Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Şehrin Emeği: Hazan

Hazan doğma büyüme Ankaralı. Kırk üç yaşında. “Doğduğum semt iyi bir semt değildi, Çinçin Bağları.

Şehrin Emeği: Hazan

... Ama biz aile olarak iyiydik, hiçbir şeye karışmadık o mahallede. Önceden hepimiz o civardaydık, bütün kardeşler, evli olanlar da, ama sonradan ... herkes temiz bir yerlere çıktı.” Altındağ ilçesinde, çeşitli semtlerde oturmuş Hazan: Güneşevler, Gülveren, Solfasol. Şimdi Keçiören’de.

“Babam dar gelirliydi. Sigortalı bir işte bile çalışmadı, serbest iş yapıyordu Sitelerde. Eskiden tomruk gelirdi kamyonlarla, indirirlerdi. Günlük işler yapardı, günlük kazanırdı. Anneme kalan bir emekliliği bile yok.” Annesi, ev-eksenli çalışmış, ücret karşılığı kese kağıdı yapmış. “Yedi kardeşiz. Hiç birimizin okuma imkânı olmadı. ... Çinçin Bağlarında Çalışkanlar İlkokulu’nda okuduk. ... Kimi kendini kurtardı, kimi hâlâ çile çekiyor benim gibi. ... Kardeşler içinde çalışan, bayan olarak bir benim.

Kendini “işçi” olarak hissediyor Hazan
– “Ağır işçi!” Emek değer kuramını okumasına gerek yok, yaşadıklarından biliyor: “Emeğin karşılığı gerçekten olmaz, çünkü canla başla çalışıyorsun.

“Evliliğim hatalı bir evlilikti. Bana uygun olmayan biriydi. Gençlikte seçemiyorsun. Cahillik işte, 17-18 falandım... Bana dediler ağabeylerim, ‘bundan koca olmaz, kendini yakma,’ ama dinlemedim, kaçarak evlendim. Dedikleri doğruymuş, bir kocalık yapamadı. Kavgaydı, dövüştü... İçkisi, kıskançlığı, aşırı sinirliliği... Herkese bulaşırdı. O yüzden de sürekli içeriye girerdi. Yanımda çok olmadı zaten, olduğu zaman da iyi bir hayat sürdürmedi. Ben çalıştım, çocuklarımı büyüttüm, evi geçindirdim.

“Yeni evliydik, Yiğit, oğlum, 9 aylık falandı, eşim içeri girdi, bir 6-7 sene gün aldı. Ailesi bakmadı bana, annemlerin yanına geldim. E, babamın da durumu yoktu. O zaman çalışmaya başladım. Bir- iki, tanıdıklardan, ev temizlemeye gittim. O tanıdık öbürüne, o öbürüne söyledi, derken başladım ben ev işlerine. O gün bugündür de – arada toplam 5 yıl bir boşluk olsa da – temizlik yapıyorum. Aralarda hasta baktım, aylıklı çalıştım, ama genel olarak temizlik işlerine gittim.

“Şu an Yiğit 23 yaşında. Kızım Sıla da 16 yaşında. Eşimden çok çektim ama o hiçmiş, çocukların sorunu daha ayrı. Anne olduğun zaman, kendini onlara adıyorsun. Bir de babaları yok diye üstlerine düştüm. ... Kendimi hiç düşünmedim. Hep ev kiraydı, elektrik-su, çocukların geçimi. O zaman da asgari ücret belliydi, yetmiyordu. Sigortalı bir işe giremedim, yetmez diye, hep ev işlerinde çalıştım. Geliri iyiydi çünkü. Ha, kendini mahvediyorsun, yoruyorsun ama ...

“Oğlumdan, kızımdan çok umudum vardı. İkisinin de ayrı ayrı sorunları, dertleri çıktı. Yiğit doğduğunda 6-7 sene baba yoktu ya, ondan mıdır nedir? Benim eşim ters bir insandı. Yani, anlaşılabilir bir insan değil. İçki içerdi, bağırırdı, çağırırdı, yeri gelir döverdi çocuğu, evde istemediğini hissettirirdi. Baktım olacak gibi değil, çocuk 16 yaşlarına geldiğinde – artık babaya diklenmeye başlıyordu, zaten hırs var içinde, bunlar iyice birbirlerine girecekler – ben boşanmaya karar verdim. Kızım 7 yaşındaydı.

“Yiğit, babadan mı gördü ne etti, madde kullanmaya başladı. Sigaraydı, esrardı ... Aşırı sinirlilik onda da vardı. Çok iyi niyetli bir çocuktu, çok yardımsever. Bir sürü hayalleri vardı. ... Çinçin’den kaçtık ama bu taraf da çok iyi değilmiş. Siteler, Hasköy tarafı. ... Arkadaşlar ayağına yandı çocuk. Bir de baktım ki oğlum bağımlı olmuş. Nelere bulaştı! Hastalandı, askerliğini yaktı. Şimdi onu kurtarma derdindeyim. O arada bir kızla tanışmış, aldı geldi, o da bir başkasıyla evliymiş, nikâhtan düşmemiş. Bir çocuğu oldu, Bora, benim yanımda, ben bakıyorum. Şimdi nüfusunu çıkartmaya çalışıyorum.

“Sıla çok başarılı bir çocuk aslında; okumayı isteyen, zeki, yaşına göre olgun. Ama bu yaşadıklarımızdan dolayı kızımda da psikolojik sorunlar başladı. Abisini babası yerine koymuştu. Abisine hâlâ düşkün. Bora’nın bizde kalması, Sıla’nın ona bakması ... Sırtına ağır yükler yüklendiğini hissetti galiba. Korkuları başladı. Geceleri korkuyordu, gündüz bir şeyler gördüğünü söylüyordu, rahatsız ettiklerini, hatta canını yaktıklarını. Çok etkileniyordu. Okula bir müddet gidemedi. Hocaya da, hastaneye de götürdüm. Şu an ilâç kullanıyor. Sonrası ne olur bilmiyorum. Düzeltmeye çalışıyoruz işte.

“Çalışmak çok güzel! Kendi paranı kazanmak, ekonomik özgürlüğünü eline almak – ki zaten mecburum da. Kafan dinç oluyor, özgüvenin oluyor, kimseye muhtaçlığın olmuyor.

Her kadın çalışmalı. ... Birinin eline bakmamak çok güzel! Bir de dışarıya çıkıyorsun,hep evde oturmaktansa. Değişiklik. Yorgunluğu var tabii. Hem iyi çalışmak, hem yorucu. Ama sigortasız çalıştığım için hiçbir karşılığı yok. Bir de hastalandım, belimden rahatsızlandım, bir müddet çalışamadım, çok mağdur olduk. Keşke sigortalı çalışabilseydim. Şimdi 20 sene olmuş, emekli olabilirdim. Dışardan yatırma imkânım da olmadı, ona üzülüyorum. Yoksa, çalışmak çok güzel, hakkını aldıktan sonra.”

Çoğu zaman “ayrı ayrı evlere” gündelikçi olarak gittiği için sigorta söz konusu olmamış. Ne işverenler sigortalı çalıştırmayı önermiş, ne kendisi talep etmiş. “Ben diyemedim açıkçası ‘sigorta yapın beni’ diye. ... Benim hayatım o kadar sorunlu
ki, bazı gün oluyordu, gidemiyordum, ‘şu gün gelmeyeyim, benim şu işlerim var, başka bir gün geleyim.’ Kendime de o ara güvensizleştim; hani acaba sigortaya başlatırlar da ben mi çalışamam, gidemem diye. ...
Bir ara Bağ-Kur’a başladım kendim yatırayım diye, o da olmadı. ... Sigortam 3-4 ay sürdü, Bağ-Kur’u da bir sefer yatırabildim, ondan sona yatıramadım. Olmadı, çünkü her şey bana bakıyor. ... Bu saatten sonra ne işe yarar onu da bilmiyorum. Daha ne kadar çalışabilirim?”

Beli incindikten sonra daha hafif bir işte çalışmayı düşünmüş Hazan, “hani bir ofiste, sadece çay ve yemek ... ama küçük çocuk var evde.” Annesi diğer kardeşlerinin yanına gittiğinde “çocuk ortada kalır” diye güvenememiş. “Şimdilik ev işlerinde devam! Saati kuruyorum akşamdan, saat çalınca biraz erteliyorum. Ya uyumamış oluyorum düşüncelerden, ya yorgun oluyorum. ... Yediyi çeyrek geçe falan kalkıp yedi buçukta yola düşüyorum. Otobüs durağımız uzak, biraz yürüyorum. Otobüs bekliyoruz, biniyoruz. Telaş, trafik. Dokuzda olmaya çalışıyorum işyerinde. Bazen biraz gecikebiliyorum. Ama şu var, geciksem de bitirmeden çıkmam.”

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış