Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Şehrimin Tadı

Şehir nedir? Bizim için ne anlam ifade eder? Sokaklarından geçip gittiğimiz, okuldan ya da işten çıkışta güvenli sığınağımız olan evimize ulaşmak için kalabalıklarına karışmak durumunda kaldığımız, ruhsuz ve kimliksiz bir zorunluluk
mu? Yoksa her gün, her an gerek fiziksel gerekse kültürel anlamda yeniden inşa edilen, içinde yaşayan canlılarla birlikte vâr olan, insanlara çılgın kalabalığın içinde kendi kimliğini oluşturma imkânı sunan, özgürlük sağlayan bir sosyal ortam mı? Şehrin kendisi de yaşar mı?

Şehrimin Tadı

Bu sorulara herkesin kendi bakış açısına göre farklı cevapları var. Eğer konu Ankara’ysa herkesin söyleyeceği daha çok şey var. Belki de Türkiye’de üzerine en çok tartışılan kent Ankara. Herkesin bir fikri var Ankara hakkında ve Ankaralı olmayanların bu kent hakkındaki düşüncesi -bilhassa kıyı bölgelerindeki insanların- genellikle olumsuz.
Bu olumsuz düşüncelerin dayandığı temeller var elbette. Başkent olmasından ötürü şehrin devlet ve bürokrasiyle özdeşleştirilmesi, dolayısıyla şehre karşı zorunlu saygıyla karışık bir korku duyulması, soğuk ve gri olması, bana kalırsa talihsiz ve anlamsız bir şekilde İstanbul’la kıyaslanarak bu gereksiz rekabette baştan geride görülmesi bu temellerden bazıları. Bu düşüncelere sebebiyet veren daha genel bir yargı var aslında. O da Ankara’nın başkent olmasından sonra şehir vasfını kazandığı, daha önce kasabadan hallice bir yer olduğu yargısı. Yani Ankara’nın köksüz, yapay bir yer olduğu düşüncesi -biraz da istenerek- zihinlere yerleştirilmiş durumda. Bense bu yargının doğru olmadığını düşünüyorum.

Tarih boyunca Hititler‘den Frigler‘e, Lidyalılar‘dan Galatlar‘a, Persler‘den Osmanlı’ya pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış bir yer Ankara.

Kendi tarihi sanıldığından eski, sözünü ettiğim medeniyetlerden evvel Neolitik ve Bakır Çağı’nda dahi yerleşime sahne olmuş bir yer. Evet, tarihte çok büyük bir yerleşim yeri olmamış belki ama jeopolitik konumundan ötürü her zaman belli bir öneme sahip olmuş bir kent Ankara. Cumhuriyetin başkent olarak burayı seçmesinde dönemin gerekliliklerinin yanı sıra Ankara’nın bu tarihsel öneminin de etkisi var.

Zihinlere kazınmak sorgulanamaz bir veri olarak kabul ettirilmek istenen bir başka konu ise Ankara’nın etnik ve dini yapısının yekpare bir kimlikten oluştuğu. Daha açık bir deyişle burada yalnızca Türk ve Müslümanların yaşadığı, diğer unsurların gözardı edilebilecek bir önemde olduğu düşüncesi yerleşmiş başka bir kalıp yargı. Halbuki cumhuriyet öncesinde pek çok Anadolu kenti için geçerli olduğu gibi Ankara da çok etnisiteli, çok dinli bir yerdi. Nüfusun yaklaşık üçte birini gayrimüslimler oluşturuyordu ve Yahudilerin, Ermenilerin hem müslüman Türklerle karışık yaşadığı hem de çoğunlukta oldukları mahalleler vardı.

Peki bunların yaşadığımız zaman için bir önemi var mı? Şehrin geçmişini bilmek bize ne kazandırır? Her şey olduğu gibi devam eder mi, yoksa şehirle kurduğumuz ilişki başka türlü ve daha sağlıklı mı olur? Ben son sorumun cevabının ikinci kısımda olduğu düşüncesindeyim.

Buralarda bizden önce pek çok insan vardı. Soluk alıp verdiler, aşık oldular, savaşlar yaptılar, eserler bıraktılar. Yaşadılar. İzlerini her sokağa çıktığımızda görüyoruz aslında, bilinçsiz bir şekilde bu izlerin yanından geçip gitsek bile. Halbuki geçmiş geçip gitmiş değildir. Her zaman yeniden inşa edilen bir mücadele alanıdır.
Bu yüzden önemlidir. Boş vermemek gerekir. Çünkü geçmiş boşluğa gelmez. Eğer geçmişle ilgilenilmezse, başkaları onu eline alıp şekillendirir ve kendi yazdığı geçmişe inanmanı ister. Bir alternatifin, bir çaban yoksa kafana yatmasa da inanmak zorunda kalırsın. Halbuki memnun olmadığın şeyi değiştirmek için çaba göstermen gerekir. Bu çabada ilk adım yaşadığın yerin geçmişine dair öğretilen şeyleri sorgulamakla başlayabilir. Daha anlamlı bir hayat için bir çaba olur bu. Çünkü hayat hafife alınamaz, Ankara sokaklarında...

 

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış