Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

TV Anıları Ekranda Sunduğum İlk Dizi İzlence: "Çözüme Doğru"

TV Anıları Ekranda Sunduğum İlk Dizi İzlence:  "Çözüme Doğru"

1979 Kasım ayı sonlarında TRT televizyonunda "Çözüme Doğru" adıyla yayına giren izlencenin sunucusuydum. Programın yapımcısı Emel Uygur, yapımcı ve metin yazarı Hüsamettin Ünsal, yönetmeni İskender Salgırlı idi. Yarım saat (kimisi 45 dakika) süreli izlence 10 hafta sürdü. Özetle ülkenin özkaynaklarını akılcı kullanarak bunalımdan çıkabileceği tezini işleyen izlencenin her bölümünde karşı karşıya bulunulan sorunlardan biri ele alınıyor, ilgili kişilerin görüşleri de alınarak çözüm yolları araştırılıyordu.

İzlencenin çekimi TRT İstanbul stüdyolarında yapılıyordu. Her hafta günübirlik İstanbul'a gidiyordum. Çekim bittikten sonra Ankara'ya dönüyor, ertesi günün gecesi yayınlanan izlenceyi Ankara'da izliyordum. O sıralar henüz yayını kaydetmeyi sağlayan kayıt aygıtı yok. Varsa bile, yaygın değil. İzlenceyi yayınlanırken izledin izledin!.. Bugünkü gibi ikinci-üçüncü kez ekrana getirilmediği gibi, internette girip izleme olanağı da yok.

Anımsıyorum, bir yayın gecesi oturduğumuz semtte ışıklar karardığı için, başka bir semtte oturan bir dostumuza konuk olmuştuk.

Çekimin İstanbul'da yapılmasının nedeni, "mavi kutu" (blue box) denilen çekim düzenli dıştan alınan aygıtların Ankara stüdyolarında bulunmamasıydı. Salt İstanbul'da vardı ve ilk kez kullanılıyordu. Teknisyenler de henüz tam egemen değillerdi kullandıkları aygıtlara. Nitekim, bir çekim gününün büyük bölümü bozulan bir aygıtı onarma çabası ve telaşıyla yaşandı. Hiç unutmuyorum görevli teknisyenlerden biri, "biz yapmadık ki bu mereti, kısa bir kurs döneminde öğrendiklerimiz yetmiyor sorunu çözmeye" demişti.

Bilmeyenler için açıklamak gerek: Sunucunun (yani benim) çekimim salt mavi renkli bir pano önünde yapılıyordu. Çekim aygıtı "mavi" rengi görmüyordu. Hatta mavi ve tonlarında giysiler giymemem, boyunbağı takmamam isteniyordu. Çekim sonrasında aygıtın görmediği, dolayısıyla boş kalmış yere anlatılan konuyla ilgili istenilen görüntüler ekleniyordu.

"TV'de 7 Gün" dergisinde ekrana yansıyan sonul görüntüyle ilgili şöyle bir yazı çıktı:

"Altında havalanan bir koltukla, Keban Barajı'ndan Hasanuğurlu Barajına uçan, Fırat nehri üzerinden süzülüp, Dicle nehrine geçen Şenyapılı habire anlatıyor. Vaktiyle Ali Esin'in, memleket hava raporunu okurken kullandığı bir salıncağı vardı. Her gece Edirne'den Ardahan'a kadar sallanır dururdu. Bu salıncağın sağdan sola, soldan sağa sallanmasından önemli siyasal manalar çıkaranlar olmuştu. Demek 'Uçan koltuk' için böyle bir mahzur yok ki, aynen Ali'nin salıncağını kopya etmişler... İyi eğlenceler..."

Belirtmeye gerek yok: "Çözüme Doğru"nun çekimleri yepyeni ve Türkiye'de ilk kez uygulanan bir teknikle yapılıyordu. Yadırganması doğal bulunabilirdi. Ama "kopya" söz konusu değildi.

"TV'de 7 Gün"den söz açmışken, izlencenin ilk bölümü yayınlandıktan hemen sonra Güneş Tecelli'nin "Ankara Mektubu" köşesinde yazdıklarını da aktarmalıyım.

Tecelli'nin "Bu ekrana madalya bile az" başlıklı yazısının iki alt başlığından biri: "'Çözüme Doğru' ekranın yeni programı. Ama geleceği karanlık... Her an düşürülebilir..." idi. Açıklıyordu:

"Ülkenin özkaynaklarını akılcı kullanarak bunalımdan çıkabileceği tezini işleyen izlencenin her bölümünde karşı karşıya bulunulan sorunlardan biri ele alınıyor, ilgili kişilerin görüşleri de alınarak çözüm yolları araştırılıyordu."

"TRT'ciler de programlarda daha dikkatli davranmaya başladı. Örneğin geçen hafta yayına giren 'Çözüme Doğru' adlı program, daha merhaba demeden az daha arşive kaldırılacaktı.

Olay şu: İlk programda işveren temsilcileri Narin ve Sabancı ile işçi temsilcisi Baştürk konuşuyorlar. Bir ara Baştürk "... Siyaset adamlarının Türk halkına verebileceği bir şey kalmamıştır" diyor. Ve yayından iki saat önce TRT'de bir tartışmadır başlıyor.

'Bu cümle yayınlansın mı, yayınlanmasın mı?' Bir kısım TV'ciler programın tümüne karşı çıkıyorlar.

'Aman' diyorlar 'başımıza iş açmayalım.' Bir gürültü patırtı sonunda Baştürk'ün yukarıya aldığımız cümlesi ve buna benzer bir iki sözü budanıp, yayına izin veriliyor.

'Çözüme Doğru'nun geleceği karanlık gibi. Bize öyle geliyor ki, on hafta sürmesi gerekli bir yapım birkaç hafta sonra çözüm getireceğine düğümlenip bitecek.

İnşallah yanılıyoruzdur. Çünkü gerçekten böyle yapımlara gerek var. Bu iç karartan değil, iç açan bir yapım. Seyirciye umut veren bir program. Konu dertleri sergilemek değil. Türkiye'de nelerin yapılabildiğini araştırmak ve nelerin yapılabileceğini tartışmak.

Ben değerli okurlarıma 'Çözüme Doğru'yu izlemelerini salık vereceğim.

Bakın, önümüzdeki günlerde neleri ekrana getirecekler: Türkiye'nin beş milyar varillik petrol rezervini. Kameralar Raman2'nin altında yatan beş milyar varillik petrol tabakasının üzerinde dolaşacak. Ve bu petrolün neden çıkartılamadığı, nasıl çıkartılabileceği tartışılacak.

İlginç değil mi? Ama 'Aman şu lafı çıkartalım, bu görüntüyü budayalım' diye başlarlarsa yazık olur.

Programın ileri sürdüğü ilginç görüşlerden biri de şu: Türkiye'de yeterli bilgi birikimi ve yapım gücü var. Ama bu potansiyel iyi kanalize edilemiyor. Eğer edilirse Türkiye makine yapım, enerji ve petro-kimyaya yatırdığı döviz oranını yüzde 90'dan 40'a indirebilir.

Birkaç örnek getiriyorlar. Soma'daki 60 tonluk vinç... Çekler 'Verin 3 milyon, size satalım' demişler... Bizim mühendis ve teknisyenlerin kafası atmış aynını 900 bin liraya mal etmişler.

Petrol aramada kullanılan log kamyonu... Batman'daki bu kamyonların beheri için yılda 2 milyon kira ödüyor musunuz? Şimdi bizim adamlarımız bu kamyonun aynısını yapmaya başlamışlar.

Size iki örnek. Toplam tutarı yılda 5 milyon para. İşte bu program bütün çıplaklığı ile bu tabloyu gözlerimizin önüne serecek.
Tabii bırakırlarsa...

TRT'de Çözüme Doğru gibi sağlam bir içeriğe dayalı programlar her zaman tartışma konusu olur da yabancı diziler ve filmler rastgele ekrana getirilir."

Güneş Tecelli'nin izlenceyi olumlu olarak değerlendirmesine katılmayanlar da vardı elbette. Hikmet Feridun Es, izlencenin "konut sorunu"nu ele aldığı bölüm yayınlandıktan sonra, "tele ŞAKA" köşesinde "Bakla Oda... Nohut Sofa" başlığı altında yazdı:

"Şu 'Çözüme Doğru' programları da olmasa idi, biz ne yapardık Allahım?... Çeşitli hükümetlerin yıllarca uğraşıp çözemedikleri memleket davalarını bir kalemde, çözüp atıyor vallahi... İşte bu sefer de konut derdine, şipşak çare buldular. Çabuk çabuk standart konut! Ama 60 metreyi geçmeyecek! Sakın '60 metreden ev çıkar mı?' demeyiniz. Neden çıkmazmış efendim?... Kavukçu'nun hikâyesini bilirsiniz. Adam terziye yarım arşın kumaş götürmüş ve: 'Bundan bana 2 kavuk yapacaksın' demiş. Terzi: 'İki kavuk çıkmaz' deyince, müşteri diretmiş: '3 kavuk da çıkar, 5 kavuk da 10 kavuk da!... Eğer sen hakiki terzi isen...' Terzi bakmış olacak gibi değil...

"Çekimin İstanbul'da yapılmasının nedeni, "mavi kutu" (blue box) denilen çekim düzenli dıştan alınan aygıtların Ankara stüdyolarında bulunmamasıydı. Salt İstanbul'da vardı ve ilk kez kullanılıyordu."

Razı olmuş: 'Madem istiyorsun, öyle olsun Ağa Hazretleri...'

Ve 10 kavuğa anlaşmışlar. Günü gelip de müşteri kavukları almaya gidince... Ne görsün?... Kahve fincanı büyüklüğünde 10 minik kavuk!... 'Bu da ne?' diye sorunca da almış cevabını: 'Sen 10 kavuk istemedin mi?...' Bir de 60 metreden ev olmaz dersiniz... İşte kavuklar şahit..."

O sırada ailecek 11 yıldır Sosyal Sigorta kredisi ile yapılmış 16 daireli bir kooperatif konutunun 65 metrekarelik dairesinde oturmaktaydık. 16 daire de 65 metrekareydi.

İzlenceyi eleştiren sadece Hikmet Feridun Es değildi elbette. İmzasız kısa bir eleştiri şöyleydi:

"Eğitim sorununa eğilen bölümün vasatın üzerine çıktığı söylenemez. Çözüme doğru gereken etkiyi gösteremedi ve bir tartışma ortamı yaratamadı. Bunun nedeninin programın zayıf kalmasında yattığını söyleyebiliriz."

Bir başka değerlendirme ise yukarıdaki eleştirinin zıttı idi: "Eğitim konusuna değinen ve yetişmiş insan gücünün eksikliğini ortaya koyan 'Çözüme Doğru' ekranın en başarılı programlarından biri. Her bölümde kalabalık bir izleyici topluluğu bulan dizide başarılı bir ekip çalışması dikkati çekiyor."

Konuyla ilgili dosyamda iki de mektup var: Biri Koç Holding A.Ş. Planlama Grubu başlıklı ve 14 Aralık 1979 günlü. Mektuptaki imzanın sahibi ODTÜ'den dönem arkadaşım olan Tamer Şahinbaş. İstanbul'dan Ankara'ya adıma ve "Çözüme Doğru Programı TRT

Televizyonu Mithatpaşa Ankara" adresine gönderilmiş mektup şöyle:

"Sevgili Önderciğim,

Çözüme Doğru Programını ilgi ile izlemekteyim. 12.12.1979 tarihindeki Programda Koç Holding olarak bu arada çok önemle üzerinde durduğumuz Enerji Tasarrufu ile ilgili pek çok doneye rastladık. Bu nedenle gerek senin gerekse Dr. Özcan Ültanır'ın konuşma metinlerini temin etmek çok faydalı olacaktır kanaatine vardık.

Gerekli yardımlarını rica eder, başarılarının devamını dilerim.
Sevgiler.
Tamer Şahinbaş
Planlama Koordinatörü"

Çok gerilerde kaldı o günler, anımsamak güç, ama sanırım, Tamer'in isteğini yapımcılara iletmişimdir.

