Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Işıl Özgentürk anlatıyor: 50. Yılında Tanıklarıyla Dünden Bugüne 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi

Dünden Bugüne Büyük İşçi Direnişi-2

Işıl Özgentürk anlatıyor: 50. Yılında Tanıklarıyla Dünden Bugüne 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi



Türkiye'de 1963-1971 arasında hem sendika hem de sendikalı işçi sayısında ciddi artışlar yaşandı. 1963'te 296 bin olan sendikalı işçi sayısı 1971'de 1 milyon 200 bin oldu. Sendikalaşma oranı aynı dönemde %10,8'den %29,6'ya yükseldi. 1970 yılına geldiğimizde sendikal hareket içinde 1967 yılında kurulan DİSK'in etkinliği büyük ölçüde artıyordu. Gelişen işçi hareketi içinde DİSK'in güçlenmesi, Türkiye burjuvazisini ve iktidar partisini endişelendirmeye başlamıştı. DİSK'in önü kesilmeliydi. 1970 yılında iktidardaki Adalet Partisi tarafından sendikalar kanununda değişiklik öngören yasa tasarıları hazırlandı. Tasarılar esas olarak sendikal hareket üzerinde güçlenen DİSK'i hedefliyordu. Adalet Partisi iktidarının Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk Erzurum'da toplanan sarı sendikacılığın temsilcisi TÜRK-İŞ Kongresinde, niyetini açık açık söylemiş, "Bu yasa ile yakında DİSK'in çanına ot tıkanacak" demişti. Yasa tasarısı üzerine DİSK yöneticileri Ankara'da iktidar ve muhalefet temsilcileri ile girişimlerde bulundular. Bunlardan sonuç elde edilemedi.

Girişimlerin sonuç vermemesi sonucunda DİSK yönetimi 15 Haziran günü üyelerine ve işçi sınıfına sendika örgütlenmesini kısıtlayıcı yasaya karşı protesto çağrısı yapmıştı. Aslında çağrıya katılacaklara ilişkin beklenti çok yüksek değildi. DİSK yönetimi bile, 20 bin kişiden fazla katılım beklemiyordu. Ancak kendiliğinden oluşan hareket, 100 binleri geçmişti. İstanbul'un ve İzmit'in değişik bölgelerinden 100 bini aşkın işçi, yasa tasarısına karşı çıkmak üzere gösterilere katıldı. Protestolara katılan işçiler sadece DİSK üyesi de değildi. Hükümetin DİSK'i engellemek üzere çıkarttığı yasaya destek veren TÜRK-İŞ'e bağlı işçiler de gösterilerde yer aldı.

Polis gücü işçileri geri çevirmeye yetmedi. Fabrikalarında iş başı yapmayan işçiler sokaklara meydanlara yürüdüler. Polisin gücü yetmeyince orduya başvuruldu. Haliç üzerinde köprüleri açarak yürüyüşü durdurmaya çalıştılar. Ancak kadınerkek işçiler, tüm engelleri yardılar ve aştılar. Sınıfın öfkesi inanılmazdı. Bir toplum polisinin, 3 işçinin ve olayları izleyen bir esnafın öldüğü gösterilerde 200 kişi yaralandı, yüzlerce işçi de gözaltına alındı. İşçiler arkadaşlarını serbest bırakmak üzere polis karakoluna girdiler, ancak yağma, şiddet hareketi olmadı. 2 gün süren gösterilerin sonunda İstanbul ve Kocaeli'nde sıkıyönetim ilan edildi.

O güne kadar görülmemiş boyutta disiplinli gerçekleşen işçi eylemi; iktidarı, burjuvaziyi, öğrenci aydın denkleminde ilerleyen sosyalist hareketi çok ciddi şekilde etkiledi. İşçi sınıfı, siyasetin öznelerinden biri haline geldi. DİSK ve işçiler, eylemleri ile Türkiye siyasetinin hassas dengelerini sol hareket lehine etkileyebileceklerini göstermiş oldular. Tüm toplumsal kesimler, partiler ve örgütler bu eylemlerden sonra politikalarını yeniden değerlendirme ihtiyacı içinde oldular. 1968 yılında yaşanan üniversite işgallerinden sonra işçilerin, 15-16 Haziran 1970'te beklentileri alt üst eden deneyimi yaşamaları, siyasi durumu sorgulayan, sendikal mücadelenin sınırlarını zorlayan bir sınıf hareketinin varlığını ortaya çıkartması, varlığın daha da güçleneceği beklentisi, burjuvaziye ve temsilcisi siyasi partilere, milli güvenlik devletine ve Türkiye'nin sola kaymasını istemeyen ABD'ye çok ciddi endişe kaynağı olmuştur. Bunun sonucunda peşi sıra paramiliter sağ güçler örgütlendirilmiş, askeri darbeler vücuda gelmiş, Türkiye işçi sınıfı ve sosyalist hareketi hedef alan kanlı bir döneme girilmiştir.

İstanbul çeşitli tarihlerde direnişlere ve ayaklanmalara tanıklık etmiş, kentsel tarihi 3 bin, başkentlik tarihi 1600 yıla kadar uzanan bir şehirdir. Kanlı Nika ayaklanmasından Gezi direnişine kadar uzanan hak ve adalet mücadelelerinde, 15-16 Haziran 1970 işçi hareketinin çok önemli bir yeri vardır.

Solfasol olarak, bugün, 15-16 Haziran 1970 büyük işçi direnişini 50. yılında o günleri hatırlamak, hatırlatmak ve elli yıl önceki bu büyük direnişten bugün bizim hissemize düşeni anlamak için mikrofonumuzu o günün tanıklarına uzattık.

Konuk Işıl Özgentürk
Moderatör Ali Bilge

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış