Yalnız bir kadın... Ama bir kafede oturup tek başına kitap okuyanlardan değil. Sadece bir kadın... Dario Fo’nun oyunu Yalnız Kadın’ın gösterimi Deniz İnci Yenilmez tarafından sahnelenecek. Yönetmen ise Ragıp Varol. 45 yaşında bir kadının hayatını başkalarına göstermeye çalışan 21 yaşında bir kadının oyunla kurduğu ilişkiyi anlamak için Deniz’le konuştuk. Deniz İnci Yenilmez, ODTÜ Felsefe bölümünde okuyan genç üniversiteli bir kadın. Ama hayatını tiyatro üzerinden kurmaya çalışıyor. Tiyatro hayatının merkezine öyle oturmuş ki, adeta oynadığı oyunlardan arta kalan zamanda kendi hayatını yaşamaya çalışıyor. Oyunun karakteri yalnız kadın Maria ise 45 yaşında, iki çocuğu olan, İtalya’da yaşayan, fakat aslında evden başka mekanı olmayan bir kadın. Yıllar sonra kendisinden 15 yaş küçük bir adamda aşkı buluyor. Bu ilişkiyi öğrenen kocası tarafından eve kapatılıyor, sürekli kontrol altında tutuluyor. Yani “yalnız kadın” uzun süre boyunca fiziksel ve psikolojik şiddete uğruyor.
6 – 7 Martta 75. Yıl Devlet Tiyatrosu Sahnesinde sergilenecek oyuna gelirseniz oyun hakkında daha ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz, üstelik oyun sonrası tartışma atölyesi de olacak. Benim merak ettiğim ve özel olarak Deniz’le konuşmak istediğim konu ise bu yalnız kadınla hemhal olmaya çalışan bir genç kadının yaşadığı deneyim... Kendisi olmayan başka birine hayatında yer açmaya çalışan bir kadın oyuna hazırlık sürecini nasıl deneyimliyor? Söylediğine göre; yalnız kadın, yani Maria, Deniz’e hem yakın hem uzak. Uzak; çünkü aralarında 25 yaş var, annelik hakkında bir fikri yok, üstelik Maria’nın yaşadığı gibi mekansal bir kısıtlamayı hiç yaşamamış, çok şükür! Ama bir yandan yakın, bu farklı özelliklere rağmen, farklı coğrafyalara rağmen, Maria’yla tekleşmekte zorlanmıyor. Bu kadar şiddetli yaşamasa da pek çok kadın gibi tacizi deneyimliyor mesela. Bir erkek kendi bedenini korumak duygusuyla karşılaşmaz, ama Deniz kendi bedenine gelen tehdide maruz kalmak nasıl bir duygudur biliyor. Hissettiği bu yakınlıkla Maria olmaya çalışmak tüm günlük hayatına, ailesine, çevresine, erkeklerle ilişkilenme haline yansımış. Kendisinin de ısrarla vurguladığı şekilde bu sürecin yorucu olduğu aşikar, ama bu anlamaya çalışma halini bir tür olgunlaşma olarak okuyor Deniz. Bu oyunu sadece oynayıp kendi hayatına dönmek istemiyor. Dolayısıyla oynadığı oyunu nesneleştirmek yerine onu içselleştiriyor.
Kızılay’da bir kafede yaptık röportajı, beraber düşünüyoruz... Çok insan var etrafta, kitapçılar var, yürürken korkmak var, sonra terslemek “lüksü” var, insanlarla karşılaşmak var, salep içip kitap okumak var. Göreceli olarak inanılmaz bir “özgürlük” alanı (!). Yalnız Kadın Maria’nın ise buzdolabı var, kocasının ne kadar iyi bir adam olduğunu göstermek için komşuya son model olduğunu söyleyip övündüğü ev eşyaları var. Fakat Maria’nın tüm bunları içselleştirip kendi küçük evinde mutlu bir hayat sürdüğünü düşünmeyin. Deniz en çok buradan etkilenmiş. Hayatta mutlu olma stratejileri geliştirirken bir yandan gizli bir ataerkillik analizi sunuyor Maria. Emeğinin sömürüldüğünün ve cinsel istismarının farkında. Komşusuna durumu şöyle açıklıyor: “Evet kocam tarafından kullanılmak, bir traş makinesi gibi veya bir çamaşır makinesi gibi. (...) Ben hiç orgazm olmuyorum, haz almıyorum”. Komşu tüm bunları polise anlatmayı teklif edince: “Polise söylersem doğal olarak kocam çocuklarımı alır, sevgilimle beni ayırırlar doğal olarak ve doğal olarak hasta ruhlu kayınbiraderimi bana bırakırlar, doğal olarak yaşam şansım kalmaz” diyor Maria. Bir sürü doğal olarak… Doğallık, doğa? Deniz de bir anlamda gurur duyuyor bu kadınla, Maria oyunun sonunda kendi stratejisini geliştirebildiği için. Stratejiyi öğrenmek için de oyuna bekliyoruz.
Yalnızlık öyle çok sorguladığı bir nokta olmuş ki Deniz’in, şu cümle çıkabiliyormuş artık ağzından: “Aa paltom düştü, çünkü sen yalnız bir paltosun”! Yalnızlığı eşyalarla bile özdeşleştirmek bir yana, Maria’dan sorgulamayı öğrendiği nokta yalnızlığın niteliği ile ilgili. Deniz’in son çıkarımına göre, yalnız kalmak kadınlar için yapıcı bir alternatif bile olabilir, ama kadınları baskı sonucu oluşan yalnızlık ile mücadeleye çağırıyor. Deniz için bu oyun salt bir oyun değil, hayatını sorgulatan, onu olgunlaştıran Maria’yı hayatına davet ettiği bir sürecin başlangıcı artık.
Yorumlar (0)