Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Şiir, Renkler ve Ankara

Ama gerçek, renklerde, şiirde ve kendinizdedir. Peki ya Ankara, ya yaşananlar?

Şiir, Renkler ve Ankara

Siyah ve beyaz. Renk olarak kabul edilmeyen iki leke. Sonra siyah-beyaz filmler yapılmıştı; yaşamı, insanları, çoğunda aşkları anlatmak için. Sessiz sinema döneminden günümüze ulaşabilen siyah-beyaz filmlerin, yaşamın kontrastlarını belirlemesi açısından son derece ilginç gösterenler olduğunu düşünüyorum. Şimdilerde böylesi filmler, o günlere duyulan özlemin belirteci olan biraz buruk, çokça gururlu ve mağrur bir nostalji duygusu içerisinde yeniden ve yeniden izleniyor. Kimi insanlar o filmlerin insana ve yaşama ilişkin olguları özel duyarlıklarla işlediğini söyleyerek, nostalji duygusunu bir anlamda besliyorlar. Siyah ve beyazın etkisini yitirmediği alanlardan bir tanesi de fotoğraf sanatı. Siyah beyaz fotoğraflar yıllar sonrasında sararmış görüntüleriyle tam da bu nostalji duygusunun görsel belgeleri olabilmekte.

Doğada bazı canlıların görme duyularının renkleri algılayamadığı düşünülürse renklerin insan yaşamındaki önemi daha da belirginleşmektedir. Düşünsenize, renklerin olmadığı bir yaşam nasıl olurdu? Böylesi bir sorunun yanıtının trajik olacağına inanıyorum. Gerçekten renkler, yaşamın en önemli olgularındandır... Birçok insanın, hatta ulusların tutkun oldukları renkler vardır ve bu renkler o insanların, ulusların, karakteristikleridir. Yaşamda çeşitli işlevsel özellikleri olan renkler, sanat ve sanatçılar açısından da önemlidir. Denebilir ki sanatçıların da kendilerine özgü kıldıkları, ürünlerinde sık sık kullandıkları, bireysel özellikleriyle örtüşen "renkleri" vardır. Örneğin Van Gogh'un kirli sarılara olan tutkusu, tablolarında yoğun olarak bu rengi kullanması ya da Picasso'nun mavi ve pembe dönemleri bu renk seçiciliğinin ilginç örnekleri olarak değerlendirilebilir. Resim sanatında renklerle, boyalarla yaratılan ürünlerde nesnel karşılığını görmenin olanaklı olduğu bu "renk seçiciliğinin" diğer sanat alanlarında da etkili olduğu söylenebilir. Çünkü renkler, sanat ve sanatçılar içinde önemli olan, yaratıcılığı besleyen, sanat ürünlerinin oluşumuna etki eden olgulardır. Her insanın, dolayısıyla her yaşantınınyaşamın özelliklerini belirleyen, o insanlara-yaşamlara ait renkler vardır. Bu düşünceyi biraz daha genişletirsek, yaşama alanlarının/ mekânların özelliklerini oluşturan, mekân değişiklikleriyle birlikte değişkenlik gösteren renklerin de bulunduğunu söyleyebiliriz. Mekânlar için bu olgu biraz da zorunludur. Çünkü mekân düzenlemeleri, yapılaşmalar nedeniyle oluşan yapısal/ kentsel doku her yaşam alanının/kentin de kendine özgü bir renginin olmasını zorunlu kılmaktadır.

Ayrıca bir diğer ilgi çekici nokta da insanların/sanatçıların yaşama alanlarına/kentlere yükledikleri anlamlar ve bu anlamları simgeleyen, belirleyen renklere ilişkin özelliklerdir. Bu yazıda, yaşadığım kent olan Ankara'ya yüklediğim anlamlar ve bu anlamlara karşılık gelen renkler üzerinde durmak istiyorum.

Öncelikle Ankara'ya yakıştırdığım renklerin gri, gece mavisi ve bordo ile bordonun birinci kuşaktan yakın renkleri olan, lal, lila, leylak renkleri olduğunu belirtmeliyim. Sonra da bu renklerin egemen olduğu, daha doğrusu bu renklerle birlikte farklılaşan, değişen, dönüşen Ankara'ları anlatmak istiyorum. Ve şimdi Perde!...

 Gri’dir Ankara'nın Rengi:

Ankara kimi zaman tam anlamıyla gri bir kenttir. Her yerde gri egemendir ve her şey grinin tonlarına bürünmüştür. Sokaklar, caddeler, varoşlar, gecekondular, apartmanlar, bakanlıklar, makam arabaları, belediye otobüsleri, otomobiller, başka bir deyişle her şey grileşmiştir. Gökdelen gri bir gökyüzüne yükselmektedir. Son zamanlarda tam bir şantiye alanına dönüşen Ankara'da -Metro, Ankaray, çeşitli inşaatlar nedeniyle- yüksek vinçler, kazıcılar, beton taşıma araçları, kamyonlar ve her şey o toz toprak içerisinde grileşmiştir. Ankara'nın en önemli merkezi olan Kızılay'da, gece yıldızları görmek için gökyüzüne baktığınızda yüksek bir vincin uzantılarının geceyi, gökyüzünü ve yıldızları ikiye böldüğünü görebilirsiniz. Böylece bir bozkır kenti olan Ankara; bir şekilde dönüşerek bozkırın kendine özgü sarılarının, kahverengilerinin yok olduğu, yok edildiği beton azmanı yapılarla ve grilerle kuşatılmış bir kent olmuştur. Son yıllarda iyice azalmış olsa da yine de zaman zaman görülen hava kirliliği, bazen sis, grilerin koyulaşmasına, gri egemenliğinin katmerleşmesine yol açar. Böyle zamanlarda insanların yüzleri bile grileşmiştir. Anlamsızca birçok renge boyanmış apartman/bina yüzleri de renklerini yitirmiş, grinin egemenliği bir boyut daha kazanmıştır. İlişkiler bile gridir. Sevgiliye verilen karanfil, kırmızı ile gri arasında, daha çok griye yakın bir renktedir. Sakarya Caddesi'ndeki meyhanelerde, birahanelerde korkunç bir gürültü içerisinde -bu gürültüye "canlı müzik" diyorlar, yan yana istiflenmiş onlarca meyhanede, salt para kazanmak için bağıra bağıra, çığlık çığlığa bir şeyler söyleyen, "müzik yapan" müzikçilerin (pazarcı, işportacı, seyyar satıcı gibi) ürettikleri bir çeşit gürültü- hepsi gri yüzlü müşteriler, gri biraları tüketirken, gri paçavralarla örtünmeye çalışan tinerci bir çocuk ya da bir meczup, köşe başından size gülümseyebilir. Belki bir sigara veya ekmek parası isteyebilir. Yani yaşam bazı insanlar için oldukça zordur. Grileşen Ankara'nın bu yüzü biraz buruk, çokça da acıya dönüktür. Böyle bir geceden sonra her şeye rağmen güneş yine de doğar. Güneşin sarı sıcak ışıkları ve bütün bu grilikler içerisinde birer adacıktır artık Seğmenler, Botanik, Abdi ipekçi, Cemal Süreya, Adile Naşit, Ahmet Arif parkları. Ne güzeldir bir şairin, sanatçının, yazın ve düşün insanının adının parklara verilmesi. Güzeldir, çünkü o adların sahipleri adlarının verildiği parklarda çocuk seslerinin, sevgililerin "Sevda Sözleri"nin güzellikleri içerisinde anılarıyla da olsa bir şekilde yaşayacaklardır.

Şiir, Renkler ve Ankara

 

Kuşkusuz, bir gün işgüzar bir belediye "Reisi" çıkıp da bu adları değiştirmezse. Her neyse, artık Ankara, o güzelim bozkır kenti grilere teslim olmuştur. Her şey gridir. Bu grinin Ankara'yla özdeşleşen çok farklı bir hüznü de vardır. Bu hüzün Sakarya Caddesi'nde size gülümseyen tinerci çocuklardan, meczuplardan başlayarak betonlaşmış gri Ankara'nın binalarına, kaldırımlarına, sokaklarına, bulutlarına, gökyüzüne de sinmiştir. Zaten Ankara "Hüznün de Başkenti"dir. Bu hüznü, Ankara'nın grileştiği bir zamanda Atatürk Bulvarı'ndan Seğmenler'e doğru yürüdüğünüzde mutlaka duyumsayacaksınızdır. Tam da bu anda yönetmen Steven SODERBERGH’in KAFKA adlı filminin ilk karelerini anımsayabilir, Prag'ın o gri taş kaplama sokaklarıyla Konur Sokağı özdeşleştirebilirsiniz. Belki de az önce yanınızdan geçen insan Kafka'yı canlandıran aktördür/ Kafka'dır. İşte artık her şey gridir. Şiirler de grileşmiştir.

