Eylül 1915
Siranuş Hanım, Hisarönü'ndeki evinde yaşlı annesi ve iki çocuğuyla öğle yemeği yemiş, sofrayı topluyordu. Tedirgindi. Ankara çevresindeki köylerden Gregoryen Ermenilerin akıbetine dair korkunç haberler geliyordu. Katolik cemaatte "Bize bir şey olmaz" rahatlığı vardı, ama Siranuş Hanım rahat değildi. Kötü haber öğleden sonra geldi. Kocasını alıp götürmüşlerdi. Sadece onun kocasını değil, tüm Katolik Ermeni erkeklerini toplamışlardı. Haber mahallede hızla yayıldı. Kadınlar evlerinin önüne çıkıp ikişer, üçer gruplar halinde toplaşmışlardı. Telaşlı ve endişeliydiler.
Birkaç gün kocalarından haber almaya çalıştılar. Kimse bir şey bilmiyor, soruları yanıtsız kalıyordu. Derken bir emir geldi. İki saat içinde garda toplanmaları lazımdı. Nedeni, gerekçesi belli değildi, itiraz ise hiç mümkün değildi. Siranuş Hanım annesini ve çocuklarını apar topar giydirdi. Başka hiçbir hazırlık yapamadan gara doğru yola çıktılar. Hisarönü'nden gara inen sokaklar kendisi gibi yola düşmüş yüzlerce kadın, çocuk ve yaşlıyla doluydu. Yaşlılardan bazıları güçlükle yürüyor, ağır aksak İstasyon Caddesi'nden aşağı iniyordu.
Gara geldiklerinde askerler onları bir hububat deposuna soktu. Trenle Eskişehir üzerinden Konya'ya, oradan da Der Zor'a gönderilecekleri söylendi. İslam'ı kabul ederlerse Ankara'da kalabilirlerdi. Ama evlerine dönmelerine izin yoktu, Müslüman ailelerin yanına yerleştirileceklerdi. Genç kızlar Türk erkekleriyle evlendirilecekti. Askerler bunları söyledikten sonra hububat deposundan çıktılar ve kapıyı üzerlerine kilitlediler.
Kadınlar panik halindeydi, ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Kendi aralarında konuşmaya, birbirlerine fikir danışmaya başladılar. Hava yavaş yavaş kararıyordu. Çocuklar acıkmaya başlamıştı. Siranuş Hanım yanına yiyecek bir şeyler almadığı için hayıflandı. Gecenin soğuğundan korunmak için birbirlerine yanaşıp aç susuz uyumaya çalıştılar.
Depoda günlerce kilit altında tutuldular. Askerler arada bir geliyor, onları Müslüman olmaya, Türklerle evlenmeye zorluyordu. Kabul etmezlerse yola çıkacaklardı ama Der Zor'a ulaşabilen pek azdı. Yapacakları seçim hayatla ölüm arasındaydı, çocuklar ve yaşlıları da bağlıyordu. Kadınlardan bazıları kabul etti. Siranuş Hanım direndi. Sonunda kendisi gibi direnenlerle birlikte trene bindirildi. Ne ondan, ne de çocuklarından bir daha haber alınamadı. 1
Ağustos 1921
Emir Hanım bebeğini emzirip beşiğine koydu. Hacıbayram Eti Sokağı'ndaki ahşap evde çocuklarıyla yalnızdı. Kocası ve erkek kardeşi cephedeydi. Mahallede zor yürüyen bir ihtiyardan başka erkek kalmamıştı. Savaş Polatlı'ya gelmiş dayanmış, top sesleri evden duyulur olmuştu. Bir gün askerler geldi, mahalledeki kadınları toplayıp "Sizi kaleye götüreceğiz, burası güvenli değil" dediler. Emir Hanım çocuklarını giydirip hazırlandı. Mahallenin tüm kadınları, yanlarında yaşlılar ve çocuklarla asker eşliğinde kaleye gittiler, oradaki evlere yerleştirildiler.
Emir Hanım endişeliydi. Yiyecek azdı, ocak yoktu, top sesleri çoğalıyor, gittikçe yaklaşıyordu. Bir süre böyle idare etmeye çalıştılar. Derken askerler tekrar geldi. "Yarın saat kulesinin oradaki meydanda toplanın, kağnıları Bent Deresine doğru saklayacağız, yarın sabah Kayseri'ye gideceksiniz, orası daha güvenli" dediler. Kadınlar telaşlandılar, ne olacak bize diye endişeleniyorlar, bazıları ağlıyordu. O gece kimsenin gözüne uyku girmedi, top sesleri bütün gece devam etmişti. Sabahı zor ettiler. Sabah birden top sesleri kesildi. Korku ve merakla beklemeye başladılar.
Öğlene doğru istasyon tarafından gelen atlıları fark ettiler. Atlılar Ulus'taki meclis binasına girince endişeyle beklemeye başladılar. Bir süre sonra meclisten çıkan üç atlı kadınların yanına geldi. "Müjde kurtuldunuz. Savaşı kazandık. Kayseri'ye gitmenize gerek kalmadı, evlerinize dönebilirsiniz" dediler. Emir Hanım sevinçle çocuklarına sarıldı. O anki mutluluğu tarif etmek imkansızdı. Kadınlar büyük bir heyecanla toparlandı ve evlerinin yolunu tuttu.
O gece kadınlar, yanlarına yaşlılar ve çocukları da alıp evlerinden çıktılar. Hacıbayram'dan aşağı yürüyüp meclisin önünde toplaştılar. Yanlarında getirdikleri odunları yakıp ateşin etrafında toplandılar. Bağırıp çağırarak, şarkılar söyleyerek, savaşın bitişini kutladılar.2
Şubat 2016
Sinem Hanım işyerinden çıktı. Yoğun trafikte Kavaklıdere'deki evine ulaşması uzun sürmüştü. Televizyonu açtı. Haber kanalları Diyarbakır Sur'da, Cizre'de delik deşik olmuş evleri gösteriyordu.
Sinem Hanım bir-iki kanal değiştirip televizyonu kapattı. Sehpanın üzerindeki dergiyi aldı. Başlayıp da bitiremediği söyleşiyi okumaya kaldığı yerden devam etti. "Van, Kars, Muş, Diyarbakır'da hep aynı cümleyi duyarsınız." deniyordu yazıda; "Ermeniler kafile halinde sürülürken komşusu Kürtlere sesleniyorlar: Biz öğle yemeğiydik, siz akşam yemeği olacaksınız."
Sinem Hanım dergiyi kapatıp tekrar sehpanın üzerine bıraktı. Böyle şeyler okuyamayacak kadar yorgundu. 3
Dipnotlar:
1 "Ankaralı Ermeniler Konuşuyor" kitabındaki Raymond H. Kevorkian imzalı makaleden ve Nesim Ovadya İzrail'in "24 Nisan 1915" kitabında verilen bilgilerden hareketle yazılmıştır.
2 Siber Göksel, Rezzan Kellecioğlu, Bilgü Taşlıca'nın "Sandviç Nesil" kitabında Metin Kazancı'nın aktardığı bilgilerden hareketle yazılmıştır.
3 Mesele, Sayı 99, "1915 Diyarbekir" adıyla kitaplaştırılmış sözlü tarih çalışması üzerine Namık Kemal Dinç'le yapılan söyleşiden hareketle yazılmıştır.
Yorumlar (0)