Adıma gönderilen bir başka mektup Buluş Adamları Derneğinden (Association Turkish Inventors) gelmiş. 12 Ocak 1977'de kurulduğu belirtilen Derneğin mektubu 17 Ocak 1980 günlü:

"Sayın Önder Şenyapılı,
'Çözüme Doğru' programlarınızı büyük zevkle izledik. İçinde bulunduğumuz bunalımın gerekçeleri ve bunalımdan kurtulma ile ilgili görüşleriniz çok doğru ve gerçekçi olmakla birlikte görüşünüzün temelini oluşturan 'kendi güç ve kaynağımıza dayanma' önerileri fikir seviyesinde kalmakta ve uygulama alanına konulamamaktadır.

Türkiye'de son 15 yıl itibariyle teknik buluşların (Türk öz teknolojisinin) %97'sini üretmiş bulunan Türk Buluş Adamları maalesef seslerini duyuramamakta ve hiçbir ilgi ve destek görmemektedirler. Buluş Adamları Derneği, Türk buluş adamlarının, buluşlarla ilgili sorunlarını çözmek ve daha gelişmiş buluş üretimine (= Türk öz teknolojisinin gelişmesine) önayak olmak üzere kurulmuş olmasına rağmen, Devletin ve Özel Kesimin desteğini sağlayamaması sonucu işlevini yitirmek üzeredir. Bundan yalnız buluş adamları değil, esas ülkemiz zarar görecek ve dış ülkelerin teknolojilerine olan %96 oranındaki bağımlılık devam edecektir. Bu durum ise ülkemizin geleceği yönünden sağlıklı bir çözüm getirmeyecektir. Ülke çapındaki hayati önemi yönünden bu konu ile ilgili olarak zatınızla görüşme yapma talebinde bulunurken, çok değerli ve çok gerekli programlarınızdan dolayı tebriklerimi sunarım. Ekte, derneğimiz tarafından düzenlenen Türk Buluş Adamlarının ürettikleri teknik buluşları kamuoyuna teşhir eden sergi ile ilgili bir bülten sunulmuştur.

En derin saygılarımla
Buluş Adamları Derneği Başkanı
Sungu Bazoğlu"

Mektubun eki bültende iki düzine buluşun görüntüsü yanı sıra kısa açıklamaları yer alıyor. Sulu sistem kuru temizleme cihazı, buğday kabuğunu ayıklama ve kurutma makinası, fren patlamasına karşı sigorta, tasarı geometri öğrenim aracı, damlatmadan duvar ve tavan boyama sistemi, otomatik taharet cihazı, otomatik dezenfektörlü paspas, oto üst yıkama paspası, vb. buluşlar bültende tanıtılıyor.

Buluş Adamları Derneği halen etkin. Ne var, buluşlar bugün de destek görmüyor. Endüstriyel tasarımcı arkadaşlarımın dünya çapındaki yarışmalarda birincilik ödülü almış buluşlarının takdir edildiğini ama destek bulup üretilmediğini biliyorum.

Gazete ve dergi yazarları çoğunlukla olumsuzdular. Kimileri her hafta görüş değiştiriyorlardı. Kimileri izlencenin adının bile sinirlerini bozduğunu belirtiyordu. Örneğin, Giray Elmalı, "Tele-Rastgele" köşesindeki yazısına izlencenin adını başlık ediyor, -- "Çözüme Doğru" başlığı altında yarı şaka yarı ciddi diyordu ki:

"Haftalardır, ısrarla, iftiharla yayınlanan bir dizi!
Lâf aramızda, artık adı bile bozar oldu sinirlerimizi
Hangi çözüme doğru kardeşim? Hangi çözüme doğru?
Gidişimiz kördüğüme doğru!
İşsizlik, ahlaksızlık, gazsızlık, mazotsuzluk
Elektriksizlik, yolsuzluk, susuzluk...
Bunların tümü cümlemizce mâlum,
Cümlemizin başındaki en büyük belâ!
Biz bunları unutmaya çalışırken, siz tutup hâlâ,
Isıtıp ısıtıp karşımıza getiriyorsunuz her gece!
İnsaf buyrun beyler!
Yetmez mi yani gündüzleri çektiğimiz işkence?
Bence,
Eğer bir yardımda bulunmak istiyorsanız yaşlıya, gence,
Herhangi bir sıkıntının kat'i çözümünü bulmadan önce,
Lâf olsun diye, programlar yapıp karşımıza getirmeyin
Zaten yüz paralık takatımız kaldı, onu da siz bitirmeyin!
Allah beterinden korusun ama şu son yıllarda
Bikini mayoyla kalmış gibiyiz diz boyu karda!
Ümitsiz ve çaresiz, başımız darda.
Eğlenmek, gülmek, bu kelimelerin anlamını bile unutmuşuz!
Hapı yutmuşuz efendiler, anlayacağınız hapı yutmuşuz!
Dertten, sıkıntıdan kapkara olmuş ruhlarımıza,
Süngü takıp bir de siz geçmeyin taarruza!
Şimdi tüm seyirciler adına bir tek isteğimiz var sizden.
Güldürmeye çalışın bizi eğer geliyorsa elinizden."

Dizi izlencenin 10. ve sonuncu bölüme Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal, eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlarından Erhan Işıl, Şişe Cam Sanayii A.Ş. Koordinatörü Osman Nuri Torun, Ekonomist Ermukan Şengezer ve Kontenjan Senatörü, Maliyeci Adnan Başer Kafaoğlu tartışmacı olarak katıldılar. Tartışmayı ben yönettim. Yanlış anımsamıyorsam, süre 1 saatti. Katılımcılara, herkese iki tur söz vereceğimi, her turda kişi başına konuşma süresinin 5,5 dakika olduğunu, süre bitiminde sözünü bitirememiş olsa bile kesip sözü sonraki konuşmacıya vereceğimi bildirdim. Benimsendi. Çekim başladı.

Süre ile ilgili tutumumu titizlikle uyguladım... Uyarıma karşın sözünü bitirmeyenin sözünü kesip sıradaki tartışmacıya söz verdim. Ve bize tanınan süreyi aşmayarak, tam 1 saatte tartışmayı sonlandırdım.

Turgut Özal bana:
"Haksızlık ettin. İki turda da bana süremi tamamlatmadın. Konuşmalarımı sürem dolmadan kestin." dedi.

"Kesinlikle öyle bir şey yapmadım. Gözüm saatimdeydi hep, herkese eşit süre verdim" dedim.

Yapımcılara döndü Özal:
"Çekimi izlemek istiyorum" dedi.

Hep birlikte yayın yönetim odasına doluştuk. Bir saat de orada geçirdik. Özal sürekli saatine bakarak izledi her konuşmacıyı, Kendi konuşmalarını da elbette. İzleme sona erince, bana döndü:

"Haklıymışsın," dedi. "Herkese eşit süre vermişsin; bana da..."

Onuncu izlence hakkındaki değerlendirmelerden biri şöyleydi:

"Nefis dizi bitti.

Tam dokuz programdır Türkiye'nin sorunlarını ekrana getiren ve izleyicilerden tam not alan 'Çözüme Doğru onuncu ve son bölümünde ise uzmanlarla sorunlara çare aradı.

Ancak böylesine güzel bir dizinin son programında yer alan söyleşinin gerektiği gibi geniş kapsamlı ve doyurucu olduğu söylenemez. Konuklar sorunlara genelde değindiler ve fazla derine inemediler. Değişik bir stüdyo düzeni ile hazırlanan programlardan geri planda eski programlardan görüntü verilmesi söyleşiye renk katan bir unsurdu ama konukların görüntülerinin de zaman zaman bu ekrana aktarılması izleyicilere pek sevimli gelmedi."

TRT ekranında sunucu olarak gözüktüğüm ilk dizi izlencem "Çözüme Doğru" idi. İlk bölümden sonra bir yayın organında "Yeni bir sunucu kazandıran yapım" başlığı altında "Çözüme Doğru" programı Önder Şenyapılı'yı kazandırdı ekranlarımıza" deniyordu.

Sonraki yıllarda başka dizilerde de görev aldım. Ne var, salt sunucu olarak değil, metin yazarlığı ve/ya da doğaçlama söyleşi yaptığım izlencelerdi sonrakiler...

"Çözüme Doğru" ilk göz ağrımdı...

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış