Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

MÜLTECİ KRİZİ- ENTEGRASYON- TOPLUMSAL KABUL

2011 yılında Suriye İç Savaşı’nın başlamasıyla, Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) ‘Açık Kapı’ politikası uygulayarak ilk Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye girişi başladı. 2018 Göç İdaresi verilerine göre, 155.000'i kamplarda olmak üzere 4.000.000 Suriyeli Türkiye'de yaşamakta. Yani, Türkiye nüfusunun % 5'i Suriyeli mülteci.

MÜLTECİ KRİZİ- ENTEGRASYON- TOPLUMSAL KABUL

Başlangıçta kısa süreli (dönemin Dışişleri Bakanı 3 ay demişti.) ve geçici bir durum olarak düşünülüp, geçici koruma statüsü verilen Suriyeli mültecileri misafir olarak kabul edilirlerken hükümet günümüze kadar bu süreci acil yardım- hayır politikaları ile yürütmeye çalıştı. Suriyeli mültecilerin daha uzun süre Türkiye’de kalacakları hatta büyük kısmının ülkelerine dönmeyecekleri anlatıldığı günümüzde, kamuoyunda yardım ve hayır politikalarının mülteci krizini çözemeyeceği artık uzun vadeli bakış açısına sahip uyum veya entegrasyon politikalarının hayata geçirilmesi gerektiği tartışılmaya başlandı.

Ağırlıklı bir kesim mülteci krizini çalışma ve gündelik yaşamda ihtiyaçların karşılanması ve
Türk toplumunun güvenliği olarak tanımlamakta, mültecilerin statülerinde, çalışma haklarında, temel hizmetlere erişimlerinde çeşitli hukuki ve mevzuat düzenlemeleri yapılarak sosyal ve kültürel uyumu sağlayacak politikalar önermekteler. Bu yaklaşım krizi çözmekten öte, krizi yönetebilmeyi hedeflemektedir.

Bizler ise, Suriyeli toplumuna yönelik baskı ve şiddetin linç girişimlerine dönüştüğü ve bu girişimlerin iki toplumun birlikte yaşadığı tüm bölgelere yayıldığı, Türk toplumunun % 60'ının birlikte yaşamak istemediği yani toplumsal kriz halini almış mülteci sorununu çözecek entegrasyon politikalarının birbirine bağlı iki temel bileşeninin olduğunu düşünüyoruz.

İster yerli ister sığınmacı her birey yaşadığı ülkede insan olmasından dolayı haklara sahiptir. Göçmen ya da vatandaş statüsü, güvenlik, sağlıklı ortamda barınma, anadilde eğitim, sağlık hizmetlerinden yararlanma, güvenceli çalışma, serbest

dolaşım gibi. Devletin de sorumluluğu ayrımı gözetmeden bu hakları vatandaşlara ve bireylere ulaştırmaktadır. Toplum ise bu hakların her kesime ulaştırmasını kabul eder ve denetler. Suriyeli krizi de bu yüzden yani devletin hak temelli çözümler üretmemesinden ve toplumsal kabulün olmaması yüzünden toplumsal kriz halini almıştır.

1-Devlet hak temelli çözümler üretecek

2-Her insanan hakları olduđunun toplumsal kabulü sağlanacak.

Biz öncelikle toplumsal kabulü tanımlamaya çalışacağız, sonra devletin hak temelli yaklaşımları üzerine günümüz Türkiye’sindeki sıkıntıyı tanımlayacağız.

Hükümetin ortadoğu politikalarının yanlışlığı ve tıkanması, Suriyeli ve Türk topluluğunun artık gündelik yaşamda bütün alanlarda bir araya gelmeleri, Suriyeliler üzerine yanlış bilgilendirme, iftira ve karalamaların (kültürel olarak geri olmaları, pis olmaları, savaştan kaçmaları, maaş almaları, temel hizmetlere erişimde öncelikli olmaları gibi söylemler ve medyanın yanlış haberleri , kullandığı dil) toplum üzerindeki toplam etkisi sığınmacıların insan dışılaştırmasına yol açıyor. Toplum tarafından sığınmacılara insan dışılaştırma sığınmacıların insan haklarına sahip olmadığına ve mülteci sorununu etik

alanından çıkararak güvenlik, suç ve en sonunda da linç alanlarına yönelterek toplumsal kabülü ortadan kaldırıyor. Mülteci krizinde toplumsal kabülün sağlanmasında insan dışılaştırma anlayışını yıkabilmek için ne yapılacağını değil ama nasıl yapılacağını söyleyebiliriz.

1-Suriyeli mülteciler zorunlu olarak Türk yoksullarıyla bir arada yaşıyorlar. Bu yüzden her iki kesimin de sorunları yoksunluklarından dolayı aynı ve yerelde neler yapılacaksa her iki kesimin de bir arada yapabilmesi gerekiyor.

2-Hak mücadeleleri içinde bulunan ya da hak mücadelelerine düşünsel olarak yakın duran fakat mülteci krizine kayıtsız kalan kesimlerde öncelikle toplumsal kabulünün sağlanması gerekiyor.

Modern devlet yurttaşları ile kurduğu ilişkiyi düzenlemek için hakları temel alarak sözleşme yaparken günümüzde T.C. yurttaşları ile ilişkisinde himaye ve biat etmeyi temel almaktadır. Himaye edilmek istenmeyen veya biat etmeyen kesimler insan dışılaştırılmakta. Türk toplumunda en tehlikeli ve ürkütücü olan ise, bu insan dışılaştırmaya karşı giderek genişleyen kayıtsızlık halidir. Bu kayıtsızlık ise hak mücadelelerinde parçalanmaya ve birlikte olamamaya yol açmakta. Bu yüzden sığınmacı krizini tanımlayan sorunların bütünü Türkiye toplumunun da sorunları. Haklarını arayan ve bunun mücadelesini veren tüm kesimlerin kayıtsızlıklarını giderecek ortak bir araya geliş zemini yaratılabilmeli ki ‘’Devlet’’ hak temelli çözümler üretmek zorunda kalsın.

Yeniden üretimin gerçekleştiği kent yalnızca olayların geliştiği yer olarak değil, toplumsal
yapı üzerindeki belirli etkilerin de kaynağıdır.
Bu yüzden yaşayanların kent üzerindeki hakkı, kenti yönetme hakkı vardır. Yönetme hakkını hayata geçirmeye çalışan bir kentsel praksis bir araya gelişin ortak zeminini oluşturarak hak mücadelelerindeki parçalanmayı ortadan kaldırıp birlikte mücadeleyi yaratabilir. 

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış