Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Kuzenim Umut Devrim Can...

Aslında yazmak terapidir ve bilirim ki söz uçar yazı kalır ama son 43 gündür ben avazım çıktığı kadar sustum. Sustum, kavga ettim kendimle, dünyaya kafa tuttum, kaçtım gelmedi Devrim. Oysa beni hep duyardı. Kardeşimdi benim. Hâlâ kardeşim.

Kuzenim Umut Devrim Can...

 Bir sözünde heykel için; “kanatları uçmasın diye kanatları kırılmış bir kuştur” diyen kuzenim kanatlanıp öyle apansız, öyle bir anda gitti ki... Aslında kanatlarını birleştirdik kuşların Devrim’i getirsin diye ama gelmedi Kuzenim, kardeşim... Onun da ötesinde sağlam bir heykeltıraş, sağlam bir yoldaş, gerçek bir Atatürkçü ve çok bir baba, Deniz’in olağanüstü babası... Hayır onu kayırarak yazmıyorum yazımı.

Çünkü böyle zamansız gittiği için kızgınım. Ama size onu anlatacağım. Umut Devrim Can 1973 Aksaray doğumlu idi. Ama Aksaray’da yaşamadı. O tam anlamıyla Ankaralı bir sanatçıdır. Gazetemizde yer almasının nedeni de budur. Annesi ile eniştem (ki kendisi de Resim Heykel Müze Müdürlüğü yapan heykeltıraş Necdet Can’dır) Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde okurken tanışmış ve büyük bir aşk ile evlenmişlerdir. Devrim de kız kardeşi Özgür de aşk çocuğudur ve ne güzeldir ki bu onların tüm duruşlarına yansımıştır.

Eniştem Necdet Can’ın babası Köy Enstitüsü çıkışlı değerli bir eğitimcidir ki onu da yakın tarihte sonsuzluğa yolcu etmiştik. Çocukluğunda anne resim öğretmeni, Ruhi Su da Balıkesir’den komşuları olunca armut dibine düşmüş ve Devrim, içinde yer alan heykeltıraş olma tutkusu ile Hacettepe Üniversitesi’ne tek ve ilk tercih olarak girmiştir. Mesleğinin ilk yıllarında babası ile çalışan Devrim, birkaç yıl önce kendi adına çalışmaya başlamıştır. Hep ama hep üretmeye devam etmiştir. İlkelerinden ve tutkularından ödün vermeyen, çektiği sıkıntılar ne olursa olsun ideallerini çiğnemeyen bir yürektir. Bizim ülkemizde heykelden para kazanmak zor iken o asla ikinci işe girişmemiş, inatla mesleğine devam etmiştir.

Devrim, bir Cumhuriyet aydınıdır. Onunla felsefeden politikaya kadar her şeyi konuşabilirsiniz. Asla bilgisini yüzünüze vurmayacak kadar mütevazi bir aydındır o. Bugün ülkemizde birçok yerde yer alan Atatürk heykelleri ve büstleri kendisine aittir. Ama aşağıdaki fotoğrafta da görüleceği üzere çok daha özel, kendisine has çizgileri olan heykelleri de vardır. Çok sayıda bireysel ve karma sergiye katılmış, kendi atölyesinde eğitimler vermiştir. Onun aşkları eşi, kızı ve mesleğidir. Şimdi ise yarım kalan bir öykü var... Bu bayram, yıllar sonra, tıpkı çocukluğumuzda olduğu gibi bir araya gelmiştik. Ben bayram için klasik Fethiye yolculuğuna gitmemiştim. Devrim gelmişti ve ben Affan Dede’ye para sayarak çocukluğumu almıştım. Hayatımızın en güzel bayramı olmuştu. Güldük, videolar çektik, çocuklarımız tanıştı, şiirler okuduk, şarkılar söyledik, çok mutlu olduk. Kimi kıskandırdık?

Nazara mı geldik? Bilemiyorum... Beni 23 Haziran’da Ankara’da karşılayacağına söz vermişken bir kalp krizine babalar gününde yenildi. Öksüz kaldık, eksildik. Kanatlarını takmış giden Devrim’in ölümü bizim için çok zor bir olgu fakat sanat için de büyük bir kayıp zira yapacak çok işi vardı. Bu bağlamda şunu unutmamak gerekir: Ne yazık ki sanatçılara gereken destek verilmemekte ve kimi zaman sanatçılar çok ciddi sıkıntılar yaşayabilmektedir.

Umarım benzer durumlar yaşamayız ve Devrim, uçurduğumuz kanadı kırılmış son kuş olur. Özlemek eksik kalıyor be Devrim. Hani Affan Dede’ye para saymıştık. Acelen neydi. Şair her ölüm erkendir derken boşuna dememiştir. Çünkü ölüm inanç tarzınız ne olursa olsun, zor bir olgudur. Kişinin çok sevdiği birisini kaybetmesi ve ölüm ile yaşanan o yüzleşme süreci de psikologlara göre beş evreli gerçekleşir. Sanırım ben şimdi üçüncü evredeyim. Bu yüzden inkar ve öfke sürecini ancak Devrim’in gidişinin 43. gününde yazarak atlatabiliyorum.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış