Neyse konuya girelim…
Çayyolu ve Çankaya’nın biraz daha kalburüstü bölgelerinde sabahları trafik iki türlü akar. Sabahın erken saatlerinde, bu semtlerde oturan orta halli memur ve esnaf takımı, iş sahibi zenginler işyerlerine doğru özel otomobilleriyle harekete geçmezden önce, bu semtlere tersine bir trafik başlar. Bu evlere gelmekte olan gündelikçileri, bakıcıları, temizlikçileri, güvenlikçileri, bahçıvanları taşır, otobüsler, minibüsler. Bu işçiler, daha çok şehrin Sincan, Fatih gibi banliyölerinden gelirler. Yol yorucudur. Şanslı olan pek azı, tek vesait ile gelir temizlik yapacağı ya da çocuk bakacağı eve. Bir çoğu, 2-3 aktarma yapar. 08:30’da gelmek için, en azından 05:30-06:00’da yola düşmeleri gerekir. Hayat erken başlar, geç biter, onların kendi evlerinde. Bunu sabahları Çayyolu’na gidip-gelirken yavaş yavaş algılamaya başlamıştım ama hiç derinlemesine çalışmamıştı aklım bu insanlar nereye gidiyor, ne yapıyor, neden sürekli yaşamları değişiyor… Ta ki Havva Abla (Eryılmaz)’nın anlattığı hikayeleri dinleyinceye kadar sürdü bu hafızasızlık…
Söz Havva Eryılmaz’da: “- 3 yıl çalıştım ben de buralarda. Sonra burada kalıcı işe girdim. Sigorta ve düzenli maaş çok önemli bizim için. Neresinden başlayacağımı bilemedim. Ütü masasında ütüyü kısacık süre unuttu diye aşağılanan, küçümsenen, dövülenden tutun da, aile yaşamı dağılan, sürekli dayak yiyene… Maddi durumunu düzeltenden, servisin önünü kesen ve temizlikçi arayanlara… Kendi ismiyle hitap edilmeyenine kadar… Ama gördüğüm en önemli şey, çok değiştikleri. Temizliğe gelip gittikçe, başörtüsünü atan, giyimi değişen, konuşması değişen, düşünceleri farklılaşan… Çok fazla hikaye var buralarda. Ama aslı hikayeden biraz daha gerçek; çok da kolay değil yaşadıklarımız, büyük baskılar yaşıyoruz çünkü… Ödenmeyen paralarımızla, aniden işten atıldığımızı öğrenmelerimizle, sigortalandığımızı sanırken, gir-çık yapılarak sigortasız çalıştırıldığımızı öğrenmelerimizle, yaşadığımız her tür şiddetle… Ama en önemlisi sanırım güvencesizliğimiz ve hor görülmemiz, küçümsenmemiz.
Okuma-yazma bilmeyenlerimizin yüzüne direk bunun söylenmesiyle, fakir olduğumuzun ve kenar semtlerden gelip, yoksul halimizle onların yaşamlarına girmemizin kötü bir şekilde ifade edilmesiyle, azarlanmalarımız ve aşağılanmalarımızla… ve en önemlisi de bizi önemsememeleri , görmemeleri ile… İnsanız biz de ve bir yaşantımız var. Okuyoruz, izliyoruz, dinliyoruz en önemlisi yaşıyoruz biz, hayalet değiliz. Ayrım yapmamalılar hiç kimseye…”
Sonra sonra, aynı semtlerden gelip de Çayyolu’nda birbirlerine yakın çalışan ev temizlikçileri, işine servisle giden memurları göre göre servis tutmayı akıl ettiler. Sincan da bir okul servisi işleten abinin de desteği ile bu iş resmiyet de kazandı… Şu an 10 resmi servis var çalışan bilinen… ve gayriresmi çalışan çok da servis var artık… Ve artık Çayyolu’nun ev sahipleri, yolda servisi durdurup evlerine temizlik için insan ister duruma geldiler… Ama en müthişi de servisle gelip giden ev temizlikçilerinin yardımlaşma düzeyi… Aniden işsiz kalan arkadaşlarına maddi destekte bulunmalarından tutun da, sıkışık olan servis şoförüne 5.000 TL kredi oluşturmalarına kadar doğal bir yardım kurgusu oluşturmuş durumdalar bile…
Bu sayede sabah 5.30 lar da değil 7.00 de evlerinden çıkabiliyorlar… Başkasının evlerini çekip çevirenler, artık kendi evlerine, çocuklarına da birkaç saat daha fazla zaman ayırabiliyor, kendi evinin temizliğini, kendi çocuğunun yemeğini de yapmaya vakit yetiştirebiliyorlar, onca koşuşturmanın ortasında… Güne başladığımızda kullandığımız, tükettiğimiz ne varsa, bilin ki üzerinde bu emeğin bir izi var… Bu emeği biz sigortasızlaştırıyoruz, biz vasıfsız tutuyoruz, biz örgütlenmelerini engelliyoruz.
Yorumlar (0)