Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Otuz Dört Yıl Arayla Aynı Yollarda: Bir Üniversitenin Nesiller Arası Yolculuğu

Bir şehrin silüeti, bir köprünün adı, bir bankın yeri değişebilir. Ama biz, anılarımız ve o anıları yaşarken hissettiklerimizle değişmeksizin buradayız, sabit duruyoruz.

 Otuz Dört Yıl Arayla Aynı Yollarda: Bir Üniversitenin Nesiller Arası Yolculuğu

Aynı durakta otobüs beklemek, yemekhanenin oradan geçerken “Ne varmış bugün?” diye şöyle bir göz atmak, Yıldız Amfi’de derse girmek, aynı yolları yürümek… Düşüncesi bile heyecan vericiyken bir anda gerçeğe dönüştü: Kızım benim mezun olduğum okulu, Hacettepe Üniversitesi’ni kazandı. Yani aynı okulun öğrencisi olduk, yaklaşık 40 yıl arayla.

Ah Nostalji!

Sabahın erken saatlerinde bir tarafı Hamamönü’ne diğer tarafı Sıhhiye’ye sırtını dayamış Merkez Kampüs’ün çay ve taze poğaça kokan yollarından servis veya belediye otobüsü duraklarına yürürdük. Yola çıkmadan önce mideye yumuşak ve sıcacık bir peynirli poğaça yollardım, çünkü bilirdim ki ilk ders başlamadan bir dakika önce bölüme giriş yapıp kan ter içinde sınıfa koşacağım. Nizamiyede jandarmalar hepimizin kimliklerini kontrol ederdi. Otobüsler ise Beytepe yokuşunu çıkmaya direnirdi. Soğuk kış günlerinde yarı yolda son nefeslerini verir, bize Ankara ayazında adımlarımızı saymak düşerdi: Bir - iki, bir - iki…

Ben Hacettepe Üniversitesi Beytepe kampüse ilk ayak bastığımda yıl 1990 idi. Zincirlerimden kurtulmuş gibi özgür ve rahat hissediyordum kendimi. Burası bana aitti, burada bireydim ve ilk kez anne - baba gölgesi yoktu üzerimde. Ne veli toplantısı stresi ne sigara içerken yakalanma korkusu. Şehirden yaklaşık 19 km uzaktaydım ve burası bir cennetti adeta.

 Otuz Dört Yıl Arayla Aynı Yollarda: Bir Üniversitenin Nesiller Arası Yolculuğu

Şimdiki Zamanın Hikayesi

Kızım bu yıl, bundan birkaç hafta önce Hacettepe Üniversitesi Antropoloji bölümüne kaydını yaptırdı. Böylelikle yıllar sonra Beytepe’ye tekrar yolumuz düştü. Kampüs inanılmaz gelişmiş, bir öğrenci kasabası olmuş. Nereye gideceğimi şaşırdım. Ben biraz uzun okumuştum, okulu bitireli bile 20 yıl olmuş. İçimdeki o özgürlük duygusu gençlik rüzgârlarıyla uçmuş gitmiş, yerini sorumluluklara bırakmış. “Benim okulum nereye gitmiş, anılarıma dair hiçbir şey kalmamış, hani burada bir bank vardı, hani Feycan ve diğer kantinler?” gibi düşüncelere gark oldum ilkin. Sonra baktım, kaldırımlar aynı, yollar aynı. Kampüsün içindeki yürüyen çocukların heyecanlı, neşeli halleri… Aynı. Peki değişen ne?

Nisan mayıs aylarında gevşeyen gönül yaylarımızı titrettiğimiz çimenlere oturdum. Öğrenci topluluklarının temsilcileri, yanlarına gelen herkesi kendi topluluklarına çağırıyor. Ortam o kadar keyifli ki tekrar öğrenci olasım geldi. Bir zaman makinesi olsaydı muhtemelen kendimi 34 yıl önceden şimdiye getirmek isterdim. Kampüs de bizler gibi büyümüş, olgunlaşmış sanki. “Bizim zamanımızda” diye başlayan hiç bir hikâye şu andaki Beytepe ile örtüşmüyor! Kızım Zeynep’e “Kışın yurtların olduğu yerlere kurtlar inerdi,” gibi cümleler kuruyorum, kurduğum cümleler bana bile inandırıcı gelmiyor.

Ne Değişti?

Üniversitenin bu denli gelişmiş olması teknolojinin, iletişimin, ulaşımın gelişmesiyle de ilgili bir konu elbette. Açılış günü, okula yeni kayıt olmuş öğrencilerin akıllı cihazlarına gönderilen bir form ile aynı anda 7 bin kişinin yoklaması alındı. Her bir öğrenciye, okula uyum sağlayabilecekleri oryantasyon programları e mail olarak gönderildi. Bölümler için whatsapp grupları kuruldu ve öğrencilerin tamamı birbiriyle anında iletişim haline girebildi. Öğrencilere oryantasyon derslerinde toplumsal cinsiyet, sıfır atık gibi geniş perspektifli konulardan mobil cihazlarla çekim teknikleri, ilkyardım gibi bireysel olanlara; kariyer yönetimi ve girişimcilikten, kişisel gelişim yöntemlerine kadar birçok farklı alanda dersler verildi. 

Çocuklar o zorlu sınava çalışarak bu okulu kazanmışlardı ve okuldakiler de çocukları kazanmıştı. Burada hoş bir karşılıklı saygı vardı. Çocukların emekleri değerliydi, bu çocukların ilk günden itibaren kendilerini değerli birer birey olarak hissetmeleri için okulda her şey vardı: Her anlarını keyifle yaşayabilecekleri ve tüm ihtiyaçlarını karşılayan güzel bir kampüs, yeni başladıkları akademik hayatta onlara keyifle rehberlik yapacak bilinçli ve bilgili akademisyenler.

Ne Değişmedi?

Dünyanın çivisi çıkmıştı zaten. Ekseni de son 20 yılda 78 santimetre kaymış. Her şey kötüye gidiyor. Rusya Ukrayna’yı, İran İsrail’i, İsrail Filistin’i ve Lübnan’ı bombalıyor. İnsanlar birbirini öldüremezse bu işi virüsler yapıyor. Çok yakın bir geçmişte, aylarca evlerimize tıkıldık. O zaman açılan ekonomik yaralar hala kapanmıyor. Üzerine depremler oldu. Koca binalar kumdan kale gibi paramparça döküldü. Bu yüzyılda hala o binaların altında kalan canlar gördük. Çünkü insanlar para, güç, statü gibi tanrılara tapıyor ve başka insanları kendi tanrılarına kurban etmekten zerre utanç duymuyor. Bir karadeliğe doğru çekilirken gittikçe vahşileşiyoruz.

Beytepe Kampüsü, bu cehennemin ortasında kurtarılmış bir bölge gibi ışıl ışıl parlıyor. Öğrencilerin akademik hayatlarını gülümseyerek anımsamaları için hazırlanmış sosyal ve kültürel altyapının yanı sıra Hacettepe Üniversitesi akademik açıdan da parmak ısırtan başarılara imza atmaya devam ediyor. İnternet sitesinden aldığım bilgiye göre Hacettepe “Dünya Üniversiteleri Sıralaması”nda, farklı indekslere göre yapılan ölçümlemelerin hemen hepsinde Türkiye’nin en iyi üniversitesi seçilmiş. Dünyada da yaklaşık 19 bin üniversite içinde 425. olmuş. 13 akademik disiplin üzerinden yapılan ölçümlemelerde 9 disiplinde ilk 1000 üniversite içinde yer almış. Eğitim Biliminde 14., Sosyal Beşeri Bilimlerde 109., Tıp ve Sağlık Bilimlerinde ise 129. sırada yer almış. Kızımın okuduğu Antropoloji bölümündeki laboratuvarlar Avrupa’nın en iyisi. İçeride 15 bin parça kemik var. Otuz Dört Yıl Arayla Aynı Yollarda: Bir Üniversitenin Nesiller Arası Yolculuğu

Hani zamanında “Okuldayken bizim sınıf Hababam Sınıfı gibiydi” derdik ve haylazlığımızla övünürdük ya. Artık o jargonun yerinde yeller esiyor, size söyleyeyim. Bu çocuklar gerçekten de yararlı her şeyi sünger gibi çekiyor ve gelecekte de başarılarla dolu bir Hacettepe’nin müjdesini şimdiden veriyor.

Kızımla aynı okul öğrencisiyiz. Kırk yıl arayla. Kırk yıl önceki ve şimdiki gençler olarak hepimiz hayata umutla bakıyoruz, geleceğin inşasında bilgi ve becerinin temel olduğuna inanıyoruz. Bir şehrin silüeti, bir köprünün adı, bir bankın yeri değişebilir. Ama biz, anılarımız ve o anıları yaşarken hissettiklerimizle değişmeksizin buradayız, sabit duruyoruz. Kucaklaşmamızın bitmemesi, dayanışmamızın ve umutlarımızın sönmemesi için de durmaya devam edeceğiz. Siz de bu gençlerdensiniz, haydi kucaklaşalım.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış