(Çiğdem Özbaş Socialist Worker* gazetesindeki röportajı Solfasol için tercüme etti)
Mısırlı sosyalist Muhammed, Mısır'daki işçi mücadelesinin Filistin kurtuluş mücadelesi ile ilişkisini anlatıyor:
Filistin kurtuluş hareketi ile Mısır'daki kitle hareketleri arasında her zaman çok güçlü bir bağ olmuştur. Bu durum, neredeyse bir asırdır böyledir. 1936'da ilk Filistin devrimi gerçekleştiğinde, Mısır'da büyük bir dayanışma kampanyası vardı ve Müslüman Kardeşler bu sırada kuruldu. İlk siyasi eylemi devrimle dayanışma hareketinin örgütlenmesine yardımcı olmaktı.
Birleşmiş Milletlerin 1947'de Filistin'i, Yahudi devleti ve Arap devleti olarak bölmesine karşı Mısır'da kitlesel protestolar düzenlendi. Yüz binlerce kişi bu bölünmeye karşı çıkarken Mısır solu, tarihsel olarak en büyük hatasını yaptı.
Sovyetler Birliği’nde Stalin liderliği, İsrail'i tanıdı ve Filistin'in bölünmesini kabul etti. Mısır solu da Stalin'e derinden bağlı olduğu için İsrail'i tanıdı.Bu tutum sokaklarda yaşananlarla tam bir zıtlık içindeydi, sokakta Filistin davasıyla büyük bir dayanışma vardı.
1987'de Filistin'de Birinci İntifadayla birlikte yeniden büyük bir dayanışma hareketi yükseldi. Mısır'daki sol açısından insanları radikalleştiren, gençleri sola iten konu her zaman Filistin meselesi oldu.
Ben şahsen Filistin İntifadası nedeniyle politikleştim. Bu büyük Filistin ayaklanmasını anlamama yardımcı olacak siyasi alternatifler, açıklamalar, bir şeyler aramaya başladım.
Mısır'da ister İslamcı ister solcu olsun, gençlerin politikleşmesinin merkezinde her zaman Filistin vardır.
2000 yılındaki İkinci İntifada ile dayanışma hareketi Mısır'da 2011 devrimine yol açan siyasi hareketin tetikleyicisiydi. Gidişatı değiştiren şey Filistin İntifadasıydı.
Dayanışma hareketi daha sonra Irak savaşına karşı bir harekete, 2006 ve 2007'de tarihin en büyük grev dalgalarına ve ardından Kefaya/ demokrasi hareketine dönüştü.
Ancak şu anda mevcut Filistin direniş dalgası ile Mısır'daki kitle hareketi arasında trajik bir uyumsuzluk var. Bu iki hareket her zaman paralel yürümüyor. Örneğin, Mısır'daki 2011 devriminin Filistin hareketi üzerindeki etkisi asgari düzeydeydi.
2011 öncesi Hüsnü Mübarek rejimi iki ana sütuna dayanıyordu. Birincisi, çok güçlü bir iktidar partisine sahip olması idi; bir milyondan fazla üyesi vardı ve Mısır'ın her şehrinde ve köyünde temsil ediliyordu. Parti, sıradan halk ile rejim arasında müzakere rolü oynuyordu.
İkincisi, Müslüman Kardeşlerin varlığıydı. Yine, ülke genelinde bir milyon üyesiyle, öfkeyi reformcu bir yöne kanalize eden reformist bir muhalefetti. Halkın öfkesini ifade ediyordu, ancak reformlarla sınırlı bir hareketti. Ufku rejimi devirmek değil, iktidar ortağı olmaktı.
Şimdi Abdülfettah es-Sisi cumhurbaşkanı ve bu sütunların hiçbiri yok. Artık iktidar partisi tamamen dağıtıldı. Müslüman Kardeşler de yok. Bu güçlerin siyasi, sosyal ve dini alandan çekilmiş olmaları yepyeni bir durum yaratıyor. Mübarek rejimi bu iki temel sayesinde 30 yıl iktidarda kalabilmişti; şimdi ise sadece baskı var.
7 Ekim'den bu yana yaşanan büyük Filistin hareketi, Mısır'da insanları hareketsiz bırakan çok güçlü bir korku duygusunun olduğu bir dönemde gerçekleşti. Kasım 2023'te Kahire'de gösteri yapmaya çalışanların hepsi hâlâ hapiste. Otoyollarda Filistin yanlısı pankartlar açmaya çalışanların hepsi hapiste. Her şey militarize edildi. Üniversitelerde, kadın erkek herkes için askeri eğitim var. Üniversitede kalmak için askeri sınavlardan geçmek zorundasınız. Artık ülkenin her yerinde tüm ortaokullarda askeri eğitim ve askeri sınavlar var.
Bu boyut, eski siyasi dengeyi militarizasyon ve baskıyla tamamen değiştirme girişimidir.
Mısır'da da öfke var, Londra'da veya başka herhangi bir yerde duyduğunuz öfkenin aynısı, hatta Filistin'le daha derin bir bağ olduğu için daha da fazlası var; ancak rejim onu bastırıyor, İfade edilemiyor.
Bu sadece bir dayanışma duygusu değil, aynı zamanda Mısır rejiminin İsrail ve ABD ile işbirliğine karşı duyulan bir öfke. Rejim, Filistin'in yanında olduğunu, olanları lanetlediğini söylemek zorunda kalıyor, hatta Mısır içindeki baskılar nedeniyle şu anda olanlara soykırım da diyorlar. Ancak asıl yaptıkları; İsrail'in sınırlarını koruyorlar ve Gazze'yi bir hapishaneye çevirdiler. En başından beri İsrail’e itaat ettiler. İsrail, Refah'tan bir şey geçmeyeceğini söylediğinde, Mısır devleti bunu kabul etti ve bugüne kadar bu tutumunu devam ettirdi. Mısır, Gazze'nin boğulmasında, yiyecek, su ve ilaç girişinin engellenmesinde merkezi bir rol oynadı.
Mısır, İsrail devletinin en yakın işbirlikçilerinden ve bölgedeki en önemli müttefiki.
Bu duruma karşı büyük bir öfke var. Bu sadece öfke yaratmıyor, aynı zamanda rejimin oynadığı rol nedeniyle bir tür gayri meşrulaşması söz konusu. Ancak bu öfke, daha önce hiç olmadığı kadar bastırılmış durumda.
Cemal Abdünnâsır rejiminin en kötü ve en baskıcı yıllarında bile, Mısır üniversitelerinde her zaman siyaset vardı. Filistin'le dayanışmalarını her zaman ifade edebiliyorlardı. Bugün Mısır üniversiteleri mezarlık. Kimse ağzını açamıyor. Kimse hiçbir şey ifade edemiyor.
Hiçbir şekilde, Filistin yanlısı bir gösteri, hatta rejime karşı olmayan bir gösteri bile yapamazsınız.
Sonuçları vahim. Hapse atılıyorsunuz ve orada aylarca, yıllarca, sonsuza dek kalıyorsunuz. Hapishaneden çıkamıyorsunuz. İnsanların yapabilecekleri son derece kısıtlı.
İkinci İntifada sırasında Mısır'da milyonlarca insan her türlü faaliyete, Filistin yanlısı eylemlere katıldı. Gösteriler, oturma eylemleri, Gazze için yiyecek ve ilaç toplama.
İnsanlar Filistin'e göndermek için kişisel mücevherlerini bile veriyorlardı. Her okulda, üniversitede ve mahallede dayanışma vardı.
Mısır bu sefer nispeten sessiz. Öfke içinde. Şimdi insanlar soykırımı televizyonda görebildikleri için öfkeleri daha büyük ama ifade edilmesine izin verilmiyor.
Tüm bunlara rağmen rejimin başarısız olacağına bahse girerim. Sırf korkuyla ayakta kalamaz, sürdürülebilir değil. Sisi, 2030'dan sonra cumhurbaşkanı olarak kalmak istiyorsa anayasayı değiştirmek zorunda. Bu büyük bir mesele. Anayasayı değiştirmek için referanduma ihtiyacı var. Bu Mısır halkı için Mübarek'i deviren harekete benzer yeni bir hareket başlatmak için bir fırsat yaratacak.
Şimdiden ekonomik mücadeleler artıyor. Grevler, korkuya rağmen artıyor. İşçilerin Mısır koşullarında grev yapmaya çalışması bile cesaret gösterisi.Yani bedel çok büyük. Sadece sizi tutuklamıyorlar. Sizinle birlikte ailenizi, çocuklarınızı tutukluyorlar. İnsanları terörize ediyorlar. Köpekleri kullanıyorlar.
Sadece ücret artışı için grev planlamak gibi en basit talep için bile hareket etmeye çalışırsanız, devletin terörüyle karşılaşıyorsunuz. Buna rağmen, insanlar her türlü konuda, her türlü ekonomik taleple harekete geçmeye başlıyor. İşlerin böyle başlayacağına inanıyorum.
Mısır'daki diktatörlüğe karşı kitle hareketi ile Filistin kurtuluş mücadelesi arasında yeniden bir bağlantı kurulacak. Avrupa'da yaşananlar Mısır'da çok güçlü bir şekilde hissediliyor. Gazze hemen sınırımızda. Finlandiya'da, Kanada'da veya başka yerlerde Gazze için gösteri yapan insanları görüyoruz. Bu durum büyük yankı uyandırıyor. Henüz dile getirilmedi, ancak bence yayılmayı başardığında tepki muazzam ve çok büyük olacak.
Filistin'de olanların kaderini belirleyecek şeyin bu olacağını düşünüyorum.
Ekim 2023'te Filistin direnişi, Mısır halkına ve Arap ülkelerinde kitlesel bir hareket olacağına güvendi. Aptal değillerdi. Çok daha büyük, çok daha güçlü bir düşmanla savaştıklarını biliyorlardı. Ancak Arap dünyasındaki kitlesel hareketlerin, karşılaşacakları zorluklar karşısında onlara denge sağlayacağına güvendiler.
Olmadı, ama olacak. Çünkü Filistin'de olanlar yakın zamanda sona ermeyecek. Filistin kurtuluş hareketi durmayacak; dünya çapındaki dayanışma hareketi de durmayacak. Bu daha başlangıç.
***
* Socialist Worker Gazetesi'nin 7 Ekim 2025 tarihli sayısında yayımlanmıştır:
https://socialistworker.co.uk/palestine-2023/resistance-in-egypt-can-help-stop-genocide/
Yorumlar (0)