Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Roma sütunlarının taşıdığı bir Osmanlı yapısı Eynebey Hamamı

“Ankara’da yaşayan bizlerin en büyük dertlerinden biri de hamamdır. Şimdiye kadar hamamlarla kimse iştigal etmediği gibi, hayat ve sıhhat-i memleketle alakadar olan belediye de emsali misli buna da göz kapamaktadır. Hamam ücretlerindeki galâ (pahalılık) söylenemeyecek derecededir. Eşedd-i (zorunlu) ihtiyacımız bulunan -sıhhatimizin muhafazası namına- istihmama (yıkanmaya) galâ yüzünden devam edemiyoruz. Bizler bu halde olursak ya o zavallı en fakir fukara tabaka neler çekmektedir.”

Roma sütunlarının taşıdığı bir Osmanlı yapısı Eynebey Hamamı

1923 yılında Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde, “Hamam yok, olanlar pis” başlığı ile yayımlanan okuyucu mektubu bu şekilde başlar. Mektubu yazan okuyucu, Ankara’da hamamların azlığı ve çok pahalı olmasından şikayet ederek, Şengül Hamamı’nda karşılaştığı sıhhiye müdürünün havluların pisliği nedeniyle yıkanmaktan vazgeçip giyinip dışarı çıktığını ve bir memur gönderip zabıt varakası tutturduğunu anlatır.1

Şengül Hamamı, Milli Mücadele Dönemi öncesi Ankara’nın zengin Rum ailelerinden Karasulos ailesi tarafından işletiliyordu. Hamamın işletmeciliğini uzun yıllar sürdürdüğünü bildiğimiz aile, Yunan ordularının Anadolu topraklarını terk etmesi sonrası, yerleşik Rum ailelere karşı gelişen güvensizlik ortamı içinde 1922 yılında Atina’ya göçmek zorunda kaldı. Zaten hemen arkasından 1923 yılında Lozan’da nüfus mübadelesi anlaşması imzalandı ve kalmak isteyenler de zorunlu göçe tabi tutuldu. Karasulos ailesi Ankara’dan giderken ‘belki bir gün döneriz’ umuduyla hamamın anahtarını yanlarında götürdü.2 Ailenin hiçbir zaman Ankara’ya geri dönmediğini biliyoruz. Hamam kısa süre sonra yeniden çalıştırılmış olmalı. Bunu Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’ndeki okuyucu mektubundan anlamak mümkün. Karasulos ailesi tarafından işletildiği yıllarda nasıl olduğunu bilmiyoruz. Ancak şikayet mektubuna bakılırsa, sonrasında pek iyi durumda olmadığı söylenebilir.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ankara Hamamları

Mektubun yazıldığı yıllarda Ankara’nın nüfusu 30.000 kişiye yaklaşmıştı. Evlerde su şebekesinin bulunmadığı, banyo dahil su gereksiniminin mahalle çeşmelerinden taşınan sularla karşılandığı bu dönemde, Ankara’da hizmet veren hamam sayısı 3 taneydi. Gerek kişi başına düşen hamam sayısının azlığı, gerekse şehrin yaşam alışkanlıkları göz önüne alındığında, hamamların ihtiyacı karşılayabilecek düzeyde olmadığı anlaşılıyor. Hamamların pahalı olmasının bir nedeni de, diğer maliyetlerin yüksekliğinin yanı sıra kuşkusuz sayıca az olmalarıydı.

Bu dönemde Ankara’da sadece Şengül Hamamı, Karacabey Hamamı ve Tahtakale Hamamı kullanıma açıktı. (Tahtakale Hamamı 1929 Ankara yangını sonrası kullanılamaz hale geldi ve yıktırıldı). Oysa Ankara merkezde hemen hepsi 15 ve 16. yüzyıllara yapılmış çok sayıda hamam bulunduğunu biliyoruz. Bunlar arasında Eynebey Hamamı, Hasan Paşa Hamamı, Keçeciler Hamamı, Debbağhane Hamamı (Turasan Hamamı) ve Yakar Hamamı en bilinenleridir.

Osmanlı hamamlarından günümüzde de kullanılanlar 

Hepsi birer vakıf yapısı olan Ankara hamamları cami, medrese, türbe gibi başka yapılara gelir sağlamak amacıyla inşa edilmişti. Kayıtlardan Ankara hamamlarının, dönem dönem kapalı kaldıkları ve uzun dönemde kârlı kuruluşlar olmadıkları anlaşılıyor. Çoğu hamamın, Elmadağ’dan Ankara’ya su taşıyan künklerin çeşitli nedenlerle kullanılamaz hale gelmesi sonrası kapanmak durumunda kaldığını görüyoruz.

