğu kanısındayım.
 

Yazar Sencer Başat

POPÜLER İÇERİK