Açık ki televizyonlarımızın ekranlarında izi çıkanlar, kimin, hangi kanala kaç dakika çıkacağına karar verenler izleyicilerinin kendi kanaatlerini oluşturmak için okumak, araştırmak konusundaki tembelliklerine güveniyor. Toplumun ezici çoğunluğu de bu güveni boşa çıkarmıyor malesef! Dolayısıyla tartışma
fikirler üzerinde değil fikri dile getirenler üzerinden yürütülüyor. Barış için Akademisyenlerin “Bu Suça Ortak Olmuyoruz!” başlıklı bildirisi ardından kanımızla duş almak için can atan katillerin de DTK’nın Özyönetim Bildirgesi ardından yürütülen bağlamsız tartışmaların da arkasında, gücü fikre değil fikri dile getirene yeten kabadayılar var.
Dolayısıyla bu yazı "özyönetim” gibi naif bir sözcüğe bile "soykırım" kadar ağır bir insanlık suçunun yükünü yüklemeden önce en azından bir kere okuma zahmeti gösterecek olanlar için yazılmıştır. Diğerleri en yakın TV kanalında kendilerine uygun içerikle yaşamlarına devam edebilirler.
Özyönetim öcü müdür, bölücü müdür?
Özyönetim talebi bir şehrin/bölgenin yönetiminde
o şehirde/bölgede yaşayan insanların daha çok söz sahibi olması talebidir. DTK Bildirgesinin 1. ve 2. maddesine atfen bölücülük iddiasında bulunanlar
bu maddeleri gerçekten okumuş mudur? Çok emin değilim. Zira bu maddelerden 'bölücülük' çıkarmak çok uğraşı gerektiren bir çarpıtma girişimi olurdu.
Bu maddeler şunu söylüyor aslında: Örneğin Konya, Aksaray ve Karaman'ın kendi il meclislerine ek olarak birlikte oluşturdukları bir bölge meclisi olsa ve mesela Tuz Gölü'nün korunması hakkındaki ve Konya Ovası tarım politikasına dair kararları Ankara'da, Giresun
ve Tekirdağ milletvekilleri değil de bölge meclisinde Konyalılar, Aksaraylılar ve Karamanlılar birlikte alsa... Olmaz mı?
Üstelik TBMM’nin katılım, temsil ve yeni demokratik anayasa temelinde denetimi de olmalı deniyor bildirgede. Nerede 'bölücülük'?
Bildirgenin 1. ve 2. Maddeleri aslında sadece bunu söylüyor. Şimdi aşağıdaki maddeleri bir de, bu gözle okuyun:
MADDE 1. Ülke genelinde kültürel, ekonomik, coğrafi yakınlıkları dikkate alınarak bir veya birkaç komşu şehri kapsayacak biçimde demokratik özerk bölgelerin oluşturulması,
MADDE 2. Tüm bu özerk bölgelerin ve kentlerin demokratik esaslarla seçilmiş meclisler ve meclisler içinden seçilmiş özyönetim organları tarafından Türkiye'nin yeni demokratik Anayasası'nın temel prensipleri çerçevesinde yönetilmesi. Özerk Bölgelerin halk iradesinin ayrıca TBMM ve merkezi yönetimde de demokratik esaslar temelinde temsil edilmesi.
Seçilmişler Üzerindeki Vesayetin Son Bulması ve Anayasal Denetim
Özyönetim Bildirgesinin 3. Maddesi seçilmişler üzerindeki vesayete son verilmesi ve anayasal denetimle ilgili... Madde şöyle:
MADDE-3.
Demokratik özerk bölgeler ve diğer idari birimlerde merkezi yönetimin seçilmişler üzerindeki her türlü vesayetine son verilmeli, seçilmişleri görevden alma yetkisi kaldırılmalı.
Merkezi yönetim organlarının, yeni demokratik anayasa ilkelerine uyulması doğrultusundaki denetimleri dışında bölgesel ve yerel yönetimler üzerindeki her türlü vesayetinin son bulmalı.
Bu maddenin açıklayıcı sorusu ise şöyle olabilir:
Ey Yozgatlılar, misal, sizin seçtiğiniz belediye başkanını Ankara'dan, İçişleri Bakanlığından gelen bir yazı ile şak diye görevden alamasalar, iyi olmaz mı?
Çünkü 3. Madde aslında bunu söylüyor... Şimdi bir de bu gözle okuyun.
Yurttaşların Yönetime Katılımı
Özyönetim Bildirgesinin 4-5 ve 6. maddeleri toplumun farklı kesimlerinin karar alma mekanizmalarına katılımı ile ilgili genel ilkeyi öneriyor.
Diyor ki, örneğin Aydın'ın Ortaklar ilçesine bağlı Tekin Köy'deki kadınlar köylerindeki sorunlarla ilgili bir araya gelip tartışsın, aldıkları kararları köy, ilçe ve il meclislerine iletsin. Olmaz mı? Yoksa köylerindeki kendi sorunlarını çözmek için illa bir erkek "vekil"in köye gelmesini ve lütfedip kendilerini dinlemesini mi beklemeliler?
Ya da, Burdur'daki üniversite öğrencileri, yurt sorunlarını çözmek için Burdur Gençlik Meclisi olarak Burdur İl Meclisine rapor hazırlasa, çıkıp dertlerini orada kendileri anlatsa ve çözüm için yetki ve sorumluluk alsalar, ne olur acaba? Türkiye şöyle Burdur'dan aşağı doğru ikiye bölünür mü? Hiç sanmıyorum!
Peki ya, Erzincan'daki Aleviler, ihtiyaçları olan cemevi için mimari proje yarışması açma gündemi ile toplansa ve bunun için de Erzincan İl Meclisi bütçe verse! Diyanet İşleri Başkanı dışında kırmızı çizgileri mora dönen olur mu? Olmaz sanırım!
Özyönetim Bildirgesinin 4., 5. ve 6. Maddeleri aslında bundan bahsediyor:
MADDE - 4: Özerk bölge ve kentlerde şehir, mahalle, köy, kadın ve gençlik meclislerinin, farklı halklar ve inanç toplulukları meclislerinin, sivil toplum örgütlerinin karar alma ve denetleme süreçlerine doğrudan katılımı sağlanmalı,
MADDE - 5: Demokrasinin derinleşmesi, kapsamlılaşması, özgür ve demokratik yaşamın sağlanması açısından kadınların meclislerde, tüm karar mekanizmaları ve özyönetim kademelerinde eşit temsili tanınmalı. Kadınların ihtiyaçları doğrultusunda meclis, komün ve toplumsal kurumlar kurabilmeli; kadın kurumları ve kadınlarla ilgili kararların tamamen kadın meclislerinin onayından geçmeli. Kadının her alanda özgür ve özerk örgütlenmesinin tanınmalı.
MADDE - 6: Gençlik karar mekanizmaları ve özyönetim organlarında yer almalı. Bu açıdan gençliğin her alanda özgün örgütlenmesi ve karar mekanizmalarına özgün kimliğiyle katılmasının sağlanmalı.
Ne dersiniz, kendi kararlarımızı kendimiz veremez miyiz? Kendi kendimizi yönetemez miyiz? Özyönetimin asıl sorusu bu...
Fikri ortaya atanların değil fikirlerin tartışıldığı günleri görebilmek umuduyla...
Yorumlar (0)