Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Umut, Aşk ve Öteki İhtimaller

Toplu açılışlar cami minaresinden anons edilmeye başlandığında, referandum yarışının iki taraf için adil olmayacağını ve sonucun manipüle edileceğini hiç mi getirmemiştik aklımıza? Getirmiştik. Kimse mühürsüz zarflara falan şaşırmadı.

Umut, Aşk ve Öteki İhtimaller

Peki, “Hayır” için neden çalıştık? Çünkü bizler diğerlerinin kirli kurallarına göre oyun oynamayı, içimize sindirebilecek insanlar değiliz. Biz kaybettik ama kazandığımız şeyler de oldu. Her şey usulsüzken usulüne uygun davranmayı ve hatta farklılıklarımızla genişlettiğimiz bir üslup birliğini sağlamayı becerebilmiş olmamız, en önemli kazanımımız oldu. Sandık başı beklerken ısrar ettiğimiz şey de referandumu lehimize sonuçlandıracak oylardan ziyade yalın varlığımızdı. Biziz, buradayız, gitmiyoruz.

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde KHK ile ihraç edilen hocalarımızdan Doç. Dr. Sevilay Çelenk “Umut en politik duygudur.” dediğinde orgazm olan arkadaşlarımız, referandum sonrasında zora gelince mızmızlanmaya başladılar. Hiç uzatmasınlar bence. Sürdürmeye, devam etmeye kararlıyız ve umuda ihtiyacımız var. Hayatımıza, yaşam biçimimize ve hayallerimize sahip çıkarak inşa edeceğiz geleceği. Kalkıp sokağa çıkalım, çay demleyelim, kitap okuyalım, tiyatroya gidelim, müzik dinleyelim, şarkılar söyleyelim, piknik yapalım, sergi gezelim, fotoğraf çekelim... Kedilere ve köpeklere mama, güvercinlere yem, serçelere simit susamı verelim. Balkona sakız sardunya ekelim... Aşık olalım. Sonra sivil toplum kuruluşlarına, siyasi partilere üye olalım, beğenmiyorsak yenisine bakınalım ya da bir altın gününe giriverelim. Sokakta ders veren akademisyenleri, imkânsızlıklar içinde sanat yapan sanatçıları, bağımsız gazetecileri destekleyelim. Haksızlığa uğrayanlara uçurtmalar uçuralım. Apartman yönetim toplantısı deyip geçmeyelim, gidelim, her türlü eşitsizliğe karşı duralım. Mahallenin gıcığı, delisi ya da özgürlük perisi olmayı göze alalım. Siyaseti gündelik yaşamdan üretelim. Vır vır konuşalım, sende ne var bende bu var paylaşalım, dayanışma ile üstesinden gelelim güçlüklerin. Hayatımıza sığmayalım da su gibi lıkır lıkır dolalım...

Hayatı hiçbir şey olmamış gibi devam ettirmek değil bu. Bundan başka türlüsünü yaşamayı bilmeyip, becerememek de değil. Hayata ihtimaller ekmek ve onu toprak gibi katman katman çoğaltmayı seçmek. Yapabildiklerimizi ve yapabileceklerimizi çoğaltmak paylaşmaya ve dayanışmaya hayatımızda ne kadar yer açtığımıza bağlı. Karizmatik geri çekilişlerin, içe kapanmaların, bunalıma girmelerin hiç sırası değil şimdi.

Bizler en iyi kim olmadığımızı ve neyi yapmayacağımızı biliyoruz. Peki, kim olduğumuzu biliyor muyuz? Birbirimizi tanıyor muyuz? Birlikte neyi ne kadar yapabileceğimizin bilgisine ve deneyimine sahip miyiz? Geçmişte bir gün yere düşen masum bir çocuğu kaldırmak için hep birlikte can havliyle koşmuş ve kanayan dizine yara bandı yapıştırırken ağlamasın diye hep bir ağızdan şebeklik yapmış mıydık? Annelerimiz kek getirmiş miydi çocuğa evden? Sokak sanatçıları gitar çalmış mıydı?

Biz şimdi 1 Mayıs'ta Gazete Solfasol’un son sayısıyla sokaktayız yine. Çocuk gazete okusun, külah yapsın oynasın, üşüyünce taşın üzerine serip otursun diye...

Birlikte inatla ve umutla çalışıyoruz. Gelecekte bir mucize olur mu? Bir ihtimal. Oldurur muyuz, olmayacak işleri? Bir ihtimal. İhtimallerin peşindeyiz. Aşkla... Çünkü aşk en devrimci duygudur.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış