Yazılan her sözcük, her söz, her cümle tarihtir. Gelecekten bakarsak aslında tarihi yaşıyoruz. Tüm oldubittileriyle, detaylarıyla, aşamalarıyla belki bazı tarihçilerin ilgisini çekecek ancak tarih kitaplarının işine gelmeyecek izdüşümleri yaşıyoruz. Bunları değerlendiriyoruz. Unutmayın, her arkeolog geçmişte aradığı bir çift sözü buluş olarak değerlendirir ve yepyeni mutluluklar yaşar. Her tarihçi, sadece antlaşma metinlerinin değil, gazetelerin, anıların, öykülerin, yazılmış kağıt parçalarının ve hatta söylenmiş sözcüklerin peşine düşer, önemini bilir. Ekseriyetle geçmiş hafiyeleri, gayriresmî kayıtlarla yolunu bulur. Yakın tarihe göz atıp geçtiğimizde bile iki kişi arasındaki diyaloğun ne kadar önem arz ettiğini bir düşünün. Şimdi ise tarih dört bir yandan kayıt altında.
Gece yatarken okunacak haberler…
Gezi Direnişi ve öncesinde yaşadıklarımız, bize geleneksel medyanın aslında ne kadar zapt edilebilir, tarihin nasıl yasaklanabilir, yaşananların bir cümleyle ne kadar yön değiştirebilir olduğunu gösterdi. Bunlar, yaşanmıyor muydu? Elbette yaşanıyordu, çeşitli politik amaçlar doğrultusunda. Olayların temelleri bile saklanıyordu. Biruni’nin gayretle çalıştığı haber etiğinin nasıl çiğneneceği konusunda sanki bir mektep kuruldu. Çünkü Biruni dedi ki, “Habere kaynaklık yapan kimse, içinde yaşadığı toplumu överek yüceltme veya kendinin içinde yaşamadığı bir toplumu kötüleyerek değerini düşürme yoluyla kendisini üstün bir konuma getirmek için yalan söyleyebilir.” Dinledik. “Habere kaynaklık yapan kimse bazen bir topluma karşı bir hadiseden dolayı borçlu veya öfkeli olduğu için yalan söyleyebilir.”
Olduk. “Habere kaynaklık yapan kimse bazen doğasındaki düşüklük nedeniyle doğruyu söyleme cesareti gösteremez ve yalan söyler.” Gördük. “Habere kaynaklık yapan kimse bazen cahil olduğu ve kendine söylenenleri soruşturmadan yalan haber veren kaynaktan aynen taklit ettiği için yalan söyler.” Bir şey yapamadık. Bir tane daha eklendi erken baskı, yani haber hiç yayınlanmadan yapılan baskıyla uygulanacak sansür veya otosansür. Fakat Gezi Direnişi, bize başka bir yol olduğunu gösterdi; yurttaş gazeteciliği… Artık tarihi yazma zamanı. Hem de tüm yaşananları ile ve asla kıvırmadan, yuvarlamadan.
İnsanın temel talepleri…
Aslında yurttaş gazeteciliği tamamen insani bir iletişim arzusundan çıktı. Gezi Direnişi’nin bize öğrettiği buydu; dayanışma ve iletişim… Evet, sokakta dayanışmayı yaşıyorduk. Kaçarken bile bir önceki sırada direnen bireye saygı duymayı öğrendik. Birçoğumuz hiç tanımadığı insanların, hiç bilmedikleri sokaklarında saklandı. Hiç görmedikleri yerlerde belki de ötekileştirdikleri bir kişiyle el ele koştu. Ne mutludur ki daha insani yönümüzü o kadar sıyırıp atamamış dünya. Aramıza o kadar da uzaklıklar koyamamış neyse ki… İşte tam burada insanın başka bir içgüdüsü ortaya çıktı galiba. İletişim önemliydi her birimiz için. Bilgiye ihtiyaç duyuyorduk. İzlediğimiz diziler, bir ay kadar kaçsa bir şey kaybettirmeyeceğini öğrendik. Her birimiz elimizdeki bilgi kaynağını daha verimli şekilde kullanabilmenin tadını yaşadık.
Gelen sürelerin içindeki müsveddeler…
Yurttaş gazeteciliğinin önemi asla yadsınamaz. Bugüne kadar asla var olamayan, seyreltilen, bastırılan veya bazı yollarla sindirilen gazeteciliğin önüne geçtiği için artık büyük güç oldu. Yoksa twitter ile uğraşılmazdı. Bugüne kadar dokunulmayan internete bugün de el uzatılmazdı. Bu güç, herkesten geldiği için çok büyüktür. Fakat gelecek için daha önemlidir. Çünkü yurttaş gazeteciliği, dijital aktivizm veya bağımsız gazeteciliğin müsveddelerindeki tarihin izdüşümüdür. Yapılan tüm belgeseller çok geç değil bundan yirmi sene sonra yakın tarih olarak anılacaktır. Belki de işin biraz da bu tarafını önemsemeliyiz. Unutmayınız ki Sabahattin Âli, her Cuma çıkacak Marko Paşa’nın başyazarlığını tamda bizim duygularımızla yapmıştı. Bugün Marko Paşa’ların her bir sayısı önemli bir tarihi kayıttır.
Sürelerin içinde olmak…
Yaşam aslında süreleri doldurmakla tamamlanır. Sürelere buyurduğumuz her bir eylemin tamamıdır yaşam. Bunun sonuna demek lazım ki asla durmadan devam edelim. Bu bilgi paylaşımları bize hep daha güzel bir dünya sunacak. Artık gerçekliğe ulaşmanın daha kolay olduğu bir süreyi yaşıyoruz. Şimdi öğrendik de elimizdeki yeteneklerin nasıl kullanılacağını. Sıra; daha başkalarıyla iletişim kurmakta, tanımadıklarımızla birleşip daha büyük iletişim kaynakları yaratmaktadır. Ötekileştirdiklerimizi görüp onları anlamak, en azından dinlemek gerekir. Bir diğerine bu bilgiyi aktarmaktır sorumluluğumuz. Giderek büyüyen bu sorumluluktan vazgeçecek günü çoktan aşmış bulunuyoruz. Sürelerin birini atladık. Bu yeni zaman diliminde sorumluluğumuz, bilgiyi tüm gerçekliği ile sunabilmek, iletişime geçmektir. Çünkü içinde toplumsal değerler taşıyan her iletişim öğesi bir sonraki süreye geçtiğimizde tarihe atılmış bir kayıt olarak ortaya çıkacaktır. Bu nedenle sorumluluğumuz daha da büyük belki de… Artık sadece iletişime geçmiyoruz. Her parmak dokunuşumuzla tarihe bir çizik atıyor, onu renklendiriyoruz. Bu nedenle attığımız her virgül, aslında gelecekte bir nokta olacaktır.
Yorumlar (0)