 ......................söylediğimiz her şeyin boşluktan gelen yansısı devasa bir düşdöverde öğütülüp bir şeylere dönüştürülüyordu bir dönüşüm vardı bir dönüşüm ki Kafka'nın gri kentlerinin sokaklarında süre giden düşavını yöneten Kafkaesk bir serüvendi...

Mavi’dir Ankara'nın Rengi:

Daha çok, mavinin bir tonu olan gece mavisidir Ankara'ya yakıştırdığım renk. Aynı zamanda mavi, doğayla iç içe olan bir renktir. Çünkü, gök mavidir. Deniz, mavidir. Gök ve deniz, sanatçıların da en çok etkilendikleri öğelerdendir. Özellikle şiirde gök ve deniz imgelerini hemen hemen bütün şairler kullanmışlardır. Masmavi bir gökyüzünün altında, masmavi bir denizin kıyısında yaşananlar, duyumsananlar birçok şiirin de teması olmuştur. Mavi kimi zaman sevgilinin gözleridir... O gözlerde kopan anlam ve duygu fırtınaları kaç yüreğin de sevdalara düşmesinin nedenidir. Sevdanın bir yüzü, nasıl maviye çalarsa, ayrılığın bir yüzü de mavidir. Hele de gece mavisi.. Tutanağıdır, aşka ve ayrılığa dair birçok şeyin. Bilindiği gibi Ankara'nın mavi bir denizi yoktur. Bir kent olarak belki de tek eksiği budur. Ama Ankara'da her yerdekinden çok farklı, masmavi bir gökyüzü vardır. Ankara'nın sokaklarında, caddelerinde, meydanlarında dolaşırken veya kent çıkışında bulunan tarlalarda, ekinlerin sarardığı sarışın bir yaz günü, rüzgârla titreşen buğday başaklarının ortasında kendinizi veya sonsuzu dinlerken, o sonrasız gökyüzünün masmavi bir tansık olduğunu, gökyüzüyle birleştiğinizi, bütünleştiğinizi, bir “gökinsana” dönüştüğünüzü duyumsarsınız. Bulutların köşe kapmaca oynadığı bu gökyüzü, inanın çok farklıdır diğer kentlerin gökyüzlerinden. Kuşkusuz mavinin Ankara'daki anlamı ve özellikleri sadece gökyüzü ile sınırlı değildir. Bir de geceleri yaşanan gece mavisi vardır ki Ankara'ya en çok yakışan mavi tonudur. Ankara'nın gece mavisi veya gece mavisi Ankara; farklı, bambaşka bir kenttir. Sizi olağanüstü güzellikleriyle kuşatan, ürperten yıldızların altında gece mavilerine bulanan düşleriniz belki de gerçekleşecektir/gerçekleşmiştir. Yani düş ile gerçek birbirinin içerisindedir. İşte o an uzakta plan bir dostu anımsayabilir, savrulan rüzgârı sevgilinin saçları sanabilirsiniz. Sonra ayrılığın burgaçlarında kıvranan benliğinizin göksel konaklarda düş perilerine konuk olduğunu duyumsayabilirsiniz. Bir yerlerden Oktay Rıfat sesleniyor olabilir:

Ekmek dizimde. Yıldızlar uzakta, ta uzakta. Ekmek yiyorum yıldızlara bakarak. Öyle dalmışım ki sormayın, Bazen şaşırıp, ekmek yerine Yıldız yiyorum.

Şiir, Renkler ve Ankara

Gece mavisinin egemen olduğu Ankara'da evinize dönmek için yollarda olduğunuzda, tepelerdeki evlerin, çoğu da gecekonduların titreşen ışıkları, oralarda yaşayan insanların büyük umutlarının, düşlerinin parıltıları olarak sizi selamlayacaktır. Yürekleri, insanlıkları büyük ama olanakları olmayan o insanlar, ne çok konukseverdir. Hele de çocuklar. Kirli yüzleri, inci gibi parlayan dişleri ve güleç yüzleriyle gecekondu çocukları. Başlamadan biten öykülerinde çocukluklarını, yaşamlarını, geleceklerini tozlu, topraklı, çamurlu mahalle yollarına gömerler. Gençlikleri tüm yaşanmamışlıklarıyla köhne kahvehanelerin masalarında ya da derme çatma evlerinin dört duvarı arasında arabesk şarkıların yanık duyarlıklarına gizlenmiştir. Ama yine de güleç yüzlüdür Ankara'nın gecekondu mahallelerinin çocukları, gençleri, insanları... Karanlığın ortasında geceye ve gece mavilerine gömülen kent/ herkese farklı şeyler yaşatırken gecekonduların o titreyen ışıkları bütün ateşböceklerini de kıskandırır. Kent, önüne çıkan her şeyi öğüten bir dişlidir artık. Her yerde gece mavileri egemendir. Şiirler de mavileşmiştir.

maviydi kentin yüzü lal bir periydi o kadın teninde gülizleri çoğalan ağır aksak bir tansık ellerinde fesleğen sürgünleri upuzun bir anlam gözlerinin ışıltısı gecenin gizemi her şeydi belki de hiçbir şey sözün düşünü arayan düşün sözünden kovulmuş ayrıksı ruh yaşamalıydın düşlerini yaşamalı...

Bordo’dur Ankara'nın Rengi:

Gecenin siyahı ve gelinciklerin kırmızısı çiftleştiğinde ortaya yeni bir renk çıkar ki bu renklerin en güzellerinden bir tanesidir. Ankara'ya en çok yakıştırdığım, benim de tutkun olduğum bu renk, Bordo'dur. Benim için bordo iki kere özel bir renktir... Çünkü bilinmeyenin gizemini taşıyan siyah ve özgürlüğü imleyen gelinciklerin kırmızısı aşkla, tutkuyla çiftleşerek oluşturmuştur bordoyu. Gerçekten, özgürlüğün doğadaki imleyeni bence gelinciklerdir. Kybele'nin kızlık zarını her bahar bir kez daha parçalayarak güneşe ulaşan gelincikler, toprak ananın en asi ve özgür çocuklarıdır. Zamanı geldiğinde hiç davetsiz, öylesine çıkıp gelen/varolan gelincikler, kısa bir süre yaşamlarını sürdürüp, doğayı bezedikten sonra yine öylesine davetsizce çekip giderler/yok olurlar. Gereksinimleri yoktur hiçbir bakıma, korunmaya. İşte bu asi bitkilerin rengi olan kırmızı da doğanın en güzel ve özgürlüğü imleyen kırmızılarındandır. Bir gelincik tarlasının ortasında. Oturup, onların kendi aralarındaki şarkılarını hiç dinlediniz mi? Ben dinledim ve gelinciklerin şarkılarının en güzel özgürlük şarkıları, özgürlüğün en iyi anlatıldığı, doğal şarkılar olduklarına inandım. Böylesine olağanüstü bir yaşantı şiire de çok uygun ve şiirsel bir kavrayıştı. Bu özellikleriyle gelincikler benim en çok kullandığım sözcüklerden, imgelerdendir.

Gelincik kırmızısının, siyahla çiftleşmesinden oluşan bordonun birinci göbekten akrabası olan lal, lila ve leylak renkleri de benim için özel renkler¬dir. Bütün ton ve renk farklılıklarına karşın aynı kaynaktan oluştuklarına inandığım, Ankara'ya yakıştırdığım bu renklerin, gece mavisi ve gri ile birlikte Ankara'nın karakteristik renkleri olduğunu düşünüyorum. İşte Ankara, bu renklerden oluşan bir bozkır kentidir. Özel bir kenttir. Tüm bürokratik ve ağır başlı görüntüsüne karşın bu renklere ulaşabilen insanlar için Ankara; bütün kural dışılıkların, çılgınlıkların, yaşama ve şiire ilişkin özel olan ne varsa hepsinin de başkentidir. Yaz sonu ile sonbaharda görülebilecek olan bu renkler, sonbaharın sarılarıyla bir arada yaşamayı öğrenmişlerdir. Sararmış yapraklarım döküldüğü, rüzgârlarla savrulduğu, doğanın kışa hazırlandığı zamanlarda bordonun, lâlin ve lilanın serüveni de başlar. Sonbahar hüznün ve sarıların egemen olduğu bir mevsim olarak bilinir. Ama Ankara'da şiirsel bir dönüşümle sonbaharın rengi, sanlarla birlikte bordo, lal, lila ve leylak renklerinden oluşur. Bu renkleri duyumsayabildiğiniz, algılayabildiğinizde Ankara, hüzün ile coşkunun, kavuşma ile ayrılığın, yaşam ile yokluğun kaynaştığı şiirsel bir serüvendir. Denebilir ki "şiirin de başkenti" Ankara'dır. Artık iklim de değişmiştir. Leylak İklimi'dir her şeyi kuşatan. Leylak İklimi’nde bordo kadınlarla yaşanan aşklar da bir başkadır. Bütün aşklardan farklı ve özeldir. Sevgilerin hiçbirisi karşılıksız değildir. Belki de bütün sevgiler karşılıksızdır. Sevgililerin hiçbirisi uzakta değildir. Belki de hepsi uzaktadır. Yanılsamalar yoktur. Belki de her şey yanılsamadır. Çünkü:

leylak iklimiydi

bordo kadınlar biraz ürkek çokça orospul

çıkıp gelirlerdi söylenmeyen düşlerin en girdaplı

sokaklarından bir içimlik şiirler tüketirdik gezintiye çıkınca bordo kadınların bacaklarından

ovalarına oralarına doğru akşamcıl hüzün kuşları sarardı her bir yanı gökkuşağı tramvayı geçerdi gülünce gün ışığı suya düşerdi bordo bir nergis bordo bir kadının elinden leylak iklimiydi..."

Ama gerçek, renklerde, şiirde ve kendinizdedir. Peki ya Ankara, ya yaşananlar? Belki de biraz trajiktir, çokça hüzünlüdür ve Ankara bu duyguların, yaşantıların nesnesidir. Çünkü Leylak İkliminde Ankara'da yaşananlar, lila düşleri olan, lal soluklu bir kadının; unutulmuşluğudur, çoğu da unutulamamasıdır. Aşkların, ayrılıkların hüzün yüzlü kenti ve nesnel karşılığıdır: ANKARA... Sonra biter, tükenir, günlük yaşama ait sıradan gerçeklikler. Ankara artık değişmiştir, dönüşmüştür.

Algılayabilenler için grisi, gece mavisi, bordosu, lilası, lâl'iyle, beton binalarıyla, inşaatlarıyla, tozu toprağıyla, bozkırıyla, gökyüzüyle, buğday başaklarıyla, gelincikleriyle, sokakları, caddeleri, bulvarları, varoşlarıyla; meyhaneleri, meydanlarıyla, sabaha kadar açık çiçekçileriyle -evet yanlış okumadınız, sabaha kadar açık çiçekçileriyle- yani her şeyiyle Ankara leylak ikliminde bir şiir tansığıdır.Bu yazıyı da Ankara'nın bir yurtsuzu, kendine sürgünü, sığamayanı, bırakıp da gidemeyeni, adsızı, umarsızı, sevdalısı, yorgunu, memuru, saçlarında akları çoğalanı, o şiir başkentinin bir yurttaşı, aşağıdaki dizelerinde yazarı olan Serdar'ı; sonsuz bir aşkla, Ankara için yazmıştır.

Gün ölüsü sarmış yüzünü kalmakla gitmek arasında garip bir gezgin kaç kez yitirmiş kendini sokaklarında hem hangi kentin çiçekçileri sabahlara kadar açıktır ki "Ankara, Ankara, Güzel Ankara" yurtsuzunum senin, hadi, sarıl saçlarıma...

Yorumlar (2)

İbrahim Berksoy

16 gün önce / 10.12.2024

Ankara'nın renkleri... Gri, mavi, bordo ve bu renklere yakın duran başka renkler... Gri, hiç bitmeyen "imar ve inşa"nın boz bulanık rengi... Mavi, etrafımızı çepeçevre saran o geniş, o engin mavilik... Doğanın kendi rengi, bizatihi kendisi... Bordo, sırrını kentin kuytuluklarına saklayan çağrışımlarla dolu gizemli bir renk... En sevdiğiniz renk hangisi sorusuna zevke göre farklı yanıtlar verilebilir ama en sevmediğiniz renk hangisi sorusuna "mavi" diyen çıkmaz sanırım...

  |   Beğenmedim 0   |   Cevapla

Şükran

16 gün önce / 10.12.2024

Şiir, Renkler ve Ankara yazısını bir solukta hissederek okudum. Grisi, gece mavisi, bordosu, lilası, lâl'i yakıştırdım sevdiğim kente. Renklerin dili vardır bence. 45 yıl görsel sanatlarla uğraşınca bu dili birazcık çözdüm. Bu yazıyı hissederek okumam belki bu yüzden. Ankaraya aşık bir o kadarda kızgın bir sevdalı bir şair yazısı bu ve fakat sevdalısını bırakamayan. Bu kent bu güzel betimlemelerinize bu yazınıza yakışmış çok. Teşekkürler tebrikler.

  |   Beğenmedim 0   |   Cevapla