Ankara’nın dar sokaklarında aynı çocukluğu paylaştı Hüseyin, Sıdıka ve Abdullah. Oyunları aynıydı, hayalleri aynı… Oynadıkları evcilik oyunlarında Hüseyin ve Abdullah sıklıkla Sıdıka’yı kendilerine eş yapmak için kavga eder, sonunda bu kavgalar Sıdıka’nın “Tamam kavga etmeyin, ikinizle de evleneceğim. Önce Hüseyin ile sonra Abdullah ile evleneceğim” sözüyle sona ererdi. Kim bilebilirdi ki, oynadıkları evcilik oyunlarının yıllar sonra gerçekleşeceğini? Dediği gibi, önce öğretmen olan Hüseyin ile evlenir Sıdıka Hanım. Bu evlilikten Haşim isminde bir oğlu olur fakat güzel günler uzun sürmez. Döneminin illeti olan verem, Hüseyin Bey’i de yakalar ve Hüseyin Bey, Sıdıka ve Haşim’i geride bırakarak, bu dünyadan göçer.
Haberi alan Abdullah Efendi derhal annesini arar ve tek çocuğuyla ortada kalan Sıdıka Hanımı kendinin eşi olması için ailesinden istemesini söyler. Varlıklı bir ailenin kızı olan Sıdıka Hanım’ı istemek için dünür başı (oğlan tarafına yakın ve saygın aile büyüğü, ya da aile dostu) ve Abdullah Efendinin ailesi yola düşerler. Aileler arasında görüşmeler yapılır, Allah’ın emri peygamberin kavliyle Sıdıka Hanım istenir. Dünür başı ile birlikte kız evine hediyeler gönderilir ve sonunda Sıdıka Hanım, Tanrısever soyadını alır. Yıllar sonra Naime Hanım, annesinin kendisine anlattığı hikayeyi gülümseyerek anlatacaktır. Annemin ayağındaki tırnağı kalkıverirmiş. Demek ki artık ayakkabı alınacak. Eskiden böyle görüşme yoktu ki, arada “dünür başı” denilen kadınlar olurdu. Dünür başı hangi ayakkabıyı getirse, annemin ayak tırnağı kalkar, ayakkabılar olmazmış.
Sonunda babam dayanamamış dünür başı ile haber göndermiş tırnağını törpüleyiversin diye. Annem dediğini yapmış, nihayet ona bir ayakkabı alabilmişler. Aynı şimdiki nişanlarda olduğu gibi her şeyini almışlar annemin. Abdullah Bey, Sıdıka Hanım ile mutlu bir evliliğe adım atar. Haşim’i kendi çocuğu gibi bağrına basar. 1 Nisan 1924 günü, Hamamönü’nde, Şemsizade Urgancı Abdullah Tanrısever’in evinden bir bebek sesi yükselir. Sıdıka Hanım, Abdullah Bey’e bir kız çocuğu doğurur. Haberi alan Abdullah Bey, sevinçten havalara uçar ve kızına Naime ismini verir. Kızını nüfusa kaydettirirken tek bir şeye titizlik gösterir. Naime Hanım yıllar sonra babasının ismi hakkındaki hassasiyetini şöyle açıklar; “…Ve babama haber gitmiş. Abdullah Bey bir kızınız oldu!
Babam çok sevinmiş, nasıl sevinmiş anlatamam. O zaman demiş, benim kızımın adını Naime koyun ama demiş, Naime”yi “y” ile değil “i” ile yazın. Çünkü kızımın ismini “na-yi-me” diye yazarsanız kemiksiz hayvan anlamına gelir ama kızımın ismi “na-i-me” diye yazılırsa cennetteki bir bahçe olur demiş ve ismimi aynı şekilde yazmışlar”. Her ne kadar Naime Hanım’ın doğum yılı kayıtlara 1 Nisan 1924 olarak geçse de, ailesi dünyaya geldiği o günü anlatırken Çankaya sırtlarındaki Papazın Bağı’ndan silah seslerinin yükseldiğini ve Topal Osman’ın (Kurtuluş Savaşı sırasında yararlıklar göstermiş, fakat daha sonrasında dönemin Trabzon milletvekiline düzenlediği suikast nedeniyle hakkında yakalama emri çıkarılamıştır) vurulduğu haberinin, Ankara’nın dört bir tarafında konuşulduğunu sıklıkla dile getirir. Topal Osman 1 Nisan 1923 tarihinde ölmüştür. Naime Hanım’ın doğumundan 4 yıl sonra Tanrısever ailesine bir oğul daha gelecektir.
Onun da adı İrfan Tanrısever olur. Şemsizade Urgancı Abdullah Tanrısever, Ankara’nın meşhur tüccarlarındandır. O dönemin meşhur tüccar aileleri Kınazâdeler, Mermerciler, Bulgurlular gibi, onun da Hisar’da bir dükkanı vardır. Atölyesinde, elleri ile büktüğü urganları dükkanında satışa sunar. Sert görünümü, mavi gözleri ve dürüstlüğü ile sadece ticaretle değil, siyaset ile de yakından ilgilidir Abdullah Tanrısever. Anadolu’da başlayan milli mücadele günlerinde Mustafa Kemal’i karşılayan Ankara eşrafının içinde bulunmuş, o günlerde tüm Ankaralıların yaptığı gibi, o da Mustafa Kemal’i içtenlikle kucaklamış ve Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasını, yaptığı bağışla desteklemiştir. Daha sonra, kızının dünyaya geldiği Hamamönü’ndeki evinde, komşularından biri, döneminin Ankara milletvekili Hıfzı Oğuz Bekata olacaktır.
Böylece siyasetle olan ilgisi hep canlı kalacak, gelişmeleri yakınan takip etmeye devam edecektir. Her ne kadar Hamamönü’ndeki evde doğsa da, Naime Tanrısever’in en güzel yılları Hisar’daki evlerinde bir kısmı kale burçların üzerinde bulunan evde geçer. Ticaretin merkezi olan Hisar’da o zamanlar bambaşka bir hayat vardır. Kâh kale içinde, kâh surların üzerinde kurulmuş geniş avlulu evler, komşuluk ilişkileri, hamam günleri ve ticaret hayatı ile Ankara’nın en canlı yerindedir. Naime Teyze’nin babasının resmi çok ilginç ama Naime Teyze’nin o yıllara ait hiç resmi yok mu?
Asıl Naime Teyze’nin resmini vermeliyiz, bu yazı ile birlikte. Bizim de kale içinde evimiz vardı ve evimizin içinde 3 tane kule (burç) vardı. O kulelerde de, işte adamlarımız otururdu. Bazıları atlara bakarlar, bazıları temizlik yaparlar, bazıları evi korurlar, aslında Hamamönü’nde doğmuşum, ama benim çocukluğum Hisar’daki o evde geçti. Evlerin, büyük bahçe kapıları vardı. O kapılar bir avluya açılırdı. O zamanlar ocak yok, komşu ve ya misafirimiz gelecekse avlunun ortasında mangal yanardı. O mangalda biriken küllerin başında ev sahibi oturur böyle güzel bir örgü sepetin içerisinde bembeyaz örtü, ondan sonra onun üzerinde çok güzel pırıl pırıl ovulmuş cezvelerle kahve yapardı. Bir kişilik, iki kişilik öyle öyle 8-10 kişilik kahve yapılmazdı. Herkese ayrı ayrı pişerdi kahve. Üstünde de bol köpük olurdu.
Başka bir tat vardı, başka bir bağlılık vardı. Sonra dedikodu yoktu. Evlerimizin içindeki banyolarımız hamam tarzındaydı, hamama gider gibi evinde banyon olur, orada yıkanırsın. Mahallelerde de hamamlar olurdu ama evindeki tabi daha başka, mahallelerdeki daha başkaydı. Şengül Hamamı vardı oraya giderdik. Sonra gelin hamamları da yapılırdı. Ona da gidilirdi. Gelin görülsün diye hamama davet ederlerdi. Orada da herkesin bir yeri, locası vardı. O localarda soyunursun, o zaman mayo falan yok, peştamal giyersin omzundan atarsın o peştamalı öyle kapanırsın. Tellaklar gelir seni yıkar. Göbek taşında yemekler yenir. Oranın hali de başkaydı. Hakikaten çok güzeldi. Alışveriş de bir başkadır o zaman.
Ayrı bir adabı, ayrı bir ritüeli vardır. Abdullah Bey, sert bakan mavi gözleri, iri cüssesi ile karşı tarafa ağırlığını hissettiren biri gibi görünse de, ailesinin isteklerini asla geri çevirmez; otoriterdir ama aynı zamanda da yufka yüreklidir. Geleneklerine bağlıdır, tutucudur ama öte yandan düşüncelere de saygılıdır. … Annem de meraklıydı giyime, ben de… Babamdan izin alınırdı. Annem, “Abdullah Efendi, bugün dükkanına gelelim mi?” diyesorardı. Babam o gün cevap vermezse, ertesi gün çağırırdı bizi. Giderdik. Babam her gittiğimizde, oranın adetiydi “siyer” yedirirdi bize. Siyer, fırında üstü bol domatesli, Kuzu pirzolasıydı. Çukurhan’a ısmarlardı babam siyeri. Hâlâ durur o han orada. Gidip orada yemezdik, tepsiyle gelirdi. Babamın dükkanının içinde çalıştığı bir yer vardı, oraya gelirdi. Yemeklerimizi yedikten sonra babam nereye gideceğimizi sorar, annem de “Sen nereye dersen oraya gideceğiz” derdi. Birlikte çıkar Samanpazarı’ndan aşağıya yürüyerek inerdik.
Çok güzel mağazalar vardı. Biz “Rehber” mağazasından alışveriş yapardık. Babam kasanının yanına oturur, “Haydi beğenin ne isterseniz alın” derdi bize. Biz de annemle, tepeden tırnağa alırdık, hiç düşünmezdik. Mutfak alışverişimizi babam yapardı. Pazardan yiyeceklerimizi alır, tanıdık bildik bir hamal ile eve gönderirdi. Ondan bizim haberimiz olmazdı. Zaten olmayan da bahçelerde yetişirdi. Babam hiçbir zaman bize “Neden bu kadar aldınız?” diye sormazdı. Ne aldıysak kabul ederdi, biz de alışverişimizi bitirirdik. Burada belki, Eski Ankara görüntülerinden bir fotoğraf bulabiliriz? Ama Naime Teyze, Ankara’yı öyle güzel anlatıyor ki, öyle yangın yeri, harap haldeki Ankara resmi filan olmamalı. O zamanlar, sıcak yaz günlerini geçirmek için bağa göçülür. Hemen hemen herkesin bir bağı vardır.
Bağ Evleri, ailenin bir araya geldiği ve üretimin esas olduğu yerlerdir. Bu mevsimde mahsuller toplanır kışa hazırlık yapılır. Pekmezler kaynatılır, turşular kurulur, reçeller yapılır, böylece bütün bir kış tüketilecek yiyecekler hazırlanır. Yemek birlikte yenilir, sohbet birlikte edilir, aile fertlerinin kaynaşması da bu yolla sağlanır. İnsanların birbirlerine bağlı oldukları bu dönemde, bayramlar da bambaşkadır. Ziyaret edilmeyen ev kalmaz, geleneksel yemekler sofraları doldurur. Evde açılan baklavalar, Ankara tavaları, toyga çorbası, dolmalar, börekler bayram sofralarının vazgeçilmezidir. Ya da buraya bağ evlerinden birinin resmini koyabiliriz.
Ama bir bağ evi içini gösteren bir resim bulsak iyi olurdu. Onların çoğu da, Ermeni bağ evlerinin içine ait olduğundan, bilmem ki, burada uygun olur mu? Bir evin tek kızı olarak rahat bir yaşam sürer Naime Hanım; evde oturmayı sevmez. Ata biner, bisiklete biner, roman okur, hatta öyle ki bazı zamanlarda babası, bu kadar roman okumasını istemez. Odasına gelip başucundaki lambayı söndürür. Baba lambayı söndürdükten sonra söyleyecek söz kalmaz aslında, ama Naime Hanım o kadar merak eder ki romanların devamını, yorganın altında elindeki fenerle okumaya çalışır kitaplarını. Abdullah Bey, çocuklarının eğitimine önem verir.
Cumhuriyet’in ilan edildiği, karma eğitime geçildiği ve kızların da artık büyük oranda eğitim aldığı yıllarıdır. Naime Hanım da iyi bir eğitim alır. İlkokulu Cebeci’deki İltekin ilkokulunda, liseyi Ankara Kız Lisesi’nde tamamlar. Naime Hanım’ın en büyük ideali, aile dostları “Hakim Teyze” gibi hukuk okumaktır. Fakat babası Abdullah Bey, Naime Hanım’ı yüksek eğitimini yapması için, Hukuk Fakültesi yerine, Cumhuriyet dönemi eğitim politikası içinde önemli bir yeri olan enstitülerden, Ankara İsmet Paşa Kız Enstitüsü’ ne gönderir. Naime Hanım, öğrenimini devam ettirdiği enstitüde, teknolojiden kıyafet tarihine kadar çeşitli dersler alır ve hukukçu olarak olmasa da, öğretmen olarak eğitimini tamamlar. Bundan sonra Cumhuriyet’in gelecek nesillerini o eğitecektir.
Öğretmenleri ve arkadaşları tarafından sevilen ve başarılı bir öğrencilik hayatı geçiren Naime Hanım, öneminin ileri gelen isimlerinden Hasan Ali Yücel, İsmet İnönü gibi kişilerin kızları ile birlikte eğitim görür ve arkadaşlık eder. Çok yönlü bir öğrenci olan Naime Hanım, müfredat kapsamında konservatuvarda müzik eğitimi alması için seçilir ve piyano dersleri alır, izcilik yapar. Aynı zamanda bayram kutlamalarında okulu adına jimnastik gösterilerine katılır. Cumhuriyet’in doğurduğu ve yetiştirdiği çocuklardan biri olarak kız lisesinde okurken Atatürk sınıarını ziyaret ettiğinde Cumhuriyet’in kurucusunu görme mutluluğunu, O’nu kaybettiğimizde tüm ülkenin yaşadığı acıyı da belleğine kazır adeta. O zamanları şöyle hatırlar: Artık bahçelerde koşuşturduğu günler geride kalmıştır. Terbiyesi ile etrafın ilgisini çekmeye başlar. Naime Hanım okula gidip gelirken, kökleri Hacı Bayram-ı Veli’ye dayanan ve Ankara’nın köklü ailelerinden olan Raşit ve Fatma Bademli’nin ilgisini çeker. O zamanlar gelinlik çağına gelen kızlar sosyal mekanlarda gözlenir. Fatma Hanım da Tıbbiye’de okuyan oğulları Niyazi için, iyi eğitim almış, terbiyeli ve iyi bir aile kızı olan genç hanımı istemeye gelir.
Naime Hanım o günü şöyle anımsar: Bir gün çıkageldi ailesi. “Kızınızı Tıbbiye’de okuyan, (o zaman tıp bir İstanbul’da vardı), oğlumuza istemeye geldik” dediler. Tabi benim ailem de öyle şey insanlar değillerdi. Dediler ki, “Müsaade buyurun biz size haber verelim”. Ailem, bu kararı vermeden önce bana sordu. Bizim okulumuz kız lisesiydi, kızlı erkekli okuyan okullar vardı tabi ama bizim okulumuzda sadece kızlar okurdu. “Tanımıyorum” dedim. Yalnız benimle yaşıt bir kayınbiraderim vardı. Gazi lisesinde okurdu. O beni tanıyormuş, çünkü ben bayramlarda jimnastikte önde olurdum. O zamanlar konuşmalar uzun olduğunda çok beklerdik, yanımıza erik alırdık.
Bir bayram günü, konuşmaların bitmesini beklerken, kayınbiraderim de aynı sıradaymış. Ben ona erik vermişim. Öyle bir anımız var onunla. Demek Allah kısmet etmiş, 1943 yılında nişanlandık Niyazi ile. Buraya, Naime Teyze’nin o şahane nişan resmini koymalıyız, mutlaka (eğer izniniz olursa elbette) 1943 yılı, Naime Hanım’ın hayatının dönüm noktalarından biri olur. Evlilik yolunda ilk adımı atarken ileride kendisine açılacak olan o renkli dünyaya da bir adım attığından habersizdir.
Yorumlar (0)