Kar yüzünü bir gösterdi pir gösterdi. Soğuk. Yollar açık ama kaldırımda yürümek gerçekten beceri istiyor. Başımız önümüzde yürüyoruz. Derken Ulus Halinin önünde buluyoruz kendimizi. Birbirimizin yüzüne bakıp gülümsüyoruz. Tüm heybetiyle önümüzde uzanan hal her birimize ayrı sesleniyor. Biraz çocukluk anıları, biraz balık sofraları, biraz da mimarlıkla geçiyoruz içinden. Halin kaldırılması söylentileri geçiyor aklımdan. Buruk bir tebessümle adımlarımızı hale doğru çeviriyoruz. Sakinlik içimizi buruyor. Oysa çocukluğumuzda burada adım atacak yer bulamazdık. Her köşe başından bir öykü karakteri çıkardı. Ağzında tek dişi olmayan limon satan adam… “Eskişehir’in unundan, Ankara’nın suyundan, Yeni çıktı fırından simitçiyeeeaaaaaa” diye avaz avaz bağıran simitçi… Poşetçi, renk ahenk meyveler, sebzeler, peynirci, helvacı… Neredeler şimdi?
Üçümüz de tanıdık yüzler arıyoruz. Ciğerci Kemal Abi’nin dükkanının önünden geçerken şöyle durup soluklanıyoruz. Ayabakan Balıkçı’sından süzülüp ekmek kokuları arasında yokuşu tırmanıyoruz. Kar kış her zaman kalabalık olan Çıkrıkçılar Yokuşunda in cin top oynuyor. Sokaklara taşan, dertleşme ile karışık ayaküstü pazarlık sohbeti olmuyor artık büyük markaların zincir dükkânlarının önünde. Derken ara sokaklardan birine giriyoruz. O vakit ince ince bir kar başlıyor. Konya Sokak 36 numaranın önünde duruyoruz.
Bir metreyi bulmuyor dükkânın genişliği. İçeriye doğru uzanıp gidiyor, ama en fazla iki kişi sığar. Ustanın elleri kolları maharetli. Döner bıçağı o küçücük yerde incelikle kalkıp iniyor. Yokuş aşağı seke seke inen kaldırımın bir basamağı oturak olmuş. Üzerine de tertemiz bembeyaz minder koymuşlar.
Rıfat Usta “selamün aleyküüüm” diyerek bizi karşılıyor. Başlıyor anlatmaya… “20 yıldır buradayım. Eti Kazan’dan alırım. Kesilmeden önce ne yemiş, hangi sudan içmiş bilirim. Buraya getirir ben hazırlarım döneri. Dönerimiz kıymasızdır.” Yarım ekmek arasına bir buçuk döner alıyoruz. İçine domates, soğan vs. koydurmuyoruz. Bir elimizde döner ekmek, diğerinde ayran, başımızdan aşağıya konfeti gibi yağan kar… Sütlü sini gibi dükkanın önüne dizilip eski günleri yad ediyoruz Rıfat Usta ile. “Bir kuyruk olurdu buralarda aklınız durur” diyor. “Öyle ki bir gün yolu kapatıyoruz diye trafik polisi bize ceza yazdı. Burası tekti bir zamanlar Ankara’da. Bugüne de çok şükür eve ekmek götürüyoruz ama… Değişmeyen tek şey döner oldu. Geri kalan bir bir gitti.”
Ellerimizi ceplerimize sokup eski Moda Çarşısı’na doğru bırakıyoruz kendimizi. Sabaha, öğle vaktine, kuşluğa, ve hatta gece ayazına yoldaş lezzetlerin haritasına bir nokta daha ekliyorum. Ankara’nın lezzet duraklarını keşfetmek için hala zaman var. Rıfat Usta hala buralardayken gidin ve yiyin.
Yorumlar (0)