“Şengül Hamamı, Milli Mücadele Dönemi öncesi Ankara’nın zengin Rum ailelerinden Karasulos ailesi tarafından işletiliyordu.”

Ankara’da Osmanlı Dönemi’nde inşa edilen ve günümüzde de kullanılan 3 tane hamam vardır. Bunlar eski adıyla İstiklal Mahallesi’nde (Yahudi Mahallesi) bulunan Şengül Hamamı, Talatpaşa Bulvarı üzerinde bulunan Karacabey Hamamı ve Adnan Saygun Caddesi üzerindeki Eynebey Hamamı’dır. (Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde mektubun yayımlandığı tarihte Eynebey Hamamı, harap halde olduğundan kullanım dışıydı.) Bu makale, günümüzde varlığını sürdüren Osmanlı Dönemi hamamlarından sadece Eynebey Hamamı’nı konu almaktadır. Diğer hamamlar belki başka makalelerin konusu olabilir. Eynebey Hamamı’nı seçmem, benim için uzun süre gizemli bir yapı olması ile bağlantılı.

Gazi Lisesi bahçesinde bir hamam

Eynebey Hamamı’nı ilk kez lise son sınıfta okuduğum dönemde, Gazi Lisesi’nde okuyan bir arkadaşımı ziyarete gittiğim 1976 yılında gördüm. O yıllarda Gazi Lisesi’nin bahçesi oldukça büyüktü. Bahçe duvarının bitiminde ise yarı yıkık vaziyette bir kalıntı vardı. Arkadaşıma sorduğumda buranın eski bir hamam olduğunu söyledi. Israrım üzerine içine girmek üzere bahçe duvarını tırmandık. Hamamın içi ve çevresi tam anlamıyla bir çöplük halindeydi. Yapı kuzey tarafındaki evlerle çevrelenmiş durumdaydı. Bazı antik mimari parçalar dikkatimi çekti. Bunları daha iyi görebilmek için Hacıdoğan Mahallesi tarafına dolaşarak hamamın kubbelerinin yanına çıktık. Kubbelerin üzerinde bazı bölümler çökmüş durumdaydı. Çökmüş bölümlerin oluşturduğu deliklerden içeriye sürekli çöp atıldığındanhamamın içi neredeyse yarıya kadar çöple
dolmuş durumdaydı. Kubbelerin yan tarafında Roma dönemi kalıntısı olduğunu tahmin ettiğim mermer sütunlar ve sütun başlıkları vardı. Ayrıca yandaki evin duvarının bitişiğinde, üstü yazıtlı mermer bir parça toprağa gömülü vaziyette duruyordu. Antik parçaların, hamama bitişik Roma döneminden kalma bir yapıya ait olabileceğini düşündüm. Sonrasında buradaki yapılarla ilgili kaynak bulamadığım için, yapılar benim için bir süre daha gizemini korumayı sürdürdü.

Ankara’yı öğrenmeye çabaladığım ve fotoğraflamaya başladığım 1991 yılında hamama tekrar gittim ve fotoğraflarını çektim. Hamam
pek değişmemişti. Sütunların olduğu bölüm (4 antik sütunla taşınan çökmüş haldeki soyunmalık bölümü) biraz daha toprakla dolmuştu. Sütunlar eskiye oranla daha kısa görünüyordu. Bir tanesinin korint başlığı sütundan ayrılmış vaziyette zeminde duruyordu. Üzerinde antik yazıt bulunan mermer blok varlığını koruyordu. [Hamamda devşirme yapı malzemesi olarak kullanıldığı anlaşılan mermer yazıtın, Alliyus Lükinus’a ait bir şeref kitabesi olduğu bilgisine sonraki yıllarda Afif Erzen’de 3 rastladım. Bunların yanı sıra hamam yine çöplük olma işlevini sürdürüyordu. Ancak çevrede belirgin değişiklikler olmuştu. Her şeyden

“Eynebey Hamamı ile ilgili olarak 1405 tarihli bir vakfiye bulunduğu ve hamamın Eyne Bey’in Balıkesir’deki zaviyesine gelir temin etmek amacıyla yaptırıldığı arşiv kayıtlarından öğrenilmiştir.”

önce Gazi Lisesi’nin artık büyük bir bahçesi yoktu. Bahçe iptal edilmiş ve buradan Adnan Saygun Caddesi geçirilmişti. Düzenleme sonrasında hamam, caddenin kuzeydoğu tarafında, caddenin kenarında kalmıştı. 1991 yılında buraya gelirken yanımda hamam hakkında bulabildiğim tek kaynak olan ‘Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler’ kitabı vardı. Kitabın 1. cildinde buradaki kalıntıdan ‘Eski Hamam’ adıyla bahsediliyordu.

Celaleddin Karacabey’in konağı hamamın önündeydi

Sonraki yıllarda ‘Eski Hamam’ ile ilgili birçok araştırmaya ulaştım. Değişik bilgiler edindim. Bu bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Ancak önce sözü İbrahim Hakkı Konyalı’ya verelim. Konyalı’nın 1943 yılında yayımlanan ‘Karacabey Mamuresi’ adlı kitabında, hamam ve hamamın bulunduğu alanın eski hali hakkında bilgiler bulabilmek mümkün.

“Karacabey ailesinin köşkü Ankara’da Hacıdoğan Mahallesi’nde şimdi belediyenin akaryakıt deposu olarak kullandığı ‘Öğle Hamamı’, ‘Yıkık Hamam’ şöhretini taşıyan hamamın önündeki sahada bulunuyordu. Buraya ‘Sultan Meydanı’ ve ‘Abdil Yeri’ de denirdi. Karacabey burada köşklerinin yanında bir de arsa vakfetmişti. Bir arşiv vesikasında buraya ‘Köşk Yeri’ denildiğini gördük. Köşkün rastladığı sahanın bir kısmına Gazi Mektebi yapılmıştır” 4.

Metinde ‘Karacabey’ olarak bahsedilen kişi, Celaleddin Karacabey’dir. Günümüzde Hacettepe Mahallesi sınırları içinde bulunan Karacabey Külliyesi onun yaptırdığı eserler arasındadır. II. Murad Dönemi’nde Anadolu Beylerbeyi olan Celaleddin Karacabey, 1444 yılında Varna Savaşı sırasında şehit olmuştur.

Karacabey’in torunlarından Hüsrev’in anlattıklarından, ‘Öğlen Hamamı’ denilen hamamın, senelerden beri metruk halde bulunduğu ve hamamın belediye tarafından Karacabey ailesinden satın alındığını öğreniyoruz. (Hamamın Karacabey’in torunlarından Nazım Bey ve kardeşleri tarafından belediyeye satıldığı biliniyor.) Hüsrev, dedesinin hamamın karşısında, şimdi Gazi Mektebi’nin bulunduğu alanda, bahçe içinde büyük bir konakta oturduğunu belirtiyor. 5

Melike Hatun’un hamamın gelirine ortak olması

Hamamın yapımı sırasında Melike Hatun’un (ölümü, 1393) para yardımında bulunarak hamamın gelirine ortak olduğu ve sağladığı günlük 17 akça gelirin 4 akçasını Ankara’daki mescidine vakfettiği kayıtlardan öğrenilmiştir.6 Ankara şer’i sicil kayıtlarında, hamamın günlük 30 ile 50 akça arasında kiraya verilen işlek bir hamam olduğu şeklinde bilgiler bulunmaktadır. 7

2017 yılında İtfaiye Meydanı’nda yeni yapılan camiye adı verilen Melike Hatun, Selçuklu Sultanı III. Alaaddin Keykubat’ın kızıdır. 8 Melike Hatun, Ankara’da Hacı Bayram Veli’nin müderrislik yaptığı dönemin önemli medreselerinden ‘Kara Medrese’yi yaptıran kişidir. Melike Hatun Mescidi ve Kara Medrese’nin yan yana oldukları ve öncesinde “Kirişçiler”, sonradan “Hatuniye” adı ile anılan mahallede bulunduklarını Özer Ergenç’ten öğreniyoruz. 9

Eynebey Hamamı’nın da bulunduğu bu mahalle, günümüzde Hacı Doğan Mahallesi adıyla bilinmektedir. ‘Hatuniye’ adlandırmasının Melike Hatun ile bağlantılı olduğu ve mahallenin adını burada bulunan aynı isimdeki mescitten aldığı düşünülmektedir. Melike Hatun’un mezarı (türbesi) bugün Hacı Doğan Mahallesi’nde, Eynebey Hamamı’nın kuzey tarafında bir ağaç altında bulunmaktadır. Yanında da yine kendi adıyla bilinen çeşmesi vardır. (Daha önceden bu alanda bulunan Melike Hatun Mescidi ve Kara Medrese günümüze ulaşmamıştır.)

“Mektubun yazıldığı yıllarda Ankara’nın nüfusu 30.000
kişiye yaklaşmıştı. Evlerde su şebekesinin bulunmadığı, banyo dahil su gereksiniminin mahalle çeşmelerinden taşınan sularla karşılandığı bu dönemde, Ankara’da hizmet veren hamam sayısı 3 taneydi.”

Eyne Bey’in yaptırdığı hamam

Hamamla ilgili kayıtlarda hamamı yaptıran kişi olarak Eyne Bey’in adı geçmektedir. Sultan I.
Murad döneminde (1326-1389) Subaşı olan (Osmanlı subayı) Eyne Bey, 1402 Ankara Savaşı sonrası Süleyman Çelebi ile birlikte Edirne’ye firar etmiştir. Oradan İsa Çelebi’nin yanına katılmış ve İsa Çelebi ile kardeşi Mehmed Çelebi arasındaki taht muharebesi sırasında 1406 yılında vefat etmiştir.10

Eynebey Hamamı ile ilgili olarak 1405 tarihli bir vakfiye bulunduğu ve hamamın Eyne Bey’in Balıkesir’deki zaviyesine gelir temin etmek amacıyla yaptırıldığı arşiv kayıtlarından öğrenilmiştir.11 Bu bilgilere dayanarak hamamın yapıldığı dönemi 15. yüzyıl başı olarak belirleyebiliriz. Gönül Öney de yapıyı, devşirme sütunların yaygın kullanımına ve mimari tarzına bakarak 15. yüzyıla tarihlemektedir.12 Ancak 1393 yılında öldüğünü bildiğimiz Melike Hatun’un hamamın yapımı sırasında, yaptığı yardıma karşılık hamamın gelirine ortak olması, yapının 14. yüzyıl içinde yapılmış olabileceğini düşündürmektedir. Karacabey’in torunlarının bir belgeye dayanmaksızın aktardığı bilgilere göre, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat (III. Alaaddin Keykubat olmalı), hamamın karşısındaki konakta misafir olmuş ve hamamda yıkanmıştır.13 Bu bilgiler hamamın yapım tarihi olarak 14. yüzyıl varsayımını destekler görünmektedir.

Hamam hakkında bazı bilgiler

1527 yılında Eynebey Hamamı’nın Bula Hatun (Bole Hatun)14 vakfiyesi kayıtlarında, kullanılmaz durumda olduğu belirtiliyor. 1582 tarihinde ise Sinan Efendi tarafından onarılarak hizmete açıldığı anlaşılıyor. Bu dönemde hamamın ‘Öğlen Hamamı’ şeklinde adlandırıldığını görüyoruz.15

Hamamla ilgili 1808 yılına ait bir sicil kaydından, hamamın ‘Öğle Hamamı’ olarak adlandırıldığını ve kullanılmaz hale geldiği için kazanının satıldığı öğrenilmektedir. Kayıtlarda, hamamın kazanının 302 okka geldiği (1 okka = 1283 gr) ve okkası 2 kuruştan toplam 604 kuruşa, Tahtakale Hamamı’na satıldığı belirtilmektedir.16

1808 yılından sonra hamamın tekrar işletildiğini gösteren bir bilgiye rastlanmamaktadır. Bu tarihten sonra zamanla harabe haline gelen yapının, diğer bazı hamamlarda da olduğu gibi depo vb. amaçlarla kullanılmış olabileceği tahmin edilmektedir. Nitekim, İbrahim Hakkı Konyalı, hamamın 1930 yılında Belediye tarafından gaz deposu (akaryakıt deposu) olarak kullanıldığını belirtmektedir.17 Benzer bir bilgiye Mübarek Galip’te de rastlanmaktadır.18

Kaynaklarda ‘Öğle Hamamı’, ‘Subaşı Hamamı’, ‘Eski Hamam’, ‘Yıkık Hamam’ gibi adlarla yer aldığını gördüğümüz Eynebey Hamamı, İtfaiye Meydanı’nda Gazi Lisesi bahçesinde yıkık vaziyette son yıllara kadar varlığını sürdürdü. 1970’li yıllarda okul ve hamamı ayıracak şekilde okulun bahçesinden Adnan Saygun Caddesi geçirildi. Hamamın restorasyonuna 2000 yılında başlandı ve 2001 yılında tamamlanarak kullanıma açıldı. Günümüzde erkekler hamamı olarak hizmet vermeyi sürdürüyor.

Hamamın mimari özellikleri

Dikdörtgen planlı olan ve kabaca kuzey-güney yönünde uzanan hamamda yapı malzemesi olarak dış duvarlarında moloz taşlar, kubbe, kemer ve tonoz gibi kısımlarında ise tuğla kullanılmıştır. Yapının kuzey tarafında yer alan soyunmalıkta, devşirme korint başlıklı dört sütun dikkati çekmektedir. Bu sütunlar muhtemelen ahşap olan tavanı taşıyordu.19

Restorasyon çalışmaları sırasında, soyunmalığın ortasında sekizgen biçimli küçük bir havuz olduğu ve soyunmalık bölümünün bir kapı ile batı tarafından dışa açıldığı anlaşılmıştır. Soyunmalık bölümü ayrıca içten bir kapı ile büyük kubbeli ılıklık bölümüne açılıyordu. Ilıklık bölümünde yer alan küçük kubbeli iki odanın tuvalet ve tıraşlık olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir.

Ilıklık bölümünden açılan başka bir kapı ile hamamın sıcaklık bölümüne geçiş sağlanmıştır. Sıcaklık bölümünün ortasında ana kubbe yer almaktadır. Bu bölümde ayrıca, ana kubbeyi çevreleyen dört yönde beşik tonozlu birer eyvan ve eyvan aralarında birer tane olmak üzere dört adet küçük kubbeli halvet bulunmaktadır. Orta kubbeye mukarnaslı, halvet kubbelerine ise üçgen kuşaklarla geçiş yapıldığı görülmektedir. Sıcaklık bölümünün arkasında bulunan külhan kısmında ise hamamın su deposu yer almaktadır. Bu bölümün üzeri beşik tonozlu olarak yapılmıştır.20

Notlar ve Yararlanılan Kaynaklar

1 Ankara’nın Yürüyüşü: Hakimiyet-i Milliye’de Yeni Şehrin izini sürmek. Ömer Türkoğlu, Bir şehir kurmak Ankara 1923-1933, 2019, VEKAM Yayınları, s.43, 44
2 Toplumsal Tarih Dergisi, 1916 Ankara Yangını, Sayı 227, Kasım 2012, s.23

3 Afif Erzen, İlkçağda Ankara, (1946), Tıpkı Basım 2010, TTK Basımevi, Levha I
4 İbrahim Hakkı Konyalı, Karacabey Mamuresi, 1943, İstanbul Numune Matbaası, s.143, 144
5 İbrahim Hakkı Konyalı, Karacabey Mamuresi, 1943, İstanbul Numune Matbaası, s.144
6 Özer Ergenç, 16. yy’da Ankara ve Konya, 2012, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, s.20
7 Özer Ergenç, 16. yy’da Ankara ve Konya, 2012, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, s.25
8 Abdülkerim Erdoğan, Ankara’da Bir Selçuklu Melikesi (Melike Hatun), Gönül Sultanları, Şahsiyetleri ve Değerleri ile Ankara içinde, s.467
9 Özer Ergenç, 16. yy’da Ankara ve Konya, 2012, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, s.21
10 Özer Ergenç, 16. yy’da Ankara ve Konya, 2012, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, s.20
11 Şehr-i Kadim Ankara, Cilt 3, 2015, Ankara Büyükşehir Belediyesi yayını, s.409
12 Gönül Öney, Ankara’da Türk Devri Yapıları, 1971, DTCF Yayınları, s.151 13 İbrahim Hakkı Konyalı, Karacabey Mamuresi, 1943, İstanbul Numune Matbaası, s.144
14 Avram Galanti, Ankara Tarihi I-II, 1950, Çağlar Yayınları, s.268
15 Şehr-i Kadim Ankara, Cilt 3, 2015, Ankara Büyükşehir Belediyesi yayını, s.410
16 Rifat Özdemir, 19. yy’ın ilk Yarısında Ankara, 1986, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, s.66
17 İbrahim Hakkı Konyalı, Karacabey Mamuresi, 1943, İstanbul Numune Matbaası, s.39
18 Mübarek Galip, Ankara Mescidler, Camiler, Mezarlıklar, Kitabeler (1928), Altındağ Belediyesi Kültür Yayınları, 1996, s.115
19 Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler, Cilt 1, 1983, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayını, s.465
20 Gönül Öney, Ankara’da Türk Devri Yapıları, 1971, DTCF Yayınları, s.151

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış