Toplumsal gerilim hatlarına karşın çözüm setlerinin makullüğe ve buna bağlı olarak siyasetsizliğe doğru evrildiği tuhaf bir dönemden geçiyoruz. Siyaset, parti aygıtından liderlere; üzerinde parti yükü olan liderliklerden, belediye yükü olan liderliklere doğru ilerliyor. Gelişmiş demokrasilerde bu bir gerilemeye doğru işaret olurken, Türkiye’de ilerlemeye duyulan özlem “Erdoğan’dan daha iyi” liderliklerle ölçülüyor. O kadar ki meşru zeminlerde siyaset, ABD’de yeni başkan seçilen Trump’ı dahi silahsız ve dolayısıyla daha az maliyetli yeni savaşlara sokuyor. Trump, tek kurşun atmadan Kanada’yı kendine bağlamak, Panama Kanalı’nın ticaretini sahiplenmek, Ukrayna’da yeraltı kaynaklarına sahip olmak istiyor. Bu, beraberinde seyreltilmiş siyaseti yeni bir tarz olarak tutturmaya yarıyor. Bu yeni tarzın Türkiye’de de müşterisi var; Mansur Yavaş.
Ancak Yavaş’ı tarihsel olarak buraya iten bir dizi olay var. Bunların bir muhasebesini çıkarmaya, Yavaş’ın neyi yapmayarak daima kazanan olduğuna bakmak gerekiyor.
Mansur Yavaş, bilindiği gibi ülkü ocaklarında siyasete başladı. Yavaş’ın serpildiği yıllarda Türk Ocağı Vakfı, teorik bir çerçevenin üzerine sokak örgütlenmesini iyiden iyiye inşa ediyordu. Yavaş’ın yolu, o teorik çerçeveye uygun değildi. Oralarda zaman harcamak yerine sokakta olmayı tercih etti. Yavaş, siyaset yapmayı tercih ettiği bütün dönemler boyunca bugünlerde kendini zora sokacak açıklamalar yaptı. Devrimcilere karşı mücadele ederken Yaşar Kemal’i, Deniz Gezmiş’i, Eşber Yağmurdereli’yi hedef almayı ihmal etmiyordu; MHP’yi eleştirirken “CHP’ye benzediniz” diyor, referandumda AKP’ye beraber evet oyu verilmesini istiyordu. Ülkücülüğünün olağanca ateşi siyasetini böyle şekillendiriyordu.
Siyasetsizliğin Keşfi
Mansur Yavaş, kişisel kariyerinin belirli bir noktasında siyaset yapmaması gerektiğini anlıyordu. 2009 yerel seçimlerinde MHP’nin ABB Başkanı adayı olduğunda kentteki büyük rekabet AKP adayı Melih Gökçek ile CHP adayı Murat Karayalçın arasındaydı. Böyle bir tablonun içinden çıkabilmek pek mümkün görünmüyordu. Yavaş’ın buradan çıkarabileceği tek sonuç, sonraki genel seçimlerde milletvekili olarak parlamentoya girmekti. Ancak hiç beklenmeyen iki şey oldu. Gökçek, anketlerde kendini zorlayan Karayalçın’a karşı seçim kazanmak için kentin outdoor’larını “Gökçek gidecek, sol gelecek” yazılarıyla doldurdu. Ana akım medyanın bunu günlerce tartıştığı aynı dönem içinde ikinci bir iş daha yaptı. Özellikle CHP seçmeninin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde MHP’nin adayı Mansur Yavaş’ın Gökçek’in hemen arkasından ikinci olduğu sahte anketleri broşürlerle dağıttırdı. Kamuoyu “sol gelecek” pankartlarını tartışırken şaşıran CHP seçmeni Karayalçın’ın bağrışları arasında MHP’nin adayına yöneldi. Bugünlerde siyasi etikten sıkça söz eden Mansur Yavaş’ın işine gelen bu duruma karşı ses çıkarmamayı ve gidişatı seyretmeyi tercih etti. Gökçek bir seçim daha kazanırken, Yavaş MHP’nin oylarını yüzde 26’ya kadar çıkarmıştı. Siyaset yapmamanın ilk ödülüydü bu.
Artık yerel seçimlerden sonra Mansur Yavaş, Ankara’da aldığı oyun etkisini siyasetine yönlendirmeye çalışacaktı. Bunu MHP’nin içinde denemeye çalıştı, ama olmadı. Orada, Devlet Bahçeli’nin hareket alanı belirleyiciydi. Daha sonraki yıllarda İyi Parti’yi kuracak Meral Akşener, Ümit Özdağ ve Koray Aydın’ın yanında kamuoyunun göreceği şekilde pozisyon almayı istemedi. Bütün bu gelişmeleri kapının arkasından izledi. Çünkü bu siyaset yapmayı gerektirirdi. Ancak, siyasetsiz kalmanın uzun vadedeki getirilerini görebiliyordu. Bir vesileyle Kılıçdaroğlu’yla tanıştılar.
‘CHP Ülkücülerinin' Temeli Atılıyor
Kılıçdaroğlu, o güne kadar ABB’nin başına Tarık Şengül gibi değerli bir akademisyeni düşünüyordu. Bunu birkaç kez kapalı toplantılarda ima etmişti de. Zaten en çok bu yüzden “tavlanması” ve Şengül gibi rantın dağıtımını doğrudan Ankaralılara kanalize edecek “çok tehlikeli” bir ismi ekarte etmek icap ediyordu. Kılıçdaroğlu, birtakım gelişmeler nedeniyle kısa sürede Mansur Yavaş’a ikna oldu. Yavaş, CHP’lilerden nefret eden bir devlet adamı tipolojisi için ideal bir adaydı. Ayrıca Kılıçdaroğlu, Yavaş sayesinde Ankara’daki ülkücü camiayla doğrudan ilişki kurabilecek, onları sonraki yıllarda CHP’ye katabilecekti. “CHP ülkücüleri” adını vereceği grubun taşlarını yavaş yavaş döşüyordu Kılıçdaroğlu.
2014 yerel seçimleri geldiğinde Mansur Yavaş kısa süreliğine CHP’ye katıldı. CHP’li olmayı o kadar midesi almamıştı ki, seçimlere kısa bir süre kalana kadar partiye katılmayı istemedi. Ama, MHP’de görmediği konforu CHP’de görüyordu. Kamuoyunun önünde açıkça “ben CHP’li değilim, CHP’yle seçim ittifakı yapıyoruz” diyebiliyordu. Bu konforu da Kılıçdaroğlu’ndan alıyordu. Yavaş’ın çevresini saran bir grup da ona aynı konforu yaratıyor, hatta bazıları “Mansur Bey sosyal demokrat belediyecilik yapacak” diyordu. Elbette bunların kısa vadeli çıkarları vardı ve CHP’nin yanında yöresinde siyaset yapanların üzerinde nüfuzları vardı. Yavaş sözünü onlara söylüyor, onlar CHP kamuoyunu rahatlatıyordu.
Yavaş, kazandığı seçimleri son derece şaibeli şekilde kaybetti. Hükümet seçim gününe ağırlığını koymuş, Süleyman Soylu ve ekibi psikolojik olarak tamamen dağılan Gökçek’i toparlamış ve oy toplama merkezlerine müdahale etmişti. YSK’nın önünde ve CHP genel merkezinde toplanan binlerce Ankaralı, bir hak gasbına engel olmak için mücadele ediyor, CHP ve Yavaş’a destek gösteriyordu. YSK’nın Sıhhiye’deki binasının yanındaki Gür Kent Otel’in tabelasının üzerine çıkan Mansur Yavaş, kendisine destek olanların alandan ayrılmalarını ve eve gitmelerini istedi. Ayağını direyebilir, vazgeçmeyebilir, elinden alınan seçimleri bir hukukçu olarak mahkemeye taşıyabilirdi. Hiçbirini yapmadı. Otel’in önünden Erdoğan’a bu sistemle uyumlu çalışacağının işaretini çakmayı tercih etti. Siyasetsizliğin uzun vadede kazandıracağını görüyordu.
CHP’li Olmayı Bu Mide Kaldırmaz
Seçimlerden hemen sonra, CHP üyeliğinden istifa etti. Kılıçdaroğlu lider olarak kaldıktan sonra ne istese alırdı çünkü. Öyle bir marjı vardı. 2019 yerel seçimleri geldiğinde Kılıçdaroğlu onu yeniden ABB adayı yapmak istedi. Birkaç cılız ses dışında yine hiçbir muhalefetle karşılaşmadılar. Yavaş için işler 2014 yerel seçimlerine göre daha kolaydı. Çünkü 2019 yerel seçimlerinin sağlaması 2017 referandumunda yapılmıştı. CHP, 2017 referandumunda önde olduğu kentleri 2019’da da kazanıyordu. Bu gerçeği çarpıtarak sanki Kılıçdaroğlu büyük bir seçim zaferi kazanmış gibi bir anlatı dolaşıma sokuldu. Mansur Yavaş da ABB koltuğuna oturdu.
CHP ABB grubuyla yaptığı ilk toplantıda, CHP’lilerin yüzlerine “ben hiçbir CHP’liyi işe almak zorunda değilim” deyivermişti. İsmet İnönü’nün gençlik kolları başkanı Fethi Yaşar ve Doğan Taşdelen’in oğlu Alper Taşdelen bu yüksek tondan cümleye tepki dahi veremediler. Sonraki günler daha zorluydu. Bir CHP belediye meclis üyesinin hesabına göre, işe alınan CHP’liler partiler nezdinde beşinci sıradaydı: 1) İyi Parti, 2) MHP, 3) AKP, 4) BBP.
İyi Partili Koray Aydın, partisinde üyelik kampanyası açmış, belirli bir üye sayısı karşılığında ABB’ye istihdam sözü veriyordu; CHP’ye katılan Adnan Beker, ABB bürokratı olarak işe alım süreçlerini kontrol ediyordu; MHP’li Semih Yalçın’ın Yavaş’a işe alım listeleri gönderdiği konuşuluyordu. Bütün bunlar olurken, ABB ekipleri jet hızıyla İncek’teki Yargıtay kavşağının hafriyatını taşıyordu. Erdoğan’ın talimatıydı çünkü bu.
Mansur Yavaş Rahatlığı
CHP’nin 2019 yerel seçimlerinde aldığı belediyelerdeki başarısı, 2024 yerel seçimleri günü gözle görülür şekilde Türkiye haritasını kırmızıya boyamaya hazırlanırken, Mansur Yavaş rahatlığını bir kez daha gösterdi. AKP’de veya MHP’de yapsa kapının önüne koyulacağı bir pozisyonu CHP’de alarak yaptığı işlere “Mansur Yavaş belediyeciliği” diyiverdi. CHP yönetimi buna tepki gösterse belki geri adım atacaktı. Ancak, siyasetsizliğin getirdiği başarı Mansur Yavaş’ı daha bağımsız bir pozisyona itiyordu. Yavaş, yeni genel başkan olan Özgür Özel’den ilçe belediyelerini istedi. Özel, kazanılabileceğini düşündüğü Etimesgut ve Mamak belediye başkanlıklarını Yavaş’a belirletmek istemedi. Yavaş, oraya koymak istediği adayı Keçiören’de aday yapmak zorunda kaldı. Gölbaşı dahil olmak üzere sosyal demokratların geçmişte çok güçlü olduğu onca ilçeyi Yavaş’a verdiler. Yavaş, bütün bunlar olurken CHP’liler dahil olmak üzere kamuoyunun karşısına hiç çıkmadı. Sanki bütün bunlardan habersizmiş gibi pozisyon aldı.
AKP’den yorulan kitleler sandığa gitmediler. Bu tablo, Türkiye’nin pek çok yerinde haritanın kırmızıya boyanmasını getirdi. O kadar ki, CHP’nin şansının olmadığı düşünülen Keçiören’de dahi 130 bin AKP’li sandığa gitmedi ve Yavaş’ın belirlediği CHP Keçiören adayı, 2023 genel seçimlerine göre oylarını 10 bin kadar artırarak seçim kazandı. CHP genel merkezi, AKP’nin konsolide olamayacağını fark edemediği için Keçiören’i kurban etti. Yavaş, yine siyasetsiz kalarak kazanmıştı.
Siyasetsiz kaldığı her dönemden güçlenerek çıkan Mansur Yavaş, Cumhurbaşkanlığı yarışı içinde benzer bir tutum sürdürüyor. Üyesi olduğu partinin ön seçimine girmeme kararı almaktan, mikrofon uzatıldığı zaman “bakacağız” yaklaşımına kadar her aşamada aynı tarzı sürdürüyor üstelik. Anketlerde Ekrem İmamoğlu’nun üzerinde görünmesinin nedeni de şu: İmamoğlu, dış politikadan ekonomiye kadar belirli bir pozisyonda, çoğu zaman partisinin bagajıyla hareket ediyor. Dolayısıyla, İmamoğlu’nun anketlerdeki net oyu bu. Ancak, Yavaş’ın Türkiye politikasına ilişkin önermelerini veya politik hattını bilmiyoruz. Dolayısıyla, anketlerde Yavaş’a yazılan oy onun brüt oyu. Siyaset yapmaya başlarsa bir “dara” düşeceğiz. Yani, bir grup insan onun fikirlerini duyduğunda pozisyonunu netleştirecek ve ondan uzaklaşacaklar. Ortaya net oyu çıkacak. Yavaş, bunu bildiği için o toplara hiç girmiyor. Bunun yerine, kendisine daima kazandıran siyasetsizlik alanı içerisinde beklemeyi tercih ediyor.
Yorumlar (0)