Her fayansından, her pervazından hatta demli çayının buharından bile tiyatro kokusu gelen bir yer Ankara Sanat Tiyatrosu. Zamanında Devlet Tiyatroları’nın öncülü haline gelmiş, Devlet Tiyatroları’nı alternatif kılabilmiş büyük bir güç. Tam 53 yıldır memleketin her halinden nasibini almış; görmüş geçirmiş bir tiyatro olarak nefes almaya devam ediyor. “Yarınımız hiç belli olmadı” diyorlar. Bu onlara büyük bir güç veriyor. Son kez selama çıkıyormuş gibi gözleri yaşlı çıkıyorlar selama. Gençlere tiyatro anlatıyorlar; ustalarının onlara tiyatro anlattığı sahnede.
Söyleşinin bir bölümünü buraya yazdık, çünkü 53 yıl iki gazete sayfasına sığmaz. Belki bir alkışa sığar.
Özgür Ceren Can: Buraya gelmeden önce eski kuşak AST izleyicisi olan annemle konuştum. “AST bizim için açıkhava sineması gibi bir şeydi; komedi, dram bakmazdık, her oyuna giderdik.” dedi. İletişim olanakları çok sınırlı; telefon, internet, sosyal medya yok. Gazete bile sınırlı belki...“Nasıl takip ederdiniz?” diye sordum, “Uğrardık mutlaka...” dedi. Geçmişte AST’ın hem bir uğrak yeri olması hem de bir buluşma noktası olması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hakan Güven: AST 53. yılını kutluyor bu sene. Bu süreçte Türkiye’nin toplumsal, ekonomik ve politik durumu sürekli değişti. O dönemdeki insanların yaşam tarzı çok farklıydı. Popüler bir silah olan televizyon yatak odalarımıza kadar girmemişti. İnsanlar tiyatroyu bir yaşam biçimi olarak görüyorlardı. Şimdiyse, genç kuşak popüler kültüre yenik durumda. Bu durum da
en çok tiyatroya darbe vuruyor. Artık AST’ın adını duymayan, adresini bilmeyen bir üniversite gençliği var. Geçmişte ODTÜ ve Hacettepe gibi üniversiteler burada oyunları bir hafta boyunca kapatırlardı. Dışarıdan seyirci bilet bulamazdı. Darbe dönemleri yaşandı ve bunlar hem ülkeyi hem de sanatı geriletti. Sanat gerilediği zaman ülke beter durumdadır zaten. Şimdi biz ayakta kalmaya çalışıyoruz. Burayı yaşatmak için uğraşıyoruz. Sanat desteklenmiyor, sürekli debeleniyoruz ve çemberi bir türlü büyütemiyoruz. Aksine gittikçe küçülüyor. İnsanların sokakta huzurlu yürüyemediği bir ülke burası, ekmek parası derdi de cabası. Tiyatro ikinci hatta üçüncü plana düşüyor doğal olarak.
Özgür Ceren Can: “Özel tiyatroların ayakta kalması çok zor.” diye dillere pelesenk olmuş bir söylem var. AST da neler gördü geçirdi ama bir taraftan bugün hala ayakta ve sürdürülebilir bir tiyatro modeli.
Bülent Yıldıran: Biraz özveriyle tabii...
Hakan Güven: AST 1963 yılında kurulmuş, aynı adreste varlığını 53 yıl sürdürmüş bir marka. Son on beş yılı bir tarafa koyarsak, eski kuşakta tiyatro ve sinemanın önemli sanatçılarının büyük çoğunluğu şu küçük sahneden geçmiştir.
Özgür Ceren Can: AST kökenli oyuncuların bir değerler bütününü temsil etmesi gibi bir durum da var. Annem AST oyuncusunun yer aldığı bir projenin niteliği ile ilgili kaygı taşımadıklarını söyledi bana. Örneğin “Yaman Okay varsa bir filmi izlerdik.” dedi.
Hakan Güven: O dönem insanların politik bir duruşu vardı. Şimdiki seyirci o kadar bilinçli değil.
Özgür Ceren Can: Bir taraftan biz Gazete Solfasol olarak sosyal medya paylaşımlarımızın analizlerinde AST haberlerinin daha çok takip edildiğini görüyoruz. Belki oyuna gelemiyorlar gençler ama AST’ı takip ediyor gibiler.
Hakan Güven: Elbette. Ben geçmişle kıyaslıyorum
ve azaldığını söylüyorum. Biz şimdi hafta sonları
oyun koyuyoruz sahneye. Eskiden haftanın her günü oynardık. Gerçi AST’ın ilk oyununda sadece altı seyirci bilet almış. Asaf Çiyiltepe “Bu iş oldu, başardık’’ demiş. Ancak iktidarın dayatmaları, gençliğin apolitik olması, destekçi kurumların da popüler işlere yönelmesine
yol açıyor. Yerel yönetimler tiyatroya değil popçu konserlerine bütçe ayırmayı tercih ediyor. Sosyal demokrat belediyeler bile bunu yapıyor. Asaf Çiyiltepe buraya tiyatro değil de bir büfe açsaydı şimdi bir hipermarket zinciri sahibi olurdu. Elli üç yıldır burası kira. Kendi mülkümüz bile olamamış. Üç senedir devlet yardımı gelmiyor. Bunun da üstesinden geliyoruz ve tabii ki günümüzde tiyatroya gelen seyirci sayesinde oluyor bu. Çorbamızı kaynatıyoruz. Ama hep bir kısır döngü... Ülkenin bir tarafı yangın yeriyken “tiyatro, edebiyat, sanat” demek zor. İşin o tarafı da var. Çok engebeli yollar kat etmek zorundayız. Biz de “olmuyor” deyip bırakacak değiliz.
“... iktidarın dayatmaları, gençliğin apolitik olması, destekçi kurumların da popüler işlere yönelmesine yol açıyor. Yerel yönetimler tiyatroya değil popçu konserlerine bütçe ayırmayı tercih ediyor. Sosyal demokrat belediyeler bile bunu yapıyor. ”
Özgür Ceren Can: Neden bırakmıyorsunuz?
Hakan Güven: Niye bırakalım?
Özgür Ceren Can: Bu AST inadı mıdır nedir?
Hakan Güven: Son noktaya kadar gideriz. Bu inat da değil. Bizim yarınımız hiçbir zaman belli olmadı.
Erdal Ozan Metin: Umutlu gerçekçilik bu... Özgür Ceren Can: AST kimin tiyatrosu?
Hakan Güven: İstanbul’da çoğu özel tiyatro isim tiyatrosudur: Gazanfer Özcan Tiyatrosu, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu, Kenter Tiyatrosu gibi... AST, AST’ın tiyatrosu, oyunlar AST’ın oyunları... Burada hiçbir isim öne çıkmıyor.
Özgür Ceren Can: Bu sezon Güven Kıraç ve Emre Karayel gibi popüler iki oyuncunun oynadığı “Kredi” oyununun farklı bir etkisi oldu mu?
Hakan Güven: Tiyatromuza ünlü görmek isteyen insanlar da gelmeye başladı. Kredi ile AST’a ilk kez gelen izleyici çıkarken diğer oyunların broşürlerini aldı. Geldiler mi gelmediler mi bilmiyoruz.
Bülent Yıldıran: İzleyici yozlaştı. İnsanlar artık oyun
izlemek için değil, ekranda izledikleri ünlüleri sahnede daha yakından görebilmek için geliyor tiyatroya. Oyun sırasında bile kayıt alıyorlar.
Ali Seçkiner Alıcı: Biz şimdi beş oyunla gişe açıyoruz. Popüler kültürün araçlarını da kullanarak klasik sanatın peşindeyiz. Gürcistan’dan iyi bir rejisör geldi, Anadolu’dan iyi bir rejisör geldi. Gidiyoruz evet bütün zorluklara rağmen. Keşke bu ülkede kuzey Avrupa’da olduğu gibi devlet teşekküllü, onun kültür dairesi, devlet yardımı, örgütlü sınıflar vesaire olsa. Nerede kültür bakanlığı, nerede devlet yardımı, nerede örgütlü sınıflar... Buna rağmen devam ediyoruz çünkü iyiliklerimiz var. Çok idealize ettiğimiz şeyler var.
Erdal Ozan Metin: Sizi bir örgütlü işçi sınıfının mı izlemesini mi istersiniz, yoksa örgütlenmemiş bir işçi sınıfını sahnenin gücüyle örgütlemek mi istersiniz?
Ali Seçkiner Alıcı: Bizi herkes izlesin isterim. Ama işçi sınıfının örgütsüz olması bizi çok etkiliyor. Yurttaş olarak, oyuncu olarak, müzisyen olarak. Bu müthiş bir gedik... Ve doğal olarak bunun sanatla ilgisi yok diyemiyoruz. Hayatın doğası gereği öyle. Ben sadece işçilerin değil, öğretmenlerin de, oyuncuların da, set arkası işçilerinin de örgütlü olmasını istiyorum. Şimdi Hakan’a sor istemez mi burada sahneye çıkan her oyuncu sendikalı, bütün iş kazalarına karşı güvenceli, hatta maaşlı olsun. Kaç kez niyet edildi olmadı.
Erdal Ozan Metin: Toplumsal zorluklar, maddi zorluklar, zorluklar, zorluklar...
Ali Seçkiner Alıcı: Evet, mesela 10 Ekim’deki Gar faciası oldu. Bizim görevimiz bu acıya rağmen sanat üretmeye devam etmek. 10 kişi de gelse açacağız burayı.
Hakan Güven: Biz Sokak çocuğuyuz. Sokağın nabzınıtutamazsanız eğer, burada istediğiniz kadar oyunlar oynayın, tiyatro yapın falan. Ama sokakta olmanız gerekiyor. Her anlamda sokakta olmanız gerekiyor. AST’ın böyle bir anlamı vardır Ankara’da. Gezi olaylarını biliyorsunuz, Kızılay hemen şurası. Burası revir gibiydi. Günlerce gaz kokusu çıkmadı buradan.
Ali Seçkiner Alıcı: Biz alıyorduk 300 kişiyi, 500 kişiyi, çevik gidene kadar. Bir de nöbetçi koyuyorduk kapıya; teyzeler, amcalar, pansumanlar... Sonra çevik gidince insanları arka kapıdan salıyorduk. Ayıptır bunu böyle söylemek, herkes böyle yapacak tabi. Ama niye AST’a geldikleri kısmı önemli. O kadar insan gelip AST’a sığınıyor. Bizi mutlu eden odur.
Özgür Ceren Can: Genç kuşak tiyatrocular iki kişi, üç kişi bir araya gelip tiyatro yapıyorlar. Tiyatro olmayan mekânlarda tiyatro yapmaya başladılar, onları takip ediyor musunuz?
Hakan Güven: Kendi adıma söyleyeyim ben takip etmiyorum, daha doğrusu edemiyorum. Çünkü burası zamanınızı müthiş derecede alıyor. Zaten diğer tiyatrolar da burada oyun olduğu günlerde oyun oynuyor.
Özgür Ceren Can: Peki Ankara’daki diğer özel tiyatrolar için AST ‘’büyük kardeş ‘’ olabiliyor mu?
Hakan Güven: Vallahi öyle bir durum olamıyor. ‘’AST da bunu yaparsa‘’ sitemi ile çok karşılaşıyoruz. Yahu tamam da kardeşim, burası da öpücükle ısınmıyor ki. Doğalgazı, kirası elektriği... Ben elektrik parası geldiği zaman , “Türkiye Elektrik Kurumu ayıp oluyor, AST’a da yapılır mı bu?” mu diyeyim?
Ali Seçkiner Alıcı: Biz Hakan’ın söylediği gerekçelerle Ankara’da deneysel işler yapan çocukları izleyemiyoruz.
Ben özellikle İstanbul’a gittiğimde fırsat bulursam gidiyorum. Ama Ankara’da zaman olmuyor.
Erdal Ozan Metin: Peki Akademi AST özelinde, gençler nasıl?
Hakan Güven: Ben elimden geldiği kadar tiyatrocu olmak isteyen gençlere engel olmaya çalışıyorum. Oğlum kızım diyorum, baban zenginse o zaman tiyatro" Sanat kuzum işte. Şifa. Bu zorluklarla başa çıkmanın yolu sahneye çıkmaktır. Başka türlü yapamazsın. Gar’dan sonra on kişiye niye gişe açtık biz? Bütün oyuncular dedi ki 'Yevmiye almayız, ama açacağız! Mecburuz. Başka seçeneğimiz yok.' ”yap. Bu ülkede bu kadar yani. Yapma, harcama kendini. Git mühendis ol, doktor ol, sanatla uğraşma bu ülkede. Tabii bu tiyatroyla ilgili değil, ülkeyle ilgili bir şey. İşin esprisi bir yana, tabii ki destekliyoruz hevesli çocukları. Ama sonu yok.
Özgür Ceren Can: Repertuarı nasıl oluşturuyorsunuz?
Hakan Güven: ‘’Komedi oyunu ‘’ alnımıza yapıştı bizim. Komedi değilse insanlar geri gidiyor. Bizim bir şekilde her sene en az bir komedi oyunu yapmak zorunluluğumuz var. Gişenin önünde birebir şahit
oluyoruz seyirci tepkilerine. ‘’Geçen gün Elizabeth’e geldik, hiç gülmedik ‘’ gibi serzenişler... “Kalabalık oyun yok mu, komedi oyun yok mu?” gibi sorular bitmiyor. Yaptığımız işi tabii ki düzgün yapıyoruz, kuralına göre yapıyoruz.
Özgür Ceren Can: Bu kadar gündelik sorundan kendinizi nasıl yalıtıyor ve tiyatro yapmaya odaklanıyorsunuz?
Ali Seçkiner Alıcı: Sanat kuzum işte. Şifa. Bu zorluklarla başa çıkmanın yolu sahneye çıkmaktır. Başka türlü yapamazsın. Gar’dan sonra on kişiye niye gişe açtık biz? Bütün oyuncular dedi ki “Yevmiye almayız,
ama açacağız! Mecburuz. Başka seçeneğimiz yok.” Kısasa kısas mı yapacağım, öbür tarafı da ben mi patlatacağım? Sokağa çıkıp, aklımı yitirip, palayla mı gezeceğim? Zaten bizim travmamız yeter bize. Azıcık şifa olabilirsek yeter, ne mutlu ki oluyoruz. Antalya’dan gelen bir amca vardı. Bir oyundan sonra “AST hala yerinde mi diye bakmaya geldim.” dedi. Evet, AST yerinde. Umutla, inatla devam ediyoruz.
Zeynep Ekin Öner: Hakan abi, 24 Ocak’ta çok güzel bir konuşma yaptı oyundan sonra. Seyirci ayakta, biz ayakta. Bütün salon ağlıyordu. Hepimiz ağlıyorduk.
Ali Seçkiner Alıcı: Doksan iki yaşında bir hanımefendi oyundan sonra beni çevirdi : “Bak benim içimde on sekiz yaşında bir genç kız vardı, ama epeydir küskündü o. Bugün genç kız olarak gidiyorum evime.” dedi. O kadar çok şey anlatıyor ki...
Erdal Ozan Metin: Çok teşekkür ederiz vakit ayırdığınız için.
Hakan Güven: Biz teşekkür ederiz ve oyunlara bekleriz.
Yorumlar (0)