Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

12 Eylülden Çıkan Ders: Ortak Mücadele

12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesinde yaşanan deneyim, bu gerçeği açıkça gösterir. O dönemde sosyalist ve devrimci örgütler darbenin kaçınılmaz biçimde yaklaştığını, hatta harekat emirlerinin birliklere dağıtıldığını biliyorlardı. Buna rağmen ortak bir mücadele örgütlenemedi. Herkes kendi doğrusunda ısrarcı oldu; darbe geldiğinde ise ortaya çıkan savunma aynıydı: “Biz istedik ama diğerleri kabul etmedi.” Bu dağınıklığın bedelini ise halk ödedi: yıllar süren işkenceler, yasaklar, idamlar ve sessizliğe gömülen bir ülke.

12 Eylülden Çıkan Ders: Ortak Mücadele

Bugün Türkiye, ağır bir baskı rejiminin gölgesinde yol almaktadır. İktidar, her alanda özgürlükleri daraltmakta, toplumun nefes almasını engelleyen tedbirleri peş peşe devreye sokmaktadır. Böyle dönemlerde tarih bize defalarca gösterdi: Dağınıklık, umutsuzluk ve parça parça yürüyen çabalar, baskıcı güçlerin en büyük dayanağı olur.

12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesini hatırlamak, bugünün sorumluluğunu kavramak için önemlidir. O dönemde tüm devrimci ve sosyalist örgütler, darbenin yaklaşmakta olduğunu biliyordu. Harekat emirlerinin birliklere dağıtıldığını öğrenmiş, rejimin baskılarını iliklerine kadar hissetmişlerdi. Ancak buna rağmen ortak bir mücadele örgütlenemedi. Darbe kapıya dayandığında ise herkesin söylediği aynıydı: “Biz istedik ama diğerleri kabul etmedi.” Bu dağınıklığın bedelini ise halk ödedi; yıllar süren baskılar, yasaklar ve işkencelerle.

Bugün de benzer bir tabloyla karşı karşıyayız. Herkes “ortak mücadele”den söz ediyor, fakat her parti, her hareket kendi yolunda yalnız yürümeyi tercih ediyor. Oysa tarihten ders çıkarmak, yalnızca geçmişi anmakla değil, bugünü farklı kurmakla mümkündür.

Tarih, günün tehlikelerine karşı en geniş ittifakların oluşturulmasının zorunluluğunu defalarca kanıtladı. İspanya’da Franco faşizmine karşı Cumhuriyetçi cephe, Fransa’da Nazi işgaline karşı Direniş hareketi, Latin Amerika’da askeri diktatörlüklere karşı kurulan halk koalisyonları; farklı görüşlere sahip partilerin, birbirlerine yönelttikleri eleştirilerin doğruluğundan veya yanlışlığından bağımsız olarak birleşmeyi başardıkları örneklerdir. Bu birliktelikler kimi zaman zaferi kimi zaman da direnişin onurlu sayfalarını mümkün kıldı.

Hayatın ve tarihimizin önümüze koyduğu görev nettir.  Sosyalist, devrimci ve demokratik tüm güçlerin bir sol odak etrafında birleşmesi ve buradan geniş bir demokratik koalisyon inşa etmesidir. Böyle bir ortak mücadele, yalnızca halkın özgürlük yolunu açmakla kalmayacak, aynı zamanda demokrasi saflarını büyütecek ve katılan her partiyi daha da güçlendirecektir.

Dahası, bu sol odak, ülkemiz sosyalistlerinin en büyük eksikliği olan topluma yeni bir hayat vaadini ortaya çıkarmada tarihsel bir rol oynayacaktır. Sadece teorik tartışmalarla değil, aynı zamanda pratik mücadeleyle; yani emekçinin, kadının, gencin, doğanın çıkarlarını somutlayan bir programla… Bu sayede ortak mücadele, yalnızca baskıya karşı savunma değil, aynı zamanda yeni bir toplumsal ufkun kuruluşu olacaktır.

Unutmayalım ki, bu sorumluluk yerine getirilmezse ülkenin geleceği daha ağır bir tehdit ile karşılaşacaktır: Toplumun üzerine çökecek baskıcı ve faşist bir yönetim. Böyle bir tabloyu önlemenin tek yolu, bugünden ortak mücadeleyi örgütlemektir.

Geçmişin acı dersleri bugünün yolunu aydınlatıyor: Eleştirilerimizi bir kenara bırakmadan ama onları aşarak, günün acil ihtiyaçlarına göre davranmak zorundayız. Eğer bunu başarabilirsek, sadece baskıya karşı değil, gerçek bir demokrasiye ve özgür bir yaşama giden yolu da açabiliriz.

Ortak Mücadele ve Yeni Bir Hayat Vaadi

Türkiye bugün, derinleşen bir otoriterleşme sürecinin içerisindedir. İktidar, sadece muhalefeti değil, toplumun bütününü baskı altına alan yöntemler geliştirmekte; demokratik hak ve özgürlükleri bir bir ortadan kaldırmaktadır. Bu tablo, solun önüne büyük bir görev koymaktadır: parçalanmış ve dağınık kalındığı sürece, baskıcı rejim daha da pervasızlaşacaktır.

Tarihten Dersler

12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesinde yaşanan deneyim, bu gerçeği açıkça gösterir. O dönemde sosyalist ve devrimci örgütler darbenin kaçınılmaz biçimde yaklaştığını, hatta harekat emirlerinin birliklere dağıtıldığını biliyorlardı. Buna rağmen ortak bir mücadele örgütlenemedi. Herkes kendi doğrusunda ısrarcı oldu; darbe geldiğinde ise ortaya çıkan savunma aynıydı: “Biz istedik ama diğerleri kabul etmedi.” Bu dağınıklığın bedelini ise halk ödedi: yıllar süren işkenceler, yasaklar, idamlar ve sessizliğe gömülen bir ülke.

Bu yalnızca Türkiye’ye özgü bir durum değildir. Tarih, günün tehlikelerine karşı en geniş ittifakların oluşturulmasının zorunluluğunu defalarca kanıtlamıştır. İspanya’da Franco faşizmine karşı kurulan Cumhuriyetçi cephe, farklı siyasi gelenekleri bir araya getirmiştir. Fransa’da Nazi işgaline karşı Direniş hareketi, komünistlerden liberallere kadar geniş bir kesimi kapsayabilmiştir. Latin Amerika’da askeri diktatörlükler döneminde halk koalisyonları, farklı toplumsal ve siyasal güçlerin ortak mücadelesiyle ayakta kalmıştır.

Bu örnekler göstermektedir ki, partilerin birbirlerine yönelik tarihsel eleştirilerinin doğru veya yanlış olmasından bağımsız olarak, günün acil ihtiyaçları karşısında ortaklaşmak zorunludur. Eleştiriler ertelenemez; ancak onları aşacak bir perspektif geliştirilmediğinde, tarih tekrar ve tekrar aynı acı sonuçları doğurur.

Ortak Mücadelenin İki Boyutu

Yeşil Sol Parti olarak biz, sosyalist, devrimci ve demokratik tüm güçlerin bir sol odak etrafında birleşmesini ve buradan geniş bir demokratik koalisyon inşa etmesini zorunlu görüyoruz. Böyle bir ortak mücadele iki önemli işlev görecektir:

İktidarın baskıcı adımlarını durdurmak, topluma nefes aldırmak ve demokrasi alanlarını korumak için bir savunma hattı oluştururken topluma ortak bir program etrafında daha özgür, daha adil, daha eşitlikçi bir yaşamın mümkün olduğunu göstermek.

Bugün ülkemiz sosyalistlerinin en büyük eksikliklerinden biri, topluma somut bir gelecek ufku sunamamasıdır. Sol odak, bu eksikliğin aşılmasında hem ideolojik hem de pratik mücadeleyle belirleyici olacaktır. Yalnızca baskıya karşı direnişi değil; emekçilerin, kadınların, gençlerin ve doğanın çıkarlarını somutlayan yeni bir toplumsal düzenin inşasını vaat eden bir perspektif geliştirmek zorundayız.

Tehlike ve Sorumluluk

Bu sorumluluk yerine getirilmediğinde ise tablo açıktır: Ülkenin geleceği, toplumun üzerine çökecek daha baskıcı, daha faşizan bir yönetim tehdidiyle yüz yüze kalacaktır. Böyle bir gelişme sadece sosyalistleri değil, bütün toplumu karanlığa sürükleyecektir.

Dolayısıyla görev açıktır. Parçalı çabaları birleştirmek, ortak ilkeler etrafında buluşmak, demokrasi saflarını büyütmek ve mücadele içinde güçlenmek.

Geçmişin acı dersleri bugünün yolunu aydınlatıyor. Eleştirilerimizi unutmadan ama onları aşarak, günün acil ihtiyaçlarına göre davranmalıyız. Eğer bunu başarabilirsek, sadece baskıya karşı değil, gerçek bir demokrasiye ve özgür bir yaşama giden yolu da açabiliriz.

Bugün kurulacak bir sol odak, geleceğin toplumsal kurtuluşunun temel taşını döşeyecektir. Ve biz, aynı hataları tekrar etmemek için bugünden harekete geçmeye çağırıyoruz: Birlikte, cesaretle, yeni bir hayat için!

Yazar Ahmet Asena